100 Afgan’ın işgal ettiği kilise: Hem sığınak hem hapishane

100 Afgan’ın işgal ettiği kilise: Hem sığınak hem hapishane

“Son sığınağımız burası. Bir yandan evimiz, bir yandan da güvenlik nedeniyle dışına çıkamadığımız hapishanemiz”

https://i0.wp.com/i.dawn.com/primary/2014/02/530f23ea57c27.jpgONUR EREM – BRÜKSEL 19.02.2014

Kilise, cami gibi büyük ibadethaneler gösterişli yapıları ve geniş iç mekanları ile içine girenlere (tanrının karşısında) ne kadar küçük olduklarını hissettirmek için özellikle tasarlanırlar. Eğer turistik bir mekana dönüşmedilerse içine girenler geniş, boş ve sessiz bir mekan ile karşılaşırlar. Ancak Brüksel’de Vaftizci Aziz Yahya (Saint-Jean-Baptiste au Béguinage) kilisesine girenler, bugüne kadar görmedikleri bir manzarayla karşılaşıyorlar: Kilisenin içinde onlarca çadır kurmuş yaklaşık 100 Afgan!

Aziz Yahya Kilisesi bu haliyle alışık olduğumuz soğuk ve sessiz ibadethanelerdense komün günlerindeki Gezi’ye benziyor. Her şeyini paylaşan, komün halinde yaşayan bu insanlar ortak sorunlarına karşı birlikte direniyorlar. Sorunları mı? Afganistan’daki savaşa rağmen Belçika devletinin onları sınır dışı etmeye çalışması.

Şubat 2014’te Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Birleşik Sol – Kuzeyli Yeşil Solu grubunun davetiyle geldiğim Brüksel’de bu işgali duyar duymaz Aziz Yahya Kilisesi’ne gittim. Kiliseye yaklaşırken ilk gördüğüm şey kilisenin kapısının önünde futbol oynayan 4-5 Afgandı.

DSCF1587Aralarından İngilizce bilen Abdürrahim Merzakhel ile tanıştım. “Sıkılmamak için yaptığımız şeylerden biri futbol oynamak” diyor 21 yaşındaki Abdürrahim. Birlikte kiliseden içeri giriyoruz. Güneş batalı henüz bir saat olmadı ancak içerisi epey soğuk. “Üşüyoruz ama en azından kafamızı sokacak bir mekan oldu. Bu kışın Avrupa genelinde sıcak geçmesi de bize yaradı” diyor.

KAÇIŞIN TEK NEDENİ: SAVAŞ

Bir masa bulup oturuyoruz. Afganlar da Türkler gibi sıcak insanlar, kısıtlı imkanlarıyla bile hemen ikramlarda bulunuyor, çay getiriyorlar. Çok sayıda genç başımıza toplanıyor. Hepsi Afganistan’ın farklı yerlerinden gelmiş. Kiminin ailesi, kiminin arkadaşları çatışmalarda öldürülmüş. Ortak bir düşünceyle çıkmışlar yola: Savaşın olmadığı bir ülkede huzurlu, onurlu bir yaşam sürebilmek.

Önce buralara nasıl ve neden geldiğini soruyorum Abdürrahim’e. 17 yaşında Afganistan’da yaşadığı kent olan Maidan Waveluk’tan ayrılmış. “Savaş bölgesinin ortasındaydık. Ailem geleceğimi kurtarmak için Batı’ya kaçmam gerektiğini söyledi. İran, Türkiye ve çok sayıda ülkeden kaçak olarak geçerek Belçika’ya vardım. Varınca ülkedeki savaş nedeniyle kaçtığımı, sığınma talep ettiğimi söyledim, verdiler” diyor. Diğer Afganların da neredeyse hepsinin yolu Türkiye’den geçmiş.

ÇOCUKLAR BİLE GÖNDERİLECEKTİ

Abdürrahim 2 yıl daha okuyarak liseyi tamamlamış ve bir işe girip çalışmaya başlamış. Her yıl yenilediği oturma izni ve 3 ayda bir yenilediği çalışma izni ile sorunsuz bir şekilde devam eden hayatı 2013’e bir anda değişmiş. “2009’dan beri yenilediğim izinlerimi 2013 yılında yenilememeye başladılar. ‘Yeterince kaldın, artık ülkene dön’ dediler. Oysa ülkemde savaş artarak devam ediyor. Savaş bitmeden dönemeyeceğimi söyleyerek temyiz mahkemesine başvurdum. Bazı uluslararası insan hakları örgütleri de 2013 yılında çatışmaları arttığını, 2014’te uluslararası güçlerin askerlerini çekmesiyle birlikte daha da artacağını söyleyen raporlar sundu mahkemeye” diyor Abdürrahim. Ancak temyiz mahkemesi de aynı kararı vermiş: Sicilin temiz ama artık yeter, savaş devam etse de ülkene dön! Belçika’da birbirleriyle evlenip çocuk doğurmuş Afganlardan dahi ülkelerini terk etmelerini istemişler.

‘SAVAŞ VARKEN NASIL DÖNELİM?’

“Sırf mahkemeler dönmemi istiyor diye savaşın sürdüğü, ölüm ihtimalimin yüksek olduğu Afganistan’a dönemezdim” diyen Abdülkerim o karardan sonra yeraltında yaşamaya başlamış. Yasa dışı olarak kaldığı Belçika’da sokaklarda özgürce dolaşamaz, çalışıp para kazanamaz hale gelmiş: “Dükkan işleten arkadaşlarım bile iş vermedi. ‘Burada çalışmaya başlarsan polis ikinci günde gelip seni alır. Hem seni ülkene geri gönderirler, hem de bizim başımız ağrır’ dediler haklı olarak”.

http://s1.reutersmedia.net/resources/r/?m=02&d=20140227&t=2&i=849026701&w=&fh=&fw=&ll=700&pl=378&r=CBREA1Q0SN300Bir süre sonra kendisiyle aynı sorunları yaşayan başka Afganlarla tanışmaya başlamış Abdülkerim. Yavaş yavaş ağları büyümüş ve örgütlenmeye başlamışlar. Ekim 2013’te 450 Afgan, Vaftizci Aziz Yahya kilisesini işgal ederek ilk eylemlerini gerçekleştirmişler. 5 gün süren bu işgalden sonra devlet yetkilileri sözler vermiş, işgal bitmiş. “1 ay boyunca sözlerini tutmalarını bekledik. 1 ayın sonunda devletin sözünü tutmaya niyeti olmadığını görünce tekrar eylemlere başladık. Yüzlerce kişi ile Brüksel’den komşu kentlere günlerce süren yürüyüşler yaptık. Birkaç günlüğüne başka kiliseler işgal ettik. En sonunda 3 ay önce tekrardan Aziz Yahya’yı işgal ettik, o zamandan beri buradayız”.

‘RAHİPLER HEP YANIMIZDAYDI’

Kilise görevlilerinin işgale tepkisini merak ediyorum. “Hep yanımızdaydılar. İlk günden buranın tanrının evi olduğunu ve ihtiyacı olan herkese açık olduğunu söylediler. Savaş halindeki bir ülkeye gönderilmememiz gerektiğini düşünüyorlar. Gerekirse yıllarca burada kalabileceğimizi söylediler” diye yanıtlıyor sorumu Abdürrahim.

Kilisede güvende olsalar da Brüksel sokakları onlar için tehlikeli. Sürüden ayrılanı kurt kapar sözü burada da geçerli. Tek başına sokakta dolaşırken veya metroda bilet kontrolü sırasında yasal belgeleri olmadıkları için gözaltına alınarak ülkelerine geri gönderilme riskiyle yaşıyorlar. Ayrıca ilk eylemlerinden sonra polis 75 Afgan’ı tutuklayarak ülkelerine geri göndermiş. “Zaten polis artık hepimizi ezberledi, kilisenin etrafı da sivil polis dolu. Sokakta bizi tek başımıza yakalamak için fırsat arıyorlar, onlara bu fırsatı vermemek için direniyoruz” diyerek anlatıyor içinde bulundukları durumu Abdürrahim. Batılı gözükmeyen bir surata sahip olanların polis tarafından ortalamadan çok daha fazla durdurulduğu bu ülkede bir de fişlenmiş Afgan olmanın ne kadar zor olabileceğini tahmin etmek güç değil.

PARA KAZANMALARI DA YASAK

Şu anda kilisede kalan yaklaşık 100 kişi var. Hava soğuk olduğu için imkanı olanlar Belçika vatandaşı arkadaşlarının evlerinde kalıyor. Hiçbirinin maddi geliri yok. “Denetimler çok arttı, kaçak çalışmamız da mümkün değil” diyorlar. Bütün ihtiyaçları için bağışlara muhtaçlar. Sivil toplum kuruluşları bir takım gıda malzemesi getiriyor, duyarlı insanlar bağışta bulunuyor.

Daha konuşmak istediğim çok konu, sohbet etmek istediğim çok insan var kilisede. Ancak zaman kısıtlı. İnsanlarla vedalaşıyorum. Bazıları birkaç ay kaldıkları Türkiye’de öğrendikleri kadarıyla “arkadaş”, “misafir” diyorlar. Ben kiliseyi terk ediyorum ama siz, eğer yolunuz Brüksel’e düşerse bu kiliseye uğramadan geçmeyin. Hem sıradışı bir işgale tanıklık etmek, hem de elinizden geldiğince yardım etmek için.

MAHALLELİ ÖNYARGIYI YIKMIŞ

Mahalleliyle iletişimlerini soruyorum. “İlk başta bizden çekiniyorlardı” diyorlar: “Çoğu insanın kafasında yerleşmiş ırkçı önyargılar var. Ama zaman içinde niye kiliseyi işgal ettiğimizi anladıklarında tavırları değişti. Artık daha sıcak davranıyorlar. Birlikte oturup konuşuyoruz. Hatta bazıları duş alabilmemiz için banyolarını bize açıyorlar”.

Sözcü Samir: Kurtuluş yok tek başına!

Abdürrahim’le sohbetimiz biterken komün toplantısından çıkan Samir Hamhard yanımıza geliyor. 25 yaşındaki Samir kiliseyi işgal eden Afgan topluluğunun sözcüsü. Toplantıda ne konuştuklarını soruyorum. Geleceğe dair planlarını konuştuklarını söylüyor: “Bütün sol partiler bizi destekliyor ama hükümetin yaptığı bir şey yok. Sadece verilen sözler var. Bu hafta yine ‘gözaltıları ve sınır dışıları durdurduk’ açıklaması yaptılar ve bizi görüşmeye çağırdılar. Bu bir tuzak da olabilir, hükümet yetkilileriyle görüşmeye gidip gözaltına da alınabiliriz. Bu yüzden onlarca kişiyle gideceğiz görüşmeye. Kitlesel olarak hareket ettiğimiz zaman saldıramıyorlar çünkü bütün sivil toplum kuruluşları bize destek veriyor. Bu haftaki görüşmeden sonuç çıkar mı bilmiyorum ama kararımız net: Hepimize tekrardan sığınma izni verilene kadar işgalimize devam edeceğiz! Tek başımıza hareket ederek bu sorunu çözemeyiz, bu yüzden bir arada ve dayanışmayla direneceğiz”. Coşkulu bir ses tonuyla konuşuyor Samir. Kararlılığı gözlerinden okunuyor – hem onun, hem de çevresinde anlattıklarını dinlemekte olan Afganların.

THY pilotunun Afgan duyarlılığı

Belçika’dan Afganistan’a giden uçakların önemli bir kısmı İstanbul aktarmalı Türk Hava Yolu uçakları. Sığınma izni yenilenmediği için gözaltına alınan ve Afganistan’a geri gönderme kararı çıkan Afganlar işte bu uçaklara bindirilerek başkent Kabil’e gönderiliyor. Tabii pilot itiraz etmezse!

Samir’in anlattığına göre Afganların mağduriyetinin farkında olan bazı THY pilotları bu yolcuları “güvenlik nedeniyle” uçağa alamayacaklarını ilan ediyorlar. Böylece Afgan sığınmacılar ülkelerine geri gönderilemiyor. Bu THY pilotlarından birinin geçen aylarda kendilerini kilisede ziyaret ettiğini söyleyen Afganlar bu anonim ‘kahraman’lara teşekkür ediyor.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Haber içinde yayınlandı ve , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın