Sosyal medya gelişirken hukuk uyum sağlayamıyor

Sosyal Medya ve İfade Özgürlüğü Konferansı’nda konuşan uzmanlar, Türkiye’deki hukuk sisteminin her geçen yıl interneti kısıtladığına ve insanları cezalandırmak üzerine kurulduğuna dikkat çekerken Fikret İlkiz “Sisteminizi insanları cezalandırmak üzerine kurarsanız, 1935 Almanyasından farkınız kalmaz. Unutmayın ki, Musollini’nin iktidara gelme yöntemi de demokratiktir

Sosyal medya, özellikle ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerde çok önemli bir rol üstleniyor. Devletlerin kontrol edemediği, ancak gençlerin kullanmakta çok başarılı olduğu bir alan olarak muhafazakar toplumlarda ifade edilemeyen düşüncelerin ifade edilebilmesi, insanların örgütlenebilmesi için eşi benzeri olmayan bi alan sunuyor. Arap insanları ve Occupy hareketleri döneminde bunu bütün dünya kavradı.

Türkiye gibi basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede sosyal medyanın ne kadar etkili olabileceği üzerinde daha önce düşünmemiş olanlar da, Roboski katliamının ardından ana akım medyanın sansürüne rağmen twitter üzerinden bilgi akışı gerçekleştiğinde bu konunun önemini fark etti.

Sosyal medyanın, hakkındaki yasa ve düzenlemelerin yetersizliği, yapısal olarak devletin katı ve hiyerarşik anlayışına ters olması nedeniyle hukuk sistemi sosyal medya konusunda sıkıntılar yaşıyor. Örneğin bir öğretmenin rakı içerken fotoğraf çektirmesi yasak olmasa da, bu fotoğraf Facebook’a yüklenince hakkında soruşturma açılabiliyor. Ya da bir devlet memurunun haftalık bir mizah dergisini okuyup beğenmesi yasak olmasa da, derginin kapağını Facebook’ta beğenince hakkında soruşturma açılıyor. Böyle bir dönemde dün Bilgi Üniversitesi’nde, Hukuk Fakültesi ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin düzenlediği Sosyal Medya ve İfade Özgürlüğü Konferansı, sosyal medya ve ifade özgürlüğü etkileşimini anlamak için faydalıydı.

DEVLETİN DENETİMİ HER GÜN ARTIYOR

Zaman kısıtlaması nedeniyle yalnızca ilk paneli izleyebildiğim konferansta ilk konuşmacı olan Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Rektör Yardımcısı Yaman Akdeniz, internet özgürlüğüne dair yasal pratiklerin zamanla nasıl değiştiğini anlattı. 1990’larda devletlerin interneti kavramakta zorlandığını, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu nedenle internete dair hiçbir düzenleme olmadığını anlatan Akdeniz, 2000’lerde bu tablonun hızla değişmeye başladığını söyledi: “Türkiye’de çocukları intihara özendirecek siteleri sansürlemek için çıkartıldığı internet sansürü yasası, hedeflenen kullanımının ötesine geçerek YouTube’u bile yasaklamak için kullanılır hale geldi. Sorun, milyonlarca sayfaya ve içeriğe sahip internet sitelerinde bir sayfa nedeniyle bütün sitenin kapatılması pratiği. AİHM’e bu konuyla ilili yapılan bazı başvurular var. 18 Aralık 2012’de Google Sites’a erişimin engellenmesine dair verilen bir karar, bu uygulamayı yanlış buldu. Türkiye’nin erişim engelleme politikasının değiştirilmesi için çok önemli. AİHM bu karar ile 5651 sayılı kanunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili olan 10. maddesine aykırı olduğunu söyledi”.

Ancak Türkiye’de internette ifade özgürlüğünün bu kararlara rağmen geriye gittiğini anlatan Akdeniz, devletin önce filtreleme politikasını uygulamaya koyduğunu, ardından da sosyal medyada kullanıcıların yayınladığı içeriği denetleyerek soruşturma açma aşamasına geldiğini belirtti.

