Feodalizmin karanlık çağlarına geri dönüş

Feodalizmin karanlık çağlarına geri dönüş

Gilbert Mercier* | BirGün için çeviren: Onur Erem | 25.06.2014

* ABD’li gazeteci, News Junkie Post editörü

Tarih tekerrürden ibaret olmasa da bazen bazı güçlü insanlar hayal bilinçli veya bilinçsiz olarak toplumları, hayal dünyalarında yatan ucube zaman makinelerine bindirerek onyıllar, yüzyıllar, binyıllar geriye götürmeye çalışırlar.

18. yüzyıl ortalarında Montesquieu, Voltaire, Diderot ve Rousseau gibi Aydınlanma Çağı temsilcileri, feodalizmin bütün finansal, siyasi ve toplumsal gücü elinde tutan aristokratların domine ettiği bir sistem olduğunu ilan ederek onu lanetlemişlerdi. Fransız Devrimi’nin ideolojik temellerinin atıldığı bu dönemde feodalizm, Fransız Monarşisi ile eş anlamlı hale gelmiş, Aydınlanma Çağı yazarları aileden gelen ayrıcalıklar, eşitsizlik ve vahşi sömürü içerek bu sistemin elle tutulur tek bir yanı olmadığını yazmışlardı. Ağustos 1789’de, Bastille’in ele geçirilmesinden kısa bir süre sonra Kurucu Meclis feodal rejimin sonunu ilan etmişti.

İronik bir şekilde, vahşi küresel kapitalizmin geçirdiği evrimin ardından feodalizmin geri dönüşüne tanık oluyoruz. Oysa kapitalizm feodalizmin ardından gelen bir sistem olarak tanımlanırdı. Feodalizm, en basit haliyle toplumsal sınıfların aileden çocuğa geçtiği bir sistemdir. Orta Çağ’da servet tarım etkinliklerinden gelirdi: Aristokratlar toprağın sahibiyken serfler de toprak üzerindeki işgücüydü.

FEODAL WALMART

Karanlık Çağlar’ın feodal sistemi köylülerin lordlar tarafından sömürülmesi üzerine kuruluydu. Bu sistem kitlesel yoksulluk, kıtlık ve aşırı sömürüye yol açarken yoksullarla zenginler arasındaki makas bir hayli genişti.

Bugünle karşılaştırdığımızda bir serfin lorduyla ilişkisi, herhangi bir alt düzey WalMart çalışanının WalMart’ın sahibi Walton ailesiyle ilişkisiyle aynı. Özellikle günümüz ABD’sinde toplum içindeki güç ilişkilerini ve yoksul-zengin farkını 1750’deki Fransa ile karşılaştırdığımızda benzerliği reddetmek imkansız. Örneğin ABD’nin en prestijli 8 üniversitesinden birine girebilmek tamamen ailenizden gelen bir ayrıcalıktır. Aynı şey ABD Kongresi’ne seçilebilmek için de geçerlidir. Yani kişisel özellikler değil, aile kökenleri belirleyicidir.

TORBACI IMF

Dünya çapındaki oligarklardan oluşan güçlü bir ağ, toplumun saatini Aydınlanma Çağı öncesine ayarlayarak bizi lordların ve serflerin Karanlık Çağlar’ına geri döndürmek istiyorlar: Wall Street’teki “evrenin efendileri”nin çıkarına olacak bir küresel kulluk çağı. Orta Çağ’a kıyasla, günümüzün kulluğu daha sinsi: IMF, Dünya Bankası ve özel bankalar dev uyuşturucu tacirleri gibi davranıyor. Özel bankalar bireylerin, IMF ve Dünya Bankası da devletlerin torbacısı olmuş. Yunanistan’ı, Detroit’i veya sıradan bireyleri belli bir doz krediye alıştırdıktan sonra gerisi kolay. Bir süre sonra borcu ödemek için bile borç almak zorunluluk olur.

Kısa zaman önce Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman “Detroit, Yeni Yunanistan” başlıklı makalesinde Detroit’i “pazar güçlerinin mağduru” ilan etmesiyle, kendini tanımlarken kullandığı “hümanist”liği ve “vicdanlı liberal”liği bırakıp Wall Street çalışanı söylemini sahiplenmiş gözüküyor.

‘OLUR ÖYLE’

“Ekonomik değişimlerden zarar edenler bazen yetenekleri lüzumsuzlaşan bireyler, bazen pazarda artık varolmayan bir nişe hizmet eden şirketler, bazen de ekonomik ekosistemdeki yerini yitiren koca kentler olur” yazmıştı Krugman. Listede “gizemli ‘pazar güçleri’nin masum kurbanı Yunanistan” maddesi eksik kalmış! Krugman şöyle sonlandırıyordu paragrafını: “Gerileme normaldir, olur öyle”, sanki yerçekimi veya manyetzma gibi doğal bir fenomenden bahsedermişçesine. Diğer önder uluslararası ekonomistler gibi Krugman da Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi örgütleri kararlılıkla desteklemişti. Krugman’ın “olur öyle” senaryosuna göre Yunanistan ve Detroit “pazar güçleri”nin ikincil zararları değil. Oysa Detroit NAFTA tarafından, Yunanistan AB tarafından bu hale getirildi.

IMF’nin kendisi bile yakın zaman önce “Yunanistan’a dayattığımız politikalar bariz hataydı” diye açıklama yaptı. Krizin başlangıcında Yunanistan’ın borçlarını hızlıca yeniden yapılandırmaktansa ülkenin özel bankalara olan borçlarının tamamını ödemesini istedi. IMF politikalarının sonucunda Yunanistan’ın borçları sabit kaldı, değişen tek şey alacaklılardı: Artık özel bankalar ve fonlar değil Avro bölgesi yurttaşları ve IMF’ydi alacaklı. Yunanistan da Detroit de kamu sektörünü yok etmek isteyen vahşi kapitalizmin hedefi haline gelmişti.

“Pazar güçleri” fiziksel bir fenomen değil, Wall Street’in akbabaları ve sırtlanlarıdır. Kentlerden ve ülkelerden geriye kalan leşlerle beslenirler. Gerileme öyle durduk yere olmaz. Küresel kapitalizmin kurumsal birimleri tarafından, insani maliyeti ne olursa olsun kârı maksimize etmek için tasarlanır. Sonuçta son 250 yıldaki kazanımlarımızı yok ederek bizi feodalizme kul yapmak için anamızı ağlatan bu sistemin iyi yağlanmış dişlileri arasına, insanlığın ortak yararına çomak sokmak bizim elimizde.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Haber içinde yayınlandı ve , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s