Merkez bankaları yeni bir küresel krize mi hazırlanıyor?

Jack Rasmus
BirGün için çeviren: Onur Erem

2008 bankacılık krizinin ardından ABD – Avro Bölgesi – Japonya – Birleşik Krallık dörtlüsü piyasaya 11 trilyon dolarlık likidite sağlamıştı. Bu devasa enjeksiyona rağmen bugün, yani sadece 4 yıl sonra bankacılık sisteminin tekrar çalkalanmasına tanık oluyoruz. Atlantik’in iki yakasında da 2009 yılından beri bankalara yapılan ‘stres testleri’ne rağmen Avrupa’da yanlış bir adlandırmayla ulusal borç krizi denilen kriz her hafta daha da büyüyerek temel bir bankacılık krizine dönüşüyor.
Önceki hafta dünya bankacılık sisteminin iyi bir durumda olmadığını, hatta kötüye gittiğini ciddi bir şekilde ortaya koyan birden çok rapor yayınlandı. 21 Haziran’da Moody’s dünya çapında 15 bankanın notlarını kurdu. Bunların içinde 2 büyük ABD bankası Bank of America ve Citigroup da bulunuyordu. 2008 krizinde batan bu bankalar, ABD hükümetinin trilyon dolarlık kurtarma paketiyle kurtarılmıştı güya!

Merkez bankaları yeni bir küresel krize mi hazırlanıyor?

İki banka da hükümetin baskısıyla sermaye arttırabilmek için ellerindeki en iyi varlıkları yok pahasına satmıştı. Morgan Stanley, HSBC, Royal Bank of Scotland, Societe General ve hatta İsviçreli Credit Suisse’in bile notu düştü. Böylesine küresel bir not düşüşü durduk yere olmaz. Bu, küresel bankacılık sistemini düzenli olarak güçsüzleştiren bir şeyin olduğunu gösteriyor bize.

FED’DEN YENİ PARASAL GENİŞLEME
Moody’s notları düşürmeden bir gün önce ABD Merkez Bankası (FED) 267 milyar dolarlık yeni bir para enjeksiyonu açıkladı. Bu, ikinci büyük parasal genişlemeye yapılan ufak bir ekti. Son dönemdeki parasal genişlemelere bakacak olursak 2011’de 400 milyar, 2010’da 600 milyar ve 2009’da 1.75 trilyon dolarlık enjeksiyonları görüyoruz. ABD’deki piyasalar – bunlar bankalar, finansal kurumlar ve büyük yatırımcılar oluyor – 267 milyar dolarlık son hamleye sert tepki verdi. ABD’deki borsalar son aylardaki en büyük düşüşünü yaşadı.  Çünkü yatırımcılar ufak bir ek değil, yeni ve büyük bir parasal genişleme bekliyordu. Yatırımcıların beklentisi, FED’in açıkladığı rakamdan yüz milyarlarca dolar fazlaydı!

SİSTEM ENJEKSİYONA BAĞIMLI OLDU
4 yıldır ABD Merkez Bankası’nın trilyon dolarlarla ölçülen müdahalelerine rağmen finansal yapının toparlanamadığını, hatta devasa parasal müdahalelere ve enjeksiyonlara bağımlılık geliştirdiğini görüyoruz. Borsalar enjeksiyon sonrasında yükseliyor, ama bir süre sonra düşüyor – ta ki yeni bir enjeksiyon gelene kadar. Bu haliyle borsa grafikleri gerçekten de bir uyuşturucu bağımlısını andırıyor.

Parasal genişlemeler hisselere ve öteki spekülatörlere yarasa da sürdürülebilir ekonomik toparlanmaya ufak bir katkı bile yapamadı. FED’in genişleme hamleleri dışında, 4 yıldır neredeyse sıfır faiz vererek enjekte ettiği  trilyonlarca dolar da aynı şekilde ekonomiye yaramadı. FED başlangıçta, sıfıra yakın faiz ile finansal kurumlara neredeyse maliyetsiz para sağlayarak bu finansal kurumların da yatırımları ve iş imkanı yaratımını tetikleyeceğini düşünüyordu. Ama bu gerçekleşmedi. 2009 Haziran’dan beri FED’in sıfır faiz politikası izlemesine rağmen bankaların verdiği krediler 15 aydır azalıyor. Yani bu paralar ekonomiye dahil olmuyor. Tam tersine, bankalar 2010’dan beri çeşitli fonlara ve büyük yatırımcılara para aktarıyor. Küçük ve orta ölçekli şirketler kredi alabilmek için çırpınmak zorunda kalıyor.

Bütün bu resme baktığımızda para politikaları ve FED’in attığı adımların (parasal genişleme, sıfır faiz vs.) gerçek ekonomiye ve ekonomik toparlanmaya neredeyse hiç katkısı olmadığı, aksine bankaların ve yatırımcıların spekülatif pratikleri (hisse, altın, petrol fiyatları, türev yatırımları ve toksik fonlar) için para sağladığı çok net belli oluyor.

AVRUPA DA FED’İN İZİNDE
FED’in 2008’den beri attığı adımları şimdi de Avrupa Merkez Bankası (AMB) taklit ediyor. AMB batık bankaların kurtarılmasına yardım ederken Avrupa Finansal Stabilite Fasilitesi (AFSF) ve Avrupa Stabilite Mekanizması (ASM) de Yunanistan’dan İspanya’ya kadar ülkelerin borçlarına yönelik faaliyetlerde bulunuyor.

