Yazar hakkında: Arwa Aburawa Birleşik Krallık’ta yaşayan, Orta Doğu, çevre ve bir çok toplumsal konuda yazılar yazan bağımsız bir gazetecidir. arwafreelance.wordpress.com adresinden ulaşılabilir. Çeviri: Onur Erem 1 şubat 2011
Londra Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu Profesörü Gilbert Achcar, son kitabı Araplar ve Yahudi Soykırımı’da Arap dünyasının Holokost ile olan karmaşık ve bazen de çelişkili ilişkisini inceliyor. Filistin’deki İsrail işgaline odaklanan Achcar, bütün Arapları anti-semitik ve Holokost’u reddeden bir topluluk olarak gösteren Siyonist görüşün üzerine giderken, Arap`dünyasında Holokost’un olmadığını iddia eden veya bu olayı sevinçle karşılayan kesimleri de eleştirmekten çekinmiyor. The Electronic İntifada’da da yer almış Arwa Aburawa Achcar ile son kitabı hakkında konuştu:

Arwa Aburawa
»Arwa Aburawa: Kitabınız Arap dünyasının Holokost’a karşı olan tavrını Hitler döneminden günümüze kadar inceleyen muazzam bir girişim. Sizi bu kitaba yazmaya sevk eden dürtü neydi?
Gilbert Achcar: Katıldığım çeşitli konferanslarda bu konuyla karşılaştım ve Arapların Holokost, anti-Semitizm ve Nazizm ile ilişkilerinin son derece çarpık bir şekilde algılandığını fark ettim. Özellikle son bir kaç yılda literatürde Arapların ve Müslümanların Nazi kafalı ve tarih boyunca Nazileri desteklemiş insanlar olarak betimlenmeye başladığını gözlemledim. İşte bu yüzden bu kitabı yazmaya karar verdim. Araştırmama ilk başladığımda bu araştırmayı bir kitaba dönüştürme niyetim yoktu ancak konuyu araştırdıkça böylesine derin bir konuyu etraflıca inceleyebilmek için hacimli bir kitaba ihtiyaç duyduğumu fark ettim. Araştırmamı bitirdiğimde ortaya Arapların ve Filistinlilerin tarihteki gerçek tavırlarını betimlediğini iddia eden Siyonist ve pro-Siyonist anlatının etraflı ve eleştirel bir incelemesi çıktı.
Arapların ve Filistinlilerin Siyonist tasvirinin yapısal çözümlemesini yaparak aynı zamanda, Arapların Siyonist anlatıya boyun eğen, veya bu anlatıyı anti-Semitik tiplemenin gerici tavırlarını benimsemek aracılığıyla içselleştiren öz-temsiliyetini defetmek istedim. Yani bu kitap Arap ve Filistin imgelerini bu tür saptırmalara karşı korumaya olduğu kadar Arap toplumunun daha doğru bir temsilinin yaratılmasına da katkıda bulunuyor.
»Kitabınızın ana argümanı Arap dünyasının Holokost’a ve anti-Semitizm’e karşı tavırlarının – Araplar hakkındaki yaygın klişelerin aksine – oldukça karmaşık ve çelişkili olduğu, ve bu tavırların tarih boyunca değiştiği. Arap dünyasının Holokost’a karşı tavrını etkileyen ana siyasi hareketler ve figürler nelerdir?
Gilbert Achcar
Arap dünyasının Siyonist anlatısı, bütün bu mesele boyunca sıklıkla karşımıza çıkan, zamanında Nazilerle de işbirliği yapmış Kudüs Baş Müftüsü Muhammet Emin el-Hüseyni’ye odaklanmıştır. Ancak bu konuda birbirinden farklı tarih kaynakları var. Arap dünyasının, özellikle de entelektüel elitin Nazizm’e ve Hitler’in yükselişine ilk tepkisi çok eleştireldi. Nazizm totaliter, ırkçı ve emperyalist bir fenomen olarak algılanıyordu. Hem liberaller, ya da benim deyimimle liberal batılılaşmacılar (batı liberalizminden etkilenenler), hem de Marksistler ve solcuların milliyetçi kanadı Nazizm’i emperyalizmin başka bir formu olarak görüp bu ideolojiyi kabul edilemez buldular. Aslında Arap dünyasındaki ideolojik akımlar içerisinde, batılı anlamda anti-Semitizm ile sağlam ilişkiler içerisine giren tek ideolojik akım İslami köktendinciliktir – bütün İslamî hareketler değil, sadece İslam’ın en gerici yorumlamasını yapan akımlardır. Bu akımlar, İsrail’in Filistin’de yaptıklarına bir tepki olarak anti-Semitizmi benimsemişlerdir.
Ancak, İslamî köktendincilik Arap dünyasındaki akımlardan sadece bir tanesidir, ve eğer Arapların İkinci Dünya Savaşı sırasındaki tutumlarının genel karnesine bakacak olursak, onların baskın bir şekilde Müttefikler yanında yer aldığını görürüz. Müftü’nün Avrupa’daki varlığına ve Araplarla Filistinlileri sürekli Naziler ve İtalyan Faşistlerle işbirliği yapmaya çağırmasına rağmen bu çağrıların çok az karşılık bulduğunu, genelde kimsenin onu dinlemediğini görüyoruz. Bu durum, bize Müftü’nün Arap dünyasındaki etkisinin ve güvenilirliğinin ne kadar az olduğunu gösteriyor. Ayrıca tarih kayıtlarına baktığımızda Britanya ve Fransa birliklerine katılan Arapların, Alman ve İtalyan birliklerine katılan Araplardan çok daha fazla olduğu ortaya çıkıyor. İşte bütün bunlar, Arapların İkinci Dünya Savaşı’nda Nazileri desteklediğini ve anti-Semitist olduğu iddialarının ve bu imajın yalan olduğunun kanıtıdır.
»Araplar ve Holokost’la olan ilişkileri hakkında konuşurken Müftü’den bahsetmeden geçemeyeceğimiz anlaşılıyor. Peki onun Holokost’taki rolü nedir, Nazi’lerin savaş suçlarındaki suç ortaklığı ne seviyededir?
Öncelikle vurgulamamız gereken şey, el-Hüseyni’ye Araplardan çok Batı literatürü ve Siyonist anlatının ilgi göstermesidir. Arap dünyasında neredeyse unutulmuş olan bu isim hakkında Batı’da sürekli yeni kitaplar çıkmaktadır. Batıda, Siyonist ve Siyonist yanlısı kaynaklardan beslenerek Müftü’yü kullanan koca bir endüstri var, ve bu endüstrinin amacı Arapları Nazileştirmek. İçinde bulunduğumuz İslamofobi çağında, Müftü’nün imgesi üzerinden tüm Müslümanları olmasa bile en azından Arapları Nazileştirmeye çalışıyorlar.
Aslında tarihi gerçeklere baktığımızda el-Hüseyni’nin 1937 yılına kadar Britanyalı efendilerine iyi hizmet edebilmek için elinden geleni yaptığını, Filistin ulusal mücadelesinin yükselişini bastırmaya ve bu hareketin Britanyalı efendileriyle çatışmasını engellemeye çalıştığını görüyoruz. Müftü 1937’de Britanya ile olan ilişkilerini kesti ve 1941’de Avrupa’ya sürgüne gitti. İki faşist rejim tarafından 1945’e kadar desteklenen Müftü, bu devletlerin başkentleri olan Roma ve Berlin’de yaşadı. Kendisi radyolarda yaptığı konuşmalarda ve yazdığı yazılarda anti-Semitik Nazi argümanlarını yeniden üreterek Müslüman dünyasına yapılan propagandanın bir aracı olarak kullanıldı. Kendisi de İslami köktendincilik akımından olduğu için yüksek derecede Yahudi düşmanlığı içeren söylemlerde bulunuyordu.
Burada can alıcı nokta, Müftü’nün 1943’te Yahudilere yapılan soykırımı öğrendikten sonra bile şiddetli anti-Semitik söylemine devam etmesidir. Milyonlarca Yahudi’nin öldürülmesi, onun söylemini gözden geçirmesine neden olmamış, hatta söylemini daha da sertleştirerek Yahudilere hakarete varan sözler sarf ettirmişti. Kendisi felaket bir soykırım işlediğini bilmesine rağmen, tarihteki en büyük insanlık suçlarından birini işleyen bir rejimi desteklemiştir, ve bu da onu bir suçlu yapar. Müftü yaptıklarıyla yetinmemiş, Alman yandaşı hükümetlere mektuplar yazarak Yahudilerin Filistin topraklarına gitmesine izin vermemelerini, hatta onları Polonya’daki toplama kamplarına yollamalarını söylemişti. Açıkça gözüküyor ki, Müftü ülkesinin liderleri olarak halkının çıkarları için savaşan ve bu mücadelede Naziler ile işbirliği yapmak zorunda kalmış bir figür değil, doğrudan Yahudi düşmanı olan bir İslamî köktendincidir. İşte bu, onun kınanmasını gerektiren bir suçlu olduğunu gösteriyor.
»Kitabınızda Nazizm’in Arap dünyasında yandaş bulamadığını söylüyorsunuz. Nazilerin, Arapların kolonici düşmanı olan Fransızlar ve İngilizlerin düşmanı olduğunu da hesaba katarsak, neden Arap dünyasında destek bulamadılar?
Naziler, Arap ülkelerine kıyasla Batı ülkelerinde daha çok destekçi bulmuşlardır, ABD ve İngiltere’de bile. Bunun bir nedeni, faşist İtalya’nın Libyalılara uyguladığı zulümdür. Bu zulmün sonucunda faşist güçlerin, Britanya ve Fransa’dan çok daha kötü bir kolonici güç olduğu algısı oluştu. Ayrıca Araplar İkinci Dünya Savaşı’nı, dünyayı paylaşmaya çalışan emperyalist güçler arasındaki bir çatışma olarak görüyordu. Arapların büyük bir kısmı savaş boyunca tarafsız kalarak bölgedeki emperyalist güçlerin zayıflaması sonucunda gerçek bağımsızlıklarını elde etmeyi umuyordu. Yani “düşmanımın düşmanı” şeklinde bir yaklaşım ile Nazilere destek verilmedi.
Tabii ki, bu kitap Batı’daki egemen Siyonist anlatının tam karşıtını yaratarak bütün Arapları anti-faşist ilericiler olarak betimlemiyor. Kitabımın amacı bu değil. Kitabı okuyan herkes, Araplardan da sözümü esirgemediğimi, yanlış hareketlerini saklamadığımı, özellikle de Müftü gibi kınanması gereken şahsiyetleri kınamadan geçmediğimi ve Arapları objektif bir şekilde ele aldığımı görecektir. Öte yandan, Müftü’nün Arapların ve Filistinlilerin gerçek temsilcisi olduğunu ve onların kolektif isteklerini yansıttığını iddia eden iftiralara da değer vermedim. Siyonist propagandaya baktığımızda Müftü el-Hüseyni’nin Nazi rejiminin en önemli figürlerinden olduğu gibi saçma bir portre çıkıyor. El-Hüseyni’nin Nazi rejimine katkısı, binlerce üst rütbeli Nazi lideri, bürokratı ve askeri yöneticisinin yanında dikkate bile alınmayacak kadar ufaktır.
»Eğer Müftü Arap halkını temsil etmekten bu kadar uzaksa, neden Arap dünyası ve Holokost’a yaklaşımıyla ilgili anlatının merkezine oturtulmaya çalışılıyor?
