Gezi’nin tanıklığı performansa dönüştü

Gezi Direnişi’ndeki tanıklığını 2 saatlik bir dans performansına dönüştüren ve Almanya’da sahneleyen Gizem Akman ile Gezi’yi, performansı ve Türkiye’de sahnelenememe nedenlerini konuştuk 0fce3-gezi31.12.2014 ONUR EREM @onurerem

Gizem Akman 19 gün boyunca Gezi Direnişi’nde yer almış bir performans sanatçısı. Performanslarını sahnelere sıkıştırmaktansa sokakta gerçekleştirmeyi tercih eden Akman, Ali İsmail Korkmaz’ın öldüğü gün, Çernobil’in yıldönümü ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kamusal alanlarda performanