Türkiye’deki baskılar liberalleri sosyalistleştirmeye yarar

Türkiye’deki gibi baskı ortamlarının, ancak kendi başları yanınca uyanan liberal aydınların ve gazetecilerin sosyalistleşmesine, muhafazakarların kendi içinde bölünmesine zemin hazırladığını söyleyen Leo Panitch: Türkiye solu bunu iyi kullanmalı

ONUR EREM onurerem@birgun.net

FOTOĞRAFLAR: CAN BURSALI

Uluslararası sosyalist yayınlar arasında önemli bir yeri olan Socialist Register dergisini Türkçe yayınlayan Yordam Kitap’ın konuğu olarak Türkiye’ye gelen Kanadalı Marksist akademisyen Leo Panitch ile söyleşimizin ikinci bölümünde Türkiye’yi konuştuk. Panitch Türkiye’nin baskı rejimi, alt-emperyalist rolü, ekonomik modeli ve Orta Doğu politikalarını Marksist bir perspektiften eleştirdi:

>> Türkiye’nin son yıllarda bir baskı rejimine dönüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu çok ciddi bir sorun. Türkiye solu son yıllarda yaşananları kendi avantajına kullanmanın yollarını aramalı. AKP’nin bugün bu kadar popüler olmasının nedeni de aslında solun kendisi, geçmiş yıllarda işçi sınıfını örgütlemedeki başarısızlığıdır.

Hapishaneler her zaman siyasi tutuklular için bir okul olmuştur. Cezayir Devrimi’ni örgütleyen kadrolar da Türkiye’dekine benzer baskı dönemlerinde cezaevine gönderilen siyasi tutuklulardan çıkmıştır. Kimbilir, belki de bugün Türkiye’de öğrenciler, gazeteciler, siyasetçiler ve avukatların cezaevlerinde bir araya gelmesi benzer bir kimya yaratır.

Hapishaneler her zaman siyasi tutuklular için bir okul olmuştur. Cezayir Devrimi’ni örgütleyen kadrolar da Türkiye’dekine benzer baskı dönemlerinde cezaevine gönderilen siyasi tutuklulardan çıkmıştır. Kimbilir, belki de bugün Türkiye’de öğrenciler, gazeteciler, siyasetçiler ve avukatların cezaevlerinde bir araya gelmesi benzer bir kimya yaratır.

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durum, sol için tarihi öneme sahip. Örneğin Türkiye’de gazeteciler işlerinden kovuluyor; tutuklu gazeteciler, avukatlar var. Genellikle liberallerin elinde bulunan gazetecilik, avukatlık gibi mesleklere böyle baskılar yapıldığı dönemlerde liberaller sosyalizme kayar. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Yıllardır sosyalistlerin neye, neden itiraz ettiğini ancak kendi başları yanınca anlar bazı liberaller. Bunun sonucunda ülkedeki aydınların önemli bir bölümü sosyalistleşir. Türkiye’deki sosyalistlerin de bu durumu iyi kullanıp aydınları, liberalizmin yarattığı sonuçları kendileri yaşayınca anlayan liberalleri sosyalizm mücadelesine daha fazla dahil etmek için çaba göstermesi gerekir.

GAZETECİLER KOOPERATİF KURABİLİR

Mesela Yunanistan’da işten çıkartılan yüzden fazla gazeteci ortaya biner avro koyarak bir kooperatif kurdu ve Efimerida ton Syntakton (Gazetecilerin Gazetesi) adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. Patronsuz ve kitlelere hitap eden bu model diğer ülkelere de örnek olmalı. Yunanistan’daki örnek ne kadar başarılı olur bilemem ama sosyalistlerin başarılı olacağı bu tür deneyler, liberallerin elinde bulunan basın gibi sektörlerde önemli sosyalist alanlar açacaktır. Dünyayı ve sistemi değiştirmek için böyle şeylere ihtiyacımız var.

MUHAFAZAKARLAR DA ZORLANACAK

Hükümetin bu kadar baskıya başvurması yakında muhafazakar, Müslüman hukukçular, gazeteciler vs. için de savunması güç bir hâle gelecek. Bunun sinyallerini görüyoruz zaten. Bu yüzden geçmişte hükümete yakın durmuş insanlar arasında büyük ayrılıklar yaratabilir son dönemde yaşananlar.