Siyonist hareketin, İkinci Dünya Savaşı’na kadar Filistin’in işgaline dair sadece dini ve koloniyel gerekçeleri vardı. Nazilerin Yahudilere yaptıkları bu durumu değiştirdi. Ancak o zaman da Arap dünyası “Yahudilere yapılanları kınıyoruz, ancak Avrupalıların yaptıklarının cezasını neden Araplar ve Filistinliler ödesin ki?” dedi. Yahudiler, İkinci Dünya Savaşı bittiğinde Filistin’e kurdukları devletin kalıcılaşması için savaşın galiplerinden destek almaları gerekeceğini biliyordu. Galip devletlerin gözündeki Arap algısını değiştirerek, bütün Arapları Nazi rejimini destekleyen insanlar olarak betimlediler. Böylece, Arapların “bunun cezasını niye biz ödeyelim?” sorusuna “çünkü siz Nazi rejimini desteklediniz, Holokost’ta sizin de parmağınız var” cevabı verilmeye başlandı.
Bu argümanın işleyişini İsrailli tarihçi Benny Morris’in 2004 yılında verdiği ve açıkça ırkçı olan röportajda görebiliriz. Morris bu röportajda 1948’de yaşananlarla ilgili “Araplar ve Filistinliler tarafından soykırıma uğramamak için etnik temizlik yapmak zorundaydık” diyor. Araplara karşı tutumlarını haklı çıkarmak için onları Nazilerden farksız bir şekilde betimliyorlar. Bu düzenin günümüze kadar geldiğini görebilirsiniz. 2006’de Lübnan’daki acımasız savaş nasıl aklandı? Hizbullah, Nazi olarak betimlendi. Peki ya Gazze’de 2008-2009 dönemindeki vahşet? Bu sefer de Hamas Naziler gibi betimlendi.
»Kitabınızda Arap dünyasının Holokost’la ilişkisinin karmaşıklığını başarılı bir şekilde anlatırken Holokost’u inkâr eden akımları da göz ardı etmiyorsunuz. Arap dünyasında Holokost’un inkârı neden ve nasıl oluştu?
Öncelikle Arap dünyasındaki Holokost inkârının Almanya’dakiyle bir olmadığını vurgulamak gerekir. Almanya’da insanlar bu soykırımı bütün yönleriyle bilme fırsatına sahip oldukları için, inkâr ancak derin anti-Semitizm’de kendine yer bulur. Filistin’de ise, Holokost kendi tarihleriyle doğrudan bir ilişkisi olmayan tarihsel bir olgu. Dolayısıyla bazı insanlar, İsrail’in Holokostu kullanarak agresif tutumunu meşrulaştırmasını açıklamak amacıyla, Holokost’un gerçekten olmadığını, ya da Siyonistler tarafından Batı güçlerini ikna etmek için abartıldığını iddia ediyorlar. Bu iddia ile Batı ülkelerinin, özellikle de AB’nin İsrail’e verdiği koşulsuz desteği de açıklamaya çalışıyorlar. Tabii ki, bu iddia son derece basit ve aptalca. Bu yüzden ben bu argümana “aptalların anti-Siyonizm’i” diyorum.
Holokost inkârı çoğu durumda, İsrail devletinin askeri şiddeti ve üstünlüğünün altında ezilen insanların çok zayıf ve aptalca bir protesto yöntemi. Bu yüzden İsrail’in her şiddet olayından sonra Holokost inkârı tutumu da artıyor. Filistinlilerin yaşadığı insafsızca şiddet göz önüne alınarak, bir kısım Filistinlinin yanlış yönlendirilmiş görüşleri bu bağlam içerisinde yargılanmalı. Beyazların siyahlara uyguladığı şiddetin ve ırkçılığın sonucunda buna tepki olarak siyahlarda da benzer akımların oluşması gibi Almanya’daki durum ile Filistin’deki durum da aynı seviyede değerlendirilemez.
Son olarak, Arap dünyasında herhangi bir bağlamda Holokost inkârı bulunsa dahi, bu inkâr, Arapların sorumlu olmadığı bir şeyin inkârıdır. Bu inkardan çok daha vahim olan şeyler vardır, İsrail devletinin resmi olarak Nakba’yı (Filistin’de Araplara karşı yürütülen etnik temizlik) reddetmesi gibi. Bu durum, devletin kendi işlediği bir suçu reddetmesidir. Neyse ki, Nakba bir soykırım değildi, bu açıdan Holokost ile karşılaştırılamaz bile, ama yine de bir insanlık suçuydu, ve dahası Nakba hâlâ bitmedi. O dönemdekine benzer baskılar hala devam ediyor. Sonuç olarak, İsrail devletinin bu gerçekliği ve etnik temizlikteki sorumluluğunu reddetmesi, Filistinlilere hâlâ zulmetmesi, Arapların ya da Filistinlilerin Holokost inkârından çok daha vahimdir.
