Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan gelişmiş ülkelerde yolsuzlukla suçlanan kraliyet ailelerinden cumhurbaşkanlarına kadar herkesin adalet önüne çıktığını, ufak bir hediyenin bile ifade nedeni olduğunu söylüyor
14.12.2014 ONUR EREM @onurerem
Şeffaflık Derneği 17 Aralık yolsuzluk skandalından itibaren yaptığı açıklamalar ve yayınladığı araştırmalarla, yolsuzluk kültürünün yerleşmeye başladığı Türkiye’ye yolsuzluklardan kurtulmak için izlenmesi gereken yol ve atılması gereken adımlar konusunda tavsiyeler veriyor. Son olarak Türkiye’nin en hızlı düşüşü yaşayan ülke çıktığı Yolsuzluk Algı Endeksi’ni açıklayan ve Ankara’da TBMM’ye giderek vekillerle yolsuzluk karşıtı kampanya yürüten Şeffaflık Derneği’nin başkanı Oya Özarslan ile 17 Aralık’ın yıldönümünde son bir yıldaki gelişmeleri konuştuk:
>> 17 Aralık’ın yıldönümündeyiz. Bir yıl boyunca izlenen yasal süreç hakkındaki eleştirileriniz neler? Nasıl işlemesi gerekirdi, en vahim yanlışlar nerede yapıldı?
17 Aralık’ın sonrasına baktığımızda hukuki dürecin kendi işleyişiyle devam ettirilmediğini görüyoruz. İlk günden itibaren soruşturmayı yapan kişiler, polisler, amirler, savcı ve hakimler görevinden alındı. Soruşturma savcıdının yanına yeni savcılar atandı, sonra görevli savcılar görevden alındı. Bütün bunlar soruşturmaya dışarıdan yapılan müdahaleyi işaret ediyor.
17 Aralık’ın hrmen ardından Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirildi. Bu oyunun ortasında oyunun kurallarını değiştirmek gibi bir şey. Artık soruşturma yapan birimlerin bu konularda yürütmeye bilgi vermesi gerekiyor. Hemen arkasından HSYK’nın yapısı değiştirildi, soruşturmayı başlatan savcının kendisi hakkında soruşturma başlatıldı. Kamu zararının karşılanması için gerekli bir önlem olan mal varlığına tedbir getirmeye dair kanun değiştirildi, zorlaştırıldı.
İnternet özgürlüğü de 17 Aralık sonrası süreçten etkilendi, sosyal paylaşım sitelerinin sansürlenmesi, twitter ve youtube un kapanması dünyayı şok etti.
17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmalarına yönelik yayın yasakları getirildi. Şüphelilerin haklarını koruma gerekçesiyle getirildi bu yasak, ama buradaki yüksek kamu menfaati görmezden gelindi. Yolsuzluk yapıldığına ilişkin büyük iddialar olması halinde, halkın cebinden çıkan paraların usulsüz harcanıp harcanmadığını bilme hakkı var. Buradaki şüphenin kamu yararına değerlendirilmesi gerekirdi.
Bir yıl içinde bunun gibi çeşitli adımlar atıldı. Önce şüpheliler hakkında gözaltından kararaları verildi, bilahare takipsizlik kararı verilerek süreç sona erdi. Geriye sadece Meclis’te görüşülen bakanların dosyası kaldı.
Artık 17-25 Aralık bir ceza soruşturması olarak kapanmış durumda. Yeniden nasıl açılır bilemiyoruz. Yeni delillerin ortaya çıkması durumunda yeni bir soruşturma başlatılabilir ama şu anda öyle bir durum da gözükmüyor. Soruşturma kapandı ve geriye yalnızca dört eski bakan hakkındaki meclis soruşturması kaldı. Gözaltına alınan diğer 96 kişi için de bu süreç kapanmış görünüyor. Öte yandan Meclis soruşturması da çok ağır aksak yürüyor. Bütünüyle baktığımızda iç karartıcı bir tablo var Türkiye’deki adalet sistemiyle ilgili. Hukukun üstünlüğü ilkesi zaten hep problemliydi, şimdi hiç kalmadığını görüyoruz.
>> Bir yolsuzluk soruşturmasını bastırmak için bu kadar çok yasasının ve kurumun değiştirilmesi, hukukun üstünlüğünün yok edilmesi Türkiye üzerinde nasıl etkiler bırakacak?
Türkiye toplumunda kalıcı etkiler bırakacağını düşünüyorum. Hakkında ciddi iddialar bulunan kişiler için yargılama yapılmaması ve sürece müdahele edilmesi, suçluların cezasız kalmasına dair bir sonuç yaratıyor. Verilen mesaj yolsuzluk iddialarının soruşturulmayabileceği, şüphelilerin yargılanmayabileceği şeklinde oluyor. Bundan sonra yolsuzluklarda bir azalma olmayacağını, cezasızlık dolayısıyla suç işlemeye meyilli kişiler üstünde bir rahatlık oluşacağını ve suç işlemek için rahat bir ortam yaratacağını kolaylıkla düşünebiliriz.
Kanunları tanımama ve kanunların üstünde olma halinin çok problemli olduğunu düşünüyorum. Bu süreç dolayısıyla tüm hukuk sistemimiz altüst oldu. Sadece hukuk sistemimizi değil, hak ve özgürlüklerimizi de kısıtlayan bir hal aldı, başta internet özgürlüğü olmak üzere. Bunu protesto eden kişilere, yazan çizen gazetecilere dava açıldı. 17-25 Aralık düşünce özgürlüğüne dair temel bir problem haline geldi. Davaların kendisi neredeyse düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik bir araç haline geldi.
