Hükümetler ‘direniş’i anlatmaktan korkmasa Yunanistan böyle olmazdı
Ülkedeki tüm hükümetlerin Yunanistan’ın dışa bağımlı kalmasını istediğini, bu yüzden okullarda Nazilere karşı direnişi anlatmayarak halkın ‘direniş’ kavramını benimsemesini engellediğini söyleyen Manolis Glezos: Faşizme karşı idari hamleler yetmez, ideolojik mücadele de vermemiz lazım
ONUR EREM – ATİNA 14.10.2013
İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler Yunanistan’ı işgal edip Akropolis’e bayraklarını diktikten yaklaşık 1 ay sonra, 30 Mayıs 1941’de 18 yaşında 2 genç bir gece operasyonuyla o bayrağı indirerek yalnızca Yunanistan’da değil, Avrupa’da faşizme direnen herkese umut verdi. Yunanistan’da halk kahramanına dönüşen bu iki gencin isimleri Apostolos Santas ve Manolis Glezos’tu. Nazilerin bu eyleme yanıtı sert oldu, haklarında idam cezası verildi. Yakalandılar, hapse atıldılar ama idam edilmediler.
Manolis Glezos’un ömrünün 5 yılı sürgünde, 11 yılı hapislerde geçti. Önce Nazi döneminde, sonra iç savaşta ve ardından darbe yönetiminde solcu düşünceleri nedeniyle hapise giren Glezos bugün 91 yaşında ve SYRIZA milletvekili. İlerleyen yaşına inatla hâlâ enerjik, aktif. Sokağın ve protestoların içinde. Öyle ki, 2010 yılında kemer sıkma karşıtı protestolarda yüzüne gelen kimyasal gaz kapsülüyle yaralandı, geçen yılki protestolarda ise yakın mesafeden sıkılan biber gazının hedefi oldu.
Yunan direnişi üzerine kitaplar, Nazım Hikmet’e şiirler yazan, Yunanistan’ın ayaklı tarihi Glezos’u meclisteki ofisinde bulduk:
>> 2. Dünya Savaşı sırasında, iç savaşta ve darbe döneminde faşizmin farklı yüzleriyle karşılaştınız. Bugün ülkede yükselen faşizmi geçmiş dönemlerle karşılaştırdığınızda ne gibi benzerlikler ve farklılıklar görüyorsunuz?
Bugün Yunanistan’da faşizmin yükselmesinin temel nedeni ekonomik krizdir. Krizden önce de bu faşist parti vardı ama seçimlerde yüzde 1 oy bile alamıyordu. Krizin ardından umutsuzluğa düşen insanları kandırmayı başardılar.
Alman işgali döneminde de benzer bir fenomen ortaya çıkmıştı. Almanlar gelene kadar Yunanistan’da bir faşist hareket yoktu ama işgalin ardından işbirlikçi örgütlerini yarattılar. Özellikle işgal nedeniyle kıtlık yaşandığı dönemde faşist örgütler ağlarını genişletti. Yunanistan’da Nazilerle işbirliği için kurulan ilk örgüt ESPO’ydu (Nasyonal Sosyalist Yurtsever Örgüt). Üyeleri arasında hem Yunan hem de Alman faşistler vardı. Nazilerle işbirliği yapmak isteyen Yunanlar bu örgüte katılıyordu. Ayrıca hapishanelere gidip suçluları kendilerine katılmaları karşılığında serbest bırakıyorlardı.
O dönem ortaya çıkan Nazi örgütleri ile bugünkünün söylemleri tamamen aynı. Aynı teoriler, aynı sloganlar…
Halk bugün Altın Şafak’a karşı direndiği gibi o dönemde de ESPO’ya karşı büyük direnç göstermiş, 1942 yılında ESPO’nun merkezi Yunan direnişçiler tarafından bombalanmıştı. Bugün de halk Altın Şafak merkezlerinin önünde protestolar gerçekleştiriyor.
Yunanistan’da kitlesel katliamlar yaratan Nazi örgütlerinin ideolojik devamıdır günümüzdeki neo-Naziler. Hıristiyan olduklarını söyleyip yaptıklarıyla İsa’yı her gün çarmıha gererler. Yunan medeniyetini savunduklarını söylerler ama medeniyetle alakaları yoktur, aksine yaptıklarıyla Yunan medeniyetini yıkarlar.
Onlara karşı mücadelede yalnızca idari işlemler yeterli değildir. Faşizme karşı ideolojik mücadele de şarttır. Bu mesele, basit bir davayla çözülemez.
>> Siz tarih kitapları yazdınız, faşizme karşı direniş üzerine dersler anlattınız ve eğitim sisteminde faşizm karşıtı direnişin daha çok anlatılması için çaba verdiniz ama Yunan hükümetleri bunu eğitim sisteminin önemli bir parçası haline getirmeyi reddetti, gençlere faşizmin tehlikelerini anlatmayı başaramadı. Bugün Altın Şafak’ın hızla örgütlenebiliyor. Neden hükümetler eğitim sisteminde bu adımları reddetti?
Hükümetler için halkın direnişi öğrenmesi fikri korkutucuydu. Yeri geldiğinde kendilerine karşı direnmelerinden de korktukları için bunu müfredata sokmadılar. ESPO’yu patlatan grup sağcı bir direniş grubuydu, sağcı hükümetler onlar üzerinden Yunan sağını yüceltebilecekken bile direniş fikri onları öylesine korkuttu ki bunu göze alamadılar.