AMB 2010’da bankalara trilyon dolarlık enjeksiyon yaparken 2011’de yüzlerce milyar dolar, bu yıl da şimdiye kadar 125 milyar dolarlık para sağladı. Bu yıl sadece İspanya bankalarını kurtarmanın maliyeti bile 300 milyar doları aşacak – bu rakama hükümeti ve yerel yönetimleri borç krizinden kurtarmak için gereken para dahil değil!
Bütün bunlara rağmen hükümetlerin yanı sıra Avrupa bankaları da gittikçe derinleşen bir krizle karşı karşıya. Bir yıldır yazılarımla anlattıklarımın gerçek olduğunu görüyoruz: Avrupa’daki krizi hükümet politikalarına indirgemek doğru değil, bu aynı zamanda çok daha büyük bir bankacılık krizi. Hükümet borçları ile bankacılık sistemindeki krizler birbirlerini daha da büyütüyor.

ÇOK BÜYÜK BİR KRİZ KAPIDA
AMB Başkanı Mario Draghi önceki hafta bir açıklama yaparak bankalar arası borç sisteminin fonksiyonelliğini yitirdiğini ve artık işe yaramadığını ilan etmişti. Avrupa’daki orta büyüklükteki şirketlerin de borç almakta büyük zorluklar yaşadığını biliyoruz. Bu iki olgu, katlanarak büyüyecek bir bankacılık krizinin ilk ve kesin sinyalleri.
Bütün devletler, bankalar ve yatırımcılar bu krizin çözümünde bir yöntem işaret ediyor: tasarruf politikası. Ancak yapısal bir sorunun çözümü tasarruf politikasında olamaz. Yunanistan, İspanya ve Birleşik Krallık’taki tasarruf politikalarının sonuçları bunu bize gösterdi. Bu politikaların sonucunda vergi gelirleri, hükümet harcamalarından daha hızlı azalır. Bu da hükümetleri daha fazla borç almak zorunda bırakır. En sonunda çok daha yüksek bir maliyetle hükümetler borçlarını yeniden yapılandırmak zorunda kalır.

Tasarruf politikalarının özel sektöre etkisi de olumsuz olur: Geliri azalan halk daha az tüketir, şirketlerin gelirleri ve yatırımları hızla azalır. Hükümetlerin borç krizleri nedeniyle sermayelerini arttırmaya zorlanan bankalar yoksullaşan halk ve gelir kaybeden şirketler nedeniyle kâr edemez ve daha da zor durumda kalır.

İNGİLTERE DE AYNI YOLDA
İngiltere Merkez Bankası da benzer politikalar izleyerek finans sitemine 500 milyar dolardan fazla para enjekte etti. Bu miktar bile Birleşik Krallığı çift dipli bir krize girmekten kurtarmaya yetmedi. Japonya için de aynı durum geçerli. Merkez Bankası yöneticileri Einstein’ın “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır” sözünü duymamış olacaklar ki yakın zamanda 120 milyar dolarlık bir enjeksiyon ile krizden çıkmayı hedeflediklerini açıkladı.

GELİŞMELERİ ANLAMAK
Bütün bu olanlara baktığımızda, merkez bankalarının küresel çapta koordineli biçimde para genişlemesi  politikaları izlediğini görüyoruz. Böylesine koordineli bir hareketin arkasında yalnızca büyük özel bankaların bu yöndeki baskısı yatabilir. Başka bir deyişle, büyük bankalar yakında yeni bir bankacılık krizi bekliyor ve 2008 krizinde ağızları yandığından bu krizde batmamak için önceden hamle talep ediyor.

İspanya, Yunanistan ve İtalya’daki borç krizi nedenlerden sadece biri. Özel sektör ve bireylerin kredileri ödeme gücü kalmaması ve bunun sonucunda banka gelirlerinin azalması da önemli bir etken. Ancak bunların bankaların sadece ‘geçmiş kazanç’larındaki azalmalar; krizin büyümesinin ana nedeni bankaların gelecekte de kazanç elde edemeyeceklerini öngörmeleri. Tasarruf politikaları ise çoktan bankaların faturasını halka ödetmeye dönüşmüş durumda.

ABD’nin 2012 sonuna doğru 4 trilyon ve 2013 başındaki 2 trilyon dolarlık tasarruf planları hayata geçerse, ülke ekonomisi girdiği ikinci dibe demir atacak. BRICS ve gelişmekte olan diğer ekonomilerin de 2013’ten itibaren ekonomilerinin sert bir düşüş yaşayacağı öngörülerimiz de son verilerle destekleniyor.

Bankalar da bu büyük resmin farkında. İşte bu yüzden krize ceplerinde nakit ile girmek için merkez bankalarından bu hamleleri talep ettiler. Lâkin merkez bankalarının küresel işbirliği ile yaptığı parasal genişleme hamleleri bankalara zaman kazandırmaktan öteye geçemeyecek.

Küresel ekonominin senkronize bir şekilde ikinci dibe çakılmasının önüne bu hamleler ile geçilemez. Bankalar bu erken önlem sayesinde krizin başında çökmeseler bile ilerleyen zamanlarda direnç güçlerinin kırılma ihtimali yüksek. Bankalar ne durumda olursa olsun, gerçek ekonomi de 2013’ten itibaren başlayacak olan ikinci dipten kaçamayacak. Üstelik ikinci dip, 2008’den beri yaşadığımız krizden daha, çok daha derin olabilir.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Çeviri içinde yayınlandı ve , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s