>> Bu sorunların üzerinden nasıl gelinebilir? Hükümette buna yönelik bir ışık görüyor musunuz?
Başbakan Davutoğlu yolsuzlukla ilgili çok kesin ve net beyanlar veriyor. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak buna inanmak istiyorum gerçekten. Ama öncelikle bu 17 ve 25 Aralık üzerindeki büyük şüphe bulutunun giderilmesi lazım. O orada durduğu sürece nasıl inandırıcı bir şekilde yolsuzlukla mücadele edilebilir bilmiyorum doğrusu.
Şubat 2010’da açıklanan Yolsuzlukla Mücadele Strateji Planı vardı. Bu Plan çerçevesinde ne gibi çalışmalar yapıldı, nereye gelindi, bunları görmemiz lazım. Devlet tarafından ne adımların atıldığının açıklanması lazım. Paket hazırlanırken de uygulanırken de kamuyla paylaşılmadı. Ne gibi bir sonuca varıldı, ne öneriler var bilmiyoruz. Bu anlamda açıklık ve hesap verebilirlik örnekleri bekliyoruz.
“Hukukun üstünlüğü böyle bir şey”
>> Başka ülkelerde de sık sık yolsuzluk oluyor. Gelişmiş ülkelerdeki yolsuzluk soruşturmalarına örnek verebilir misiniz? Oradaki yolsuzluk skandalları da bu kadar kolayca bastırılabilir mi?
Gelişmiş ülkelerde kimse yargıç önüne çıkmaktan muaf değil. Başbakanlar, bakanlar, onların yakınları, kraliyet aileleri, herkes savcının hakimin önüne çıkıyor ve ifade veriyor. Bu çok çok önemli bir mesaj. Kimse adaletin üzerinde değildir. İspanya Kralı’nın kızı ifade verdi. Almanya Cumhurbaşkanı Noel tatili için aldığı uçak biletini ekonomiden business’a yükselttiği için ifade verdi, arkadaşından düşük faizli kredi aldığı için istifa etmek zorunda kaldı. Bunlar Türkiye için çok ufak görülebilecek şeyler, ancak normalde olması gereken uygulamalar budur, tolszulukla ancak böyle kesin tavır alarak mücadele edebilirsiniz. İngiltere parlamentosundaki milletvekilleri otellerde yaptıkları özel harcamaları harcırahlarının içine yazdıkları için ifade verdiler. Dünyada bunun örneği çok. Bizdeki bu usulsüzlüklerin bu kadar kanıksanmış olması aslında en tuhaf olanı. Koca Cumhurbaşkanı’nın ufak bir hediyeden dolayı ifade vermesi bize tuhaf geliyor. Dürüstlük örneklerini tuhaf karşılar olduk, sanki aksi kural haline gelmiş gibi.
Gelişmiş ülkelerde herkes adalet önüne çıkıyor, ifade veriyor, böylece suçlar cezasız kalmıyor, kanunlar uygulanabiliyor. Hukukun üstünlüğü çok büyülü, karmaşık bir şey değil, temel kuralları var ve adalet bu kurallara uyarak geliyor. Türkiye’de bunu göremiyoruz maalesef.
“Üç parti yolsuzluğa karşı deklarasyonu imzaladı, AKP’ye ulaşamadık”

Şeffaflık Derneği’nden Oya Özarslan, Didem Ulaş ve Damla Cihangir Tetik Yolsuzluğa Karşı Deklarasyon’u imzalatmak için geçen hafta TBMM’deydi.
>> Geçen hafta Ankara’daydınız, yolsuzlukla mücadele için bazı temel maddeleri milletvekillerine imzalatmak istediniz. Nasıl geçti görüşmeleriniz?
Mecliste grubu olan dört partinin grup başkan vekilleriyle yazıştık, telefonlaştık ve randevu almaya çalıştık. AKP dışındakilerin hepsi randevu verdi ve görüştük. AKP grup başkan vekili Mahir Ünal’ın yurtdışında olduğunu, yerine de başkasının görevlendirilmediği iletildi tarafımıza. Bunun üzerine Cemil Çiçek’e, yolsuzlukla mücadele koordinasyonundan sorumlu Ali Babacan’a, Başbakan Davutoğlu’na yazdık, ofislerini aradık. Cemil Çiçek bizi geri aradı, olumlu baktığını söyledi ancak bu maddeleri imzalanması için kendisinden ayrıca randevu almamızı talep etti.
Diğer partilerin hepsi olumlu yaklaştı, listelerimizi verdik ve bütün milletvekillerine imzalatmalarını istedik. Bunları vekillere imzalatarak bize geri gönderecekler. Çok basit taahhütler içeriyor bu belgeler: Rüşvet vermeyeceğim, rüşvet almayacağım, yolsuzlukla mücadele edeceğim, görürsem ihbar edeceğim, şeffaflık ve dürüstlük içinde çalışacağım. Çok çok temel ve basit taahhütler bunlar. İşe halihazırda çok kötü bir algısı olan siyaset kurumundan ve halka örnek olması gereken milletvekillerinden işe başlamak gerekiyor.