‘UYGULAMALAR DEĞİŞMELİ’

Yaman Akdeniz’in ardından konuşan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi ve İnsan Hakları Merkezi Müdürü Yard. Doç. Dr. Kerem Altınparmak, bugüne kadar internet ve ifade özgürlüğüne dair devlete karşı açtıkları hiçbir davayı kazanamadıklarına dikkat çekti. AİHM’in verdiği Google Sites kararının bu konuda bir ilk olduğunu söyleyen Altınparmak, Türkiye’de yargının bazı ifadeleri ifade olarak görmemesinin sorunun kaynağında olduğunu söyledi: 3-4 yıl önce Selahattin Demirtaş “Sayın Öcalan’ın iradesi dikkate alınmalı” dediğinde açılan davada ya da Hrant Dink davasında bu insanların söyledikleri, yazdıkları için “bu bir ifade değildir” diyor mahkeme. Oysa bugün Öcalan’ın iradesi meydanlardaki kitlelere mektupla iletiliyor. İsmail Beşikçi “gerilla” kelimesini kullandığında mahkeme “gerilla kelimesini kullananlar bellidir, demek ki bu da onlardandır, o zaman ifade özgürlüğü kapsamı dışında tutulmalıdır” yorumunda bulunuyor.

Bugün, Çağdaş Hukukçular Derneği’nden tutuklanan arkadaşlarıyla ilgili twitter’da yazdıklarının ardından “terör örgütü olmamakla birlikte terör örgütü üyesi gibi hareket etme” nedeniyle ceza alabileceğine dikkat çeken Altınparmak, bu uygulamaların değişmesi gerektiğini söyledi: “Bugün rüzgar değiştiği için Hasan Cemal, Murat Karayılan ile röportaj yapabiliyor. Ancak 2 yıl önce BirGün gazetesi benzer bir röportaj yapmaktan mahkum oldu”.

CEZA HUKUKU CEZALANDIRMAK İÇİN

DEĞİL, HAKLARI KORUMAK İÇİN OLMALI

Son konuşmacı olan Avukat Fikret İlkiz ise kapitalizm ve reklam sektörünün sosyal medyayı ne amaçla kullandığına dikkat çektikten sonra “Ancak 21. yüzyılda vahşi kapitalizm 7 milyar insandan 1 milyarını aç bırakıyorsa, bu insanlar sosyal medya dahil olmak üzere ellerindeki araçları kullanarak mücadele edeceklerdir” dedi. İlkiz, sosyal medyanın işgal hareketleri ve Arap isyanlarındaki rolünden bahseden İlkiz “4 Nisan’da da FEMEN dünya çapında bir eylem gerçekleştirecek. Eylemin nedeni Amina adlı genç bir kızın Facebook’ta yayınladığı fotoğraflar. Eyleme yol açan olayın kökünde de Facebook var, örgütlenmesinde de” diye konuştu.

Hukuk sisteminin internet konusunda nal topladığını anlatan İlkiz sözlerine şöyle devam etti: Hukuk sistemi ihbarda imza aramıyor. En ufak bir imzasız ihbarda gelip bilgisayarınıza el koyabiliyorlar. Dahası, insanlar muhbirliğe zorlanıyor. Yasalara göre bir suçu ihbar etmeyen kişi ceza alıyor. Örneğin bir Hürriyet muhabirinin Kızıltepe’de PKK bayrağı ve sloganların olduğu bir cenaze törenini haber yapıp internete koymasının ardından savcılık emniyete sordu: Bu suçtur, muhabir suçu size ihbar etti mi? Neyse ki mahkeme “gazeteci gazetecidir, muhabir değildir” dedi. Ceza davası son çare olmalı. Cezalandırmak için, hak ve özgürlükleri korumak için olmalıdır. Ancak sisteminizi insanları cezalandırmak üzerine kurarsanız, 1935 Almanyasından farkınız kalmaz. Unutmayın ki, Musollini’nin iktidara gelme yöntemi de demokratiktir.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Haber içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s