Türkiye’de sosyalizmin yeniden yapılanma sürecinde çıkabilecek engellerden biri seçim barajı. Bu yüzden sosyalist hareketler, en azından ilk başta seçim odaklı hareket etmemeli. Seçimler bir kenara bırakılsın demiyorum ama başlangıçta odaklanılması gereken şey seçimler olmamalı. Seçimlere odaklanmamış olmasına rağmen devletten taleplerde bulunan, politikaları protesto eden hatta sosyal demokrat partilerin programlarıyla kıyaslandığında onları utandıracak bir seçim programı bir hareket olmalı. Yoksa seçimlere girip her seçimde yüzde 3-5 oy almak sosyalizme bir şey katmaz. Önemli olan SYRIZA gibi bir toplumsal hareket yaratabilmek.

2008’de öğrenci isyanı döneminde Yunanistan’daydım. Bütün liseler kapanmıştı, büyük protestolar vardı. SYRIZA, toplumsal hareketlerle içtenlikle diyalog ve ittifak kurarak kendine bir taban yarattı. Kriz çıktığı zaman SYRIZA’nın halihazırda bir tabanı ve programı vardı, bu sayede kitleselleştiler. Daha önce siyasetle pek ilgilenmemiş ama krizin ardından bankalardan şikayet eden insanlar SYRIZA’nın krizden önce bile programında bankaların toplumsallaştırılması gerektiğine yer verdiğini görünce etkilendi.

>> Türkiye’nin ekonomik dönüşümü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin ekonomisinde cari açığın büyüklüğü eleştiri konusu. Ülkeye giren para, çıkandan çok. Ama bu büyük bir sorun değil. Önemli olan yabancı yatırımların ne amaçla, ne kadar daha gelmeye devam edeceği. Türkiye’deki şirketler Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUŞ) parçaları haline gelmeye devam ettikçe, Türkiye bölgesinde alt-emperyalist bir ülke olmayı sürdürdükçe İstanbul bölgenin finans merkezi haline gelecek. Arap finansının önemli bir kısmı da buraya gelecek. Bu gelişmeler hem finans hem de endüstri sermayesini çekmek açısından önemli. Bu gelişmeleri göz önünde bulundurunca cari açık orta vadede endişelenecek bir durum değil. ABD onyıllardır cari açıkla yaşıyor.

Türkiye’de uzun zamandır başarıya ulaşan kitlesel grevler gerçekleşmedi. Grevlerin neredeyse hepsi sektörel grevlere hapsolmuş durumda. Mesela bugün THY grevinde şirketin direnme gücü varsa işçinin taleplerini dinlemek zorunda kalmıyor. Oysa çok farklı sektörlerden işçiler dayanışma grevine gidebilse durum farklı olurdu. Solun en önemli önceliklerinden biri dayanışma grevlerini mümkün kılmak, bu konudaki yasal engelleri aşmanın yolunu bulmak olmalı.

Türkiye’de uzun zamandır başarıya ulaşan kitlesel grevler gerçekleşmedi. Grevlerin neredeyse hepsi sektörel grevlere hapsolmuş durumda. Mesela bugün THY grevinde şirketin direnme gücü varsa işçinin taleplerini dinlemek zorunda kalmıyor. Oysa çok farklı sektörlerden işçiler dayanışma grevine gidebilse durum farklı olurdu. Solun en önemli önceliklerinden biri dayanışma grevlerini mümkün kılmak, bu konudaki yasal engelleri aşmanın yolunu bulmak olmalı.

Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu, dünyanın çoğu yerindeki gibi işçi sınıfının yaşam kalitesini sürdürebilmek ve artırabilmek için kredilere bağımlı hale gelmiş olması. Bir de Türkiye’de yıllardır yüzde 10 civarında gezinen yapısal işsizliği ekleyin.

