—
Mısırlı Ahmet Galata Ritimhanesi’nin düzenlediği 4. Ritim ve Sanat Kampı 9-24 Temmuz arasında Gökçeada’da gerçekleşecek. Kampın organizasyonunu yapan darbukacı Hikmet Yıldırım ve Ritimhane’nin öğrencilerinden tiyatrocu Setenay Yener ile ritimhane ve kamp hakkında konuştum:
»Bu yolculuk nasıl başladı?
Hikmet Yıldırım: 1998’de Mısırlı Ahmet ve arkadaşlarımızla toplam 7 kişi Sina çölüne gitmiştik. Bir yıldan biraz daha uzun bir süre orada kamp kurduk. Sürekli darbuka çaldık, bizim orada olduğumuzu öğrenip kampımıza gelen müzisyenlerle etkileşim içinde bulunduk.
2003 yılında böyle bir kampı Türkiye’de yapma fikri oluştu. 2007 yılında okulu açınca 2008 yazında hem bize bir tatil olsun, hem de okul dışından gelmek isteyen insanlara açık olsun isteyerek bir kamp yaptık Şile’de. İlk yıl 45 kişi gelmişti, 2009’da 90, 2010’da ise 146 kişi olduk.
»Kampta hangi etkinlikler var? Kampın atmosferi nasıl?
Kampta darbuka, davul, ritim-armoni, yaratıcı drama, oryantal dans, avangard dans ve seramik atölyesi var, ayrıca çocuklara da yoga yaptırıyoruz.
Kampta katı bir programımız, yeme-içme saatimiz yok, çok özgür ve keyifli bir atmosfer var. Orası bizim için bir müzik laboratuarı gibi. Woodstock’tan sonraki en güzel laboratuarlardan biri, onu taklit etmiyoruz, ama o ruha benzer bir ruh yakalıyoruz. Ortaklaşa ritimler ve onların üzerine melodiler oluşturuyoruz, daha önce üretilmemiş şeyler üretiyoruz. Bu kamp, kimsenin hayatında bir daha yaşayamayacağı bir tecrübe.
Daha önceki katılımcılar kampla çok özel bir bağ kurdu. Hayatlarını, işlerinden alacakları yıllık izini kampa göre planlıyor. Hatta işinden izin alamayıp kampa katılmak için işini bırakan, istifa edenler oldu. Kampımız daha önce sanatın hiçbir alanında deneyimi olmayan insanlardan profesyonel sanatçılara kadar herkese açık. Tek yapmaları gereken bit.ly/mkamp adresinde bulabilecekleri formu doldurmak.
»Kampa hangi sanatçılar katılacak?
Mısırlı Ahmet, dünyaca ünlü davulcu Kostas Anastasiadis, piyanist Osam Ezzeldin, neyzen Hakan Polat, tiyatrocu Hamit Demir, dansçı Cristine Azem ve Bahar Sarah, seramik sanatçısı Mustafa Canyurt ve daha bir çok sanatçı kampta olacak.
»Katılımcılar nerelerden geliyor?
Uluslararası katılım da çok fazla. Suriye, Belçika, Malta, Katar, ABD, Hollanda, Almanya, Hırvatistan, Rusya, Japonya, Lübnan, Hindistan, Yunanistan gibi çok farklı ülkelerden katılımcılar var. Bu yıl yaklaşık 300 kişilik bir katılım bekliyoruz.
Ayrıca yurtiçinde de çocuklarıyla beraber tatile gelenler oluyor. Mesela çocukla babası denize girerken annesi atölyelere katılıyor.
»Kamptan bir anınız?..
Geçen yıl Tuncel Kurtiz geldi mesela. Gece yarısı darbuka çalarken bir anda karşımıza çıktı. Bizim çaldıklarımızın üstüne Şeyh Bedrettin şiirleri okudu. Çok etkilendik.
»Kampın kurallarından bahsedebilir misiniz?
Katılım ücreti günlük 50 lira. Yiyecek-içecek açık büfe ve fiyata dahil. Çadırını ve enstrümanını alan herkes gelebilir. Ayrıca kamp içinde cep telefonu ve benzeri elektronik aletler kullanmak yasak.
İNSAN KENDİ RİTMİNİ BURADA BULUYOR
»Mısırlı Ahmet Galata Ritimhanesi’nin bir öğrencisi olarak bize katıldığın çalışmaları ve atmosferi anlatabilir misin?
Setenay Yener: Kursa gelmeye başladıktan bir süre sonra Hikmet Hoca’nın bana “Setenay senin bakışların değişti” demesi, bu atmosferin etkisinin bir örneği. Buraya ilk gelmeden önce hayatın içindeki ritmimi kaybetmiştim. Bütün olan bitenlerin içinde sakinliğimi korumak istiyordum. Ders almaya başladıktan sonra hayatım boyunca darbukaya devam etmek istediğimi anladım.
2 aydır gidiyorum ve bu sürede çok şey değişti, bu dünyanın içinde darbukayı ve ritmi başkalarıyla paylaşmanın hazzını gördüm. Bu atölyelere katıldıktan sonra çok değiştiğimi, zenginleştiğimi hissediyorum. Ritim sadece ritim değil, içine girdiğinde insan kendini ve kendi ritmini buluyor. Darbuka sadece bir araç.
Hikmet Yıldırım: Ritim hayata daha dengeli bakmanın önemli bir gerekliliğidir. Bizim okulumuzun ritmiyle ilgili doktora seviyesinde müzikoloji ve antropoloji tezleri hazırlayan arkadaşlarımız var. Bir öğrencimiz vardı, her yıl karnesine 10 zayıf getiriyordu, 17 yaşında sorunlu bir gençti. Kursa başladığında ilk başta hiç çalamıyordu, ancak sonra başarının sadece kendisiyle ilgili olduğunu ve her şeyin kendinde bittiğini anladı, hem daha iyi çalmaya başladı, hem de bütün derslerini geçti.
Okulumuz bir yuva, eğer kalbimize girememişse okulumuza almıyoruz, eğer okulumuza girmişse kendisi çıkamıyor. Burada öğrenmek isteyen bir insana “ben sana bunu öğretemem” diyen tek bir kişi barınamaz.