Futbol Asla Sadece Futbol Değildir: Mısır ve Futbolun Kara Günü

CARL FINAMORE
BirGün için Çeviren: Onur Erem
9 şubat 2012

Bir sahil kenti olan Port Said’deki futbol maçının ardından yaşanan olayların içerdiği sembolizmi Mısırlıların dışında çok az kişi anlayabildi. Öncelikle Kahire takımı al-Ahly’nin Ultras grubundan 74 kişinin öldürülmesi tam da deve sırtındaki baltacıların Tahrir Meydanı’nda halka saldırmasının birinci yıl dönümünde gerçekleşti. Üstelik Ultras taraftar grupları, Mübarek’in baltacılarının bir yıl önce gerçekleştirdiği bu saldırıda meydanı dolduran eylemcileri korumakta büyük rol oynamıştı. Bir yıl önce gösterdikleri cesaret bütün Mısır’ın takdirini kazanmıştı.

Geçtiğimiz hafta stadyumda çıkan olaylarda polisin saatler boyunca hiç bir şey yapmadan izlemesi ve sonunda göstermelik bir müdahalede bulunması, bu saldırının polis veya asker tarafından desteklendiği veya düzenlendiği şüphelerini uyandırdı. Sanki Mısır devletinin içindeki güçler, bir yıl önce baltacıların Ultras’lar tarafından durdurulmasının intikamını alıyordu.

YENİ REJİM DAHA ÇOK ÖLDÜRDÜ

Polis zulmünün uç bir örneği olan bu olay aslında daha büyük bir şiddet ve hukuksuzluk resminin bir parçası. Mübarek’in ardından gelen yeni yönetim bugüne kadar Mübarek’in 18 günlük isyanlar süresince öldürdüğünden daha fazla gösterici öldürdü. Ancak zulüm bunlarla sınırlı değil.

Şu anda ülkeyi yönetmekte olan Yüksek Askeri Konsey (Scaf) 12 bin muhalif ve eylemciyi cezaevine attı. Bu sayı Mübarek’in 29 yıllık iktidarı boyunca hapse atılan muhaliflerin sayısından bile daha fazla.

Mısır dışında yaşayanlar için stadyumdaki olaylar ve askeri yönetim arasındaki bağlantıyı kavramak zor olabilir, ancak milyonlarca insanın iktidardaki generallere karşı çıkmak için sayısız nedeni olduğu Mısır’da halk diken üstünde yaşıyor.

Bu yüzden, polisin stadyumdaki vahşet sürerken saatlerce seyirci kaldığı anlaşılınca ülke çapında protestolar başladı. Mısır’da göstericilerin hedefinde nefret ettikleri polisin merkezinin bulunduğu İçişleri Bakanlığı binası vardı. Polisler kalabalığa karşı plastik mermi ve biber gazı kullandı.

Çeşitli basın kuruluşları Tahrir’i bir savaş bölgesine benzetti. Devlet Tahrir’de kasım ayında gençlere, aralıkta ise kadınlara karşı benzer bir savaş açmıştı. Onlar da askeri rejimin sonunun gelmesini istiyorlardı.

ASKER YALNIZLAŞTI
Mısır’da silahlı kuvvetler hiç bir zaman dikkatleri üzerine çeken bir aktör olmadı. Lâkin Mübarek devrildikten sonra ülkede çoğunluğun güvendiği (en azından ilk başlarda) ve ayakta kalan tek yapı ordu oldu. Üst kademe askerlerin Mübarek’in kuklası olmasına rağmen ayaklanmalar boyunca ordu, polisin yaptığı gibi halka şiddet uygulamadı. Oysa İçişleri Bakanlığı’nın kirli işleri yaptırmak için kadroya aldığı bir milyon paralı askeri vardı. Rejim değişikliğinin ardından bu bir milyon baltacı adeta sırra kadem bastı. Ancak yapı olduğu gibi ayakta. Halkın şikayetinin odağında da bu baskıcı yapının ve anlayışın değişmemesi var.

İlk başta güvenilecek tek liman olan generaller, yönetimlerinin birinci yılını tamamlarken her geçen gün güvenilirliklerini yitiriyor. Yeni seçilen parlamento ise askerin siyaset sahnesinden çekilmesi durumunda ne siyasal boşluğu dolduracak desteğe, ne de yerleşik ekonomik yapıyı ve çıkar gruplarını koruyacak güce sahip.

İKİNCİ “DEVRİM” İHTİYACI
İslamcı Müslüman Kardeşler’in sandalyelerin yüzde 50’sini aldığı, daha radikal İslamcı olan Selefilerin ise yüzde 20 sandalyeye sahip olduğu parlamento toplumun çıkarlarını, toplumdaki dengeleri veya İslamcı olmayan grupları korumaktan çok uzak.

İkinci bir “devrim” isteyen kitlesel eylemlerin nedeni de bu durum. Bu yüzden “gerçek bir devrim” olmadığı takdirde ordu perdenin arkasındaki gerçek güç olmaya devam edecek. Zaten yaptıkları açıklamalarda yeni anayasayı yazacak komiteyi ve ayrıca kabineyi atama yetkisinin kendilerinde olduğunu açıklayan ordu, askeri bütçenin ve askeri-ekonomik işlerin kontrolünün tamamen kendi ellerinde olacağını vurguladı.

Askeriyeyle samimi olan Müslüman Kardeşler bile bu açıklamayı protesto etti. Çünkü parlamentonun denetiminden bağımsız olan bir ordu parlamentodan daha güçlü olacaktır.