Yoksul insanların ellerinde bile, tüketim kültürü nedeniyle son model cep telefonları var. New York’ta Harlem’e gittiğiniz zaman en yoksul mahallelerde bile çocukların ayaklarında en iyi basketbol ayakkabılarının olduğunu görüyorsunuz. Ama bu çok büyük bir ekonomik eşitsizlik olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, kendilerini mutlu edecek bu ürünleri almak için inanılmaz tasarruflar yapmak, kredi veya kredi kartı kullanmak, bazen aç kalmak zorunda kalıyorlar. Toplumun büyük bir kesiminin kredilerle ayakta duruyor olması ekonomiyi çok hassas ve istikrarsız kılıyor.

TÜRKİYE’NİN KAPİTALİST MODELİ SÜRDÜRÜLEMEZ

Kapitalizmin en büyük çelişkilerinden biri endüstrinin azalması ya da kâr oranlarındaki geleneksel azalma eğilimi değil işçi sınıfının tüketiminin kredilere bağımlı olması. Kapitalizmin nasıl işlediğini anlamaları için insanlara bunu iyi anlatmamız lazım: Yoksullar hayatta kalabilmek, iyi bir yaşam kalitesine sahip olmak ve tüketmek için kredilere mahkum kapitalistler de yoksul kitlelerin tüketmesine ihtiyaç duyduğu için onlara kredi vermek zorunda. Ama bu kredilerin geri dönüşü olmayınca finans sistemi krize giriyor ve bu kriz (herhangi bir sektördeki krizin aksine) bütün sektörleri etkiliyor.

Türkiye’nin de uygulamaya koyduğu bu model sürdürülebilir değil. Güçlü ekonomik yapıya sahip Batı Avrupa’da ve ABD’de bile en fazla 25 yıl boyunca uygulanabildi, 2008’de çöktü. Ama bu kapitalistlerin değil halkın umursaması gereken bir şey. Çünkü sermaye kısa vadeli çıkarlarını düşünür. Bu modelin 25 yıl sonra çökeceğine emin bile olsalar Türkiye’deki kapitalistler “25 yıl sonradan bana ne, ben bugün bu model sayesinde milyonlarca dolar kazanabiliyorsam beni ilgilendirmez. Kriz çıktığı zaman sorun benim değil devletin sorunu olacak” derler.

Türkiye’nin alt-emperyalist rolü başını ağrıtacak

>> Türkiye’nin alt-emperyalist rolü sizce ne gibi sonuçlara yol açacak?

Türkiye uzun yıllar boyunca küresel güneyin Amerikan İmparatorluğu ile en entegre ülkesi oldu. Ama bugünkü alt-emperyalist rolünde tamamen bir ABD aracına dönüştüğünü düşünmüyorum. Türkiye, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerle birlikte klasik bir kapitalist gelişim gösteriyor. Bu gelişim sayesinde bölgelerinde Washington’dan görece otonomlukları var. İmparatorluktan bağımsız değiller ancak imparatorluk üzerinde bir etkileri, pazarlık güçleri var. Yaptıkları çoğu şeyde ABD’ye bağımlı olsalar da Washington’ın basit birer aracı değiller.

Türkiye bir alt-emperyal güç olmak için yüzünü Orta Doğu’ya döndükçe bölgenin politika ve sermaye birikim merkezi haline gelecek, geliyor. Bu hükümetin arzuladığı bir şey. Ama bunun karşılığında Türkiye’nin bu kırılgan ve zorlu bölgeyi yönetmesi gerekecek. Bu Türkiye için bir fırsat olsa da büyük baş ağrıları yaratma potansiyeli var. Örneğin 1998’de Asya’daki finans krizi döneminde bölgenin alt-emperyalist devleti olan Japonya Tayland ve Güney Kore’nin bankalarını kurtarması gerektiğinde ABD yetkilileri Japon yetkililere “Süper güç olmak nasıl bir şeymiş gördünüz mü?” demişlerdi.

Asya yine görece istikrarlı bir bölge. Türkiye Orta Doğu gibi bir bölgede işin içine edebilir. Türkiye’nin Suriye politikası bunun sinyali gibi. Erdoğan Esad’ı göndermekte kararlı, belki başarabilir de ama sonrasında ne olacak? Türkiye’nin işi Avrupalı kimliğini öne çıkartıp AB’ye girmeye çalışırken daha kolaydı. Yeni rolü daha iddialı, daha emperyalist ama çok riskli.