Bir nedeni de Yunanistan’da tüm hükümetlerin dış güçlere bağımlı olması, bağımsız bir Yunanistan istememesiydi. Bu yüzden Yunanistan’ın Nazi dönemindeki direnişini görmezden geldiler. Yunanistan’ın kurtuluşunu sağlayan şey Yunan halkının mücadelesiyken Yunan burjuvazisi ‘Bizi Britanya ordusu kurtardı’ söylemini sahiplendi.
Yunan halkı ulusal kurtuluşunu kazandı ama ulusal bağımsızlığını hiçbir zaman kazanamadı.
>> Yunan kurtuluş hareketinin simgelerinden birisiniz, hükümetin polis aracılığıyla kimyasal gaz fişeği ve biber gazıyla saldırdığı bir simge… Bu saldırılardan ötürü özür dilediler mi?
Ne özrü, bir de üste çıkmaya çalıştılar. İlk saldırının ardından Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangolos ‘Evet saldırdık, çünkü Glezos parlamento muhafızlarına saldırıyordu’ diye kendilerini savundu.
Parlamento muhafızlarının amirine gittim, “Saldırdığım asker kimmiş bir göreyim, tanışalım dedim”, güldüler. Çünkü böyle bir saldırı olmadığını onlar da biliyor. Akıl var, mantık var parlamento muhafızlarına nasıl saldırayım?
‘Konuyla ilgili bir soruşturma başlatacağız’ açıklamasından başka olumlu bir adım olmadı. Tabi ki bu soruşturmadan da bir sonuç çıkmış değil.
Saldırıdan sonra ise polis teşkilatı ve çevik kuvvetin yöneticileri beni evlerine davet etti, yanlarında bana saldıran genç polis memurunu getirdiler. Bu genç adam ne yaptığını bilmiyor, ülkesinin tarihini bilmiyor, amirinden aldığı emirleri uyguluyor. Bu yüzden kendisinden şikayetçi bile olmadım. Esas o adama emir veren amirden hesap sormak istiyordum, karşıma çıkarmadılar. Çünkü bu genç polisin aksine polis amiri benim kim olduğumu çok iyi biliyordu.
İkinci saldırıda ise yanımda ünlü şarkıcı Mikis Theodorakis vardı. Syntagma Meydanı’nda saldırıya uğradık. Birlikte parlamentoya geldik, burada bütün milletvekilleri saldırıyı protesto etti. Bu saldırı yüzünden sağlık problemlerim oluştu. Mesela saldırıya kadar bir gün bile gözlük kullanmamıştım, saldırıdan sonra gözlerim düzgün görmez oldu.
Bu iki saldırının kökünde de hükümetin her türlü direnişi bastırmak, kırmak ve yok etmek isteyen ideolojisi yatıyor.
>> Türkiye-Yunanistan ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? İki halkın dayanışmasının artması için neler yapılabilir?
Bugün Türkiye’de yeni bir toplumsal hareket var. Özünde solcu, anti-faşist, toplumsal adalet isteyen bir hareket. Sizlere söylemek istediğim mesaj şu: Ailenizin evinden çıkabilirsiniz, işinizden ayrılabilirsiniz, eşinizden boşanabilirsiniz ama komşunuzdan ayrılamazsınız. Komşu ülke hep oradadır. O yüzden birlikte iyi geçinmek ve birarada yaşamak için çaba harcamalıyız.
Türkiye ve Yunanistan hükümetlerinin yaptıklarını birlikte eleştirmemiz lazım. Çünkü sorun iki halkın birbiriyle ilişkisinden değil. Ege’deki Yunan adalarına gittiğimde Türk azınlıklarıyla dans ediyoruz, sohbet ediyoruz. Sorun halklardan değil, hükümetlerin tutumlarından kaynaklanıyor. Halkların arasındaki iletişimi ve ilişkileri artırmamız lazım. Türkler ve Yunanlar birbirlerini daha iyi anladığı zaman hükümetlerine ortak baskı kurabilir. Böylece karşılıklı silahlanmaya harcanan para insanlar için harcanabilir. Bu mümkün!
‘Tazminat için Almanya’nın peşini bırakmayacağız’
>> Yunanistan’ın Nazi işgali sırasında yaşadığı ölümler, yıkımlar, altyapı hasarları ve yaratılan banka borçları için faiziyle birlikte yüzlerce milyar avroluk maddi ve manevi tazminat talebiniz vardı. Yunanistan’daki davayı kazandınız ama Almanya talebi reddetti. Bu konuda yeni bir hamle planınız var mı?
Bu konuyu hükümetin de sahiplenmesi ve baskı kurması lazım. Mecliste de bu konu üzerine yoğunlaşacak ve uluslararası kampanyalar yürütecek bir partiler arası komite kurulması şart. Avrupa ve Almanya kamuoyunu etkilemek için çaba harcamaya devam etmemiz lazım.
Almanya’ya her gittiğimde görüşmelerimde, üniversitelerdeki konuşmalarımda bu konu gündeme getiriyorum. Almanya solunun önemli bir kısmı da bize destek veriyor.
Ama ekonomi bakanımız çıkmış ‘Bu konuda baskı yapmanın zamanı değil’ diyor. Yunanistan halkı ve siyasetçileri olarak bir bütün halinde baskı oluşturmadan bunu başarmamız kolay değil.
Söyleşide bana yardımcı olan SYRIZA Uluslararası İlişkiler ve Barış İşleri Başkanı Panos Trigazis’e teşekkürler.