DOKUNULMAZ BİR GÜÇ: ORDU
Askeriye sadece zengin yapılanmalarını ve üst düzey generallerin dudak uçuklatan varlıklarını korumaktan daha fazlasını düşünüyor. GlobalPost’un araştırmacı gazetecilerinin aylar süren incelemelerin ardından 23 Ocak’ta yayınladığı rapor, Mısır’daki askeri ekonomiyi gözler önüne seriyor:

“Emekli askerlerin ve çoğu analistin söylediklerine bakılırsa ordunun son dönemde artan şiddeti ve güç gösterisi, ülke yönetimini kolay kolay bırakmayacaklarının bir göstergesi. Çünkü ordu büyümekte olan ekonomik çıkarlarını kendi denetiminde olmayan bir parlamentonun eline bırakmak istemiyor. Ordunun yönetimindeki ekonomik varlıklar fabrikalardan otellere, süpermarketlerden emlak sektörüne kadar geniş bir yelpazeye yayılmış durumda. Özellikle son on yılda yaptığı büyümeyle Mısır ordusu adeta özel bir ekonomik imparatorluk haline geldi.

“Carnegie Ortadoğu Merkezi’nin eski araştırma yöneticisi ve Kahire Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Hamzawy’nin yıllar süren araştırmalarına göre Mısır ekonomisinin yüzde 30’u, yani 180 milyar dolarlık ekonominin 60 milyar doları ordu tarafından kontrol ediliyor.

“Protestoculara göre yolsuzluk ve yalan rejiminin nedenleri son derece yapısal. Mübarek’in yerine ordu veya Müslüman Kardeşler’in geçmesi gibi aktör değişikleriyle düzeltilemeyecek seviyede.”

HÜKÜMETE MİLYAR DOLAR BORÇ VEREN ORDU
Yüksek Askeri Konsey yakın zamanda bütçe açığına karşı mücadeleye destek olmak için hükümet hazinesine bir milyar dolar borç verdi. Kimse çıkıp da ordunun bu bir milyar doları nereden çıkardığını, nasıl biriktirdiğini sormaya cesaret bile edemedi.

Yukarda yer alan sayısız örnek, askeri yönetimin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatıyor. Ordunun tek istediği, hisseleri başta olmak üzere eski düzeni olabildiğince korumak. Yüksek Askeri Konsey şu anda gücü bırakmak istemiyor. İsteyecek olsa bile gücü devralabilecek bir yapı yok. Ülkede ne bir burjuva sınıfı ne de başka bir kurum milyonlarca Mısırlı genç ve işçi bariz ekonomik, sosyal ve demokratik gelişmeler talep ederken ülkeyi yönetebilecek otoriteye sahip.

Mısır, hâlâ halkın yüzde 40’ının günde 2 dolardan (ayda yaklaşık 100 Türk Lirası) daha az kazandığı bir ülke. Bu yüzden “Özgürlük, Ekmek ve Adalet” talepleri bütün ülkede halkın dilinde.

ÖRGÜTLENME YOKSA BAŞARI DA YOK
Bu yüzden ordu, köklü değişiklikler isteyenlerin karşısında büyük bir tehdit. Köklü değişim isteyen devrimcilerin düzgün bir örgütlenmeye sahip olmaması da başka bir dezavantaj. Gençlik örgütleri de yeni kurulan sendikalar da çok tecrübesizler.

Bu tecrübesizlik doğal bir durum. Uzun yıllar süren baskıcı bir diktatörlük altında örgütlenme tecrübesi edinmek ve gerekli kaynaklara sahip olmak son derece zordur. Mübarek döneminde ülkede sadece 4 sendika olduğunu unutmamak lazım.

Bunun bir sonucu olarak şu anda ülkedeki en örgütlü siyasal güçler ordu ve İslamcılar. Gerçek bir toplumsal değişikliğe imza atmadan önce bu dengesizliğin düzeltilmesi gerekiyor. Dışarıdan tavsiyeler vermek veya bir takvim çıkarmak zor, ancak ordu şiddetini arttırırken Mısır’daki devrimci güçlerin de bu durumu dengelemek için kitlesel eylemlerinin yoğunluğunu arttırması şart. Ancak bu şekilde güçlenebilirler.

GENERALLER GEREKİRSE KATLİAM YAPAR
Mübarek’in iktidardaki son günlerinde orduya Tahrir Meydanı’nda Tiananmen Meydanı’na benzer bir toplu katliam yapılmasını emrettiği ancak ordunun bunu reddettiği hâlâ hafızalarda. Günümüzde ise ordu halka karşı henüz görece ufak saldırılar (100’e yakın insanın öldüğü bir saldırı ufak olmasa da büyük bir katliamın yanında ufak kalıyor) gerçekleştirse de aslında Yüksek Askeri Konsey kendi gücünü test ediyor. Bu ufak saldırılarla askerlerin halka saldırma konusunda direnç gösterip göstermeyeceğini deniyor.

Unutmamak gerekir ki Mübarek döneminde halka saldırmama kararını verenler sıradan askerler değil üst düzey generallerdi. Günümüzdeyse generaller, halka saldırma kararı aldıkları takdirde askerlerin buna ne kadar direnç göstereceğini ölçmek istiyor. 468 bin kişilik, Arap dünyasının en büyük ordusunun gerektiğinde kendi halkını gözünü kırpmadan katledebileceğinden emin olmak istiyorlar.

Ancak generaller, Mübarek’in gözünü kör eden kibrine sahip değiller. Halkın, gençlerin ve işçi sınıfının gücünün bilincindeler ve ellerindeki gücü kaybetme ihtimalini göz ardı etmiyorlar. Mısır bir barut fıçısı gibi. Toplumun ve devrimci güçlerin örgütlenebilmek için daha fazla protestoya, daha fazla sese ihtiyacı var. “Ekmek ve demokrasi” mücadelesinin geleceği buna bağlı.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Çeviri içinde yayınlandı ve , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s