>> Hükümetin İsrail’e karşı politikalarındaki iki yüzlülüğü, Mavi Marmara’nın ardından gergin gözükürken bir anda normalleşmesi de bu rolün gereği mi?

Mavi Marmara gibi olaylar diplomasi için çok zordur. ABD’de diplomatlar günlerce uyumadan çalışır ki mesela 2 yıl içinde tekrar ilişki kurulabilir hale gelinsin. Eğer bunu başaramazlarsa yaraklara yan basarlar. Mavi Marmara’nın ardından bunun başarılması Amerikan İmparatorluğu’nun ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. ABD’li diplomatlar iki ülkede normalleşmeleri için emir göndermedi, iki ülkenin yöneticileri normalleşmenin iki ülkenin de Amerikan İmparatorluğu’ndaki yerleri açısından faydalı olacağını anladı.

Suriye’de dış müdahale Türkiye-İsrail üzerinden olabilir

>> Obama Suriye’ye dış müdahaleyi göze alabilir mi?

Emin değilim. Obama her zaman çok dikkatli bir politikacı olmuştur. Seçilmesinin nedeni de Irak savaşına karşı çıkmasıydı. Beyaz Saray da, Pentagon da, ordu da şu an bu işe bulaşmak istemiyor. Ama ABD Türkiye ve İsrail aracılığıyla dış müdahale gerçekleştirebilir. Böyle bir müdahale olursa bu iki ülkeye destek vermesi iç politikasında sorun yaratmaz.

Ne olursa olsun Suriye’deki bir rejim değişikliği işleri daha da karmaşık hale getirecek. ABD’nin en büyük korkusu, Esad gittikten sonra iktidara tanımadığı, bilmediği ve istemediği grupların gelmesi. Türkiye hükümetinin bu konuda nasıl bir çekincesi, endişesi yok anlamış değilim.

Felaket bir rejimi olsa da Esad bu çılgın bölgede bilinen, stabil bir faktör. Bu yüzden gitmesi, sonrası için büyük bir belirsizlik doğuracak. ABD de Libya’da yaşadıklarından sonra bundan endişeleniyor: Başkanlık seçimi için kampanya döneminde ABD Büyükelçisi’ni öldürdü ABD’nin desteklediği muhalifler. Bu bir felaketti. Bu yüzden şimdi çok dikkatli davranıyorlar.

>> Rusya ve Çin, ABD-Türkiye-İsrail ekseninden gelecek bir dış müdahaleyi durdurabilir mi?

Rusya için Suriye’deki askeri üssü çok önemli. Ama herhangi bir rejim değişikliğinden sonra o üssü koruyabileceklerine inanırlarsa Rusya müdahaleyi durdurmak için çok çaba sarf etmez. Son 20 yılda, Bosna’dan Libya’ya kadar bütün askeri müdahalelerde Çin’in hiç umursamadığını gördük. Pekin’dekiler ne bokların döndüğünden bihaber. Irak Çin’de tartışılmadı bile. Tabi ki askeri açıdan ABD’yi dizginleme istekleri var, BM’de bazı şeyleri veto ediyorlar ama genel olarak kayıtsızlar.

Rusya ise büyük sözler söyledi ama hiçbir şey yapamadı. NATO Belgrad’ı bombaladı, başka bir Slav ülkesi olmasına rağmen durduramadı Rusya. Kosova’nın bağımsızlığına karşıydılar Kafkasya’ya kötü örnek olmasın diye, orada da etkileri olmadı, Irak’ta da.

Tabi ki öyle bir yer gelir ki, daha sert tepki gösterebilir. Belki de Suriye, askeri üssün varlığı nedeniyle öyle bir yer olabilir. Bugün Ukrayna’nın diğer Doğu Bloku ülkelere oranla hâlâ Rusya etkisi altında olmasının temel nedeni askeri üstür. Ama buna rağmen ABD-Rusya ya da Türkiye-Rusya savaşı çıkartabilecek bir mesele olduğunu düşünmüyorum Suriye’nin.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Söyleşi içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s