»Holokost’un İsrail devleti tarafından siyasi kazanımlar adına sömürüldüğü beyanatı, dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gereken bir açıklama. Buna katılıyor musunuz?
Tabii ki. İsrail devleti ve İsrail siyasetçilerinin Holokost’u utanmazca kullanarak duruşlarını haklı çıkarmaya çalıştıkları gün gibi ortada. Daha da kötüsü ise İsrail hükümetinin savaş suçları ve insanlık suçları işleyip (kendisi de Yahudi ve Siyonist olan Yargıç Goldstone tarafında da tescillenmiştir) bunları Holokost sayesinde aklamaya çalışmasıdır. Holokost – Arap dünyasında çoğu kişi bu gerçeği tam olarak kavrayamamıştır – Yahudilerin ya da Siyonist hareketin bir malı değildir. Hatta Siyonist hareketin Holokost mağdurları adına konuşma meşruiyeti de yoktur, çünkü tarihi kayıtlara baktığımızda Siyonist hareketin Holokost sırasında mağdurları kurtarmaya çalışmaktan çok Yahudi devleti kurulmasına öncelik verdiğini görüyoruz.
Holokost, 20. yüzyılın en büyük trajedilerindendir ve bize etnik ayrımcılık ve ırkçılığın tehlikesi hakkında evrensel dersler verir. Bu derslerden çıkaracağımız sonuç ile Siyonist devlete ve Filistinlilere yaptıklarına karşı çıkmamız gerekir.
»Kitabınızda 11 Eylül’ün etkisini ve neo-muhafazakar anlatıyı, ve bunların Arapları Nazileri destekleyen anti-Semitist’ler olduğunu söyleyen anlatısını değerlendiriyorsunuz. Sizce, Arapların Nazilere karşı tutumu hakkındaki algılar iyiye mi gidiyor, yoksa kötüleşiyor mu?
Kötüleşiyor. 11 Eylül’ün ardından İslamofobik trendlerin – özellikle ABD’de – ani yükselişiyle beraber Siyonistlerin eline Arap ve Filistin karşıtı propagandalarını yoğunlaştırmak için bir fırsat geçti. İslamofaşizm diye bir söylem ortaya çıktı ve Müftü ile başlayıp Bin Ladin ile biten, Hamas, Hizbullah gibi İsrail’in her düşmanına değinen, ve bunlar Saddam Hüseyin de Olsa, Yaser Arafat da olsa hepsi aynı çatı altında faşist olarak göstermeye çalışan bir anlatı gelişti. Bu tür propagandaları karşı mücadele yürütülmesi lazım.
Arap dünyasındaki çoğu kişi, Holokost’un Naziler tarafından gerçekleştirilen iğrenç bir suç olduğu konusunda hemfikirdir. Bunun en önemli örneği de Arap dünyasında Siyonizm’in Nazizm ile mukayese edilmesi. Bu tabi ki biraz haddini aşan bir benzetme, ama insanların Nazizm’i bir hakaret olarak gördüğünün de ispatı.
İsrail ordusunun Ocak 2009’daki saldırısını protesto etmek amacıyla Batı Şeria’daki Bilin köylülerinin konsantrasyon kamplarında giydirilen çizgili pijamalardan giymesi gibi hikayelerin de duyulması gerekiyor. Yine abartılı bir karşılaştırma olacak ama, bu protestocuların da demek istediği açıktı: “Biz, Orta Doğu’nun Yahudileriyiz. Naziler Avrupalı Yahudilere nasıl işkence ettiyse, İsrail devleti de bize aynı şekilde işkence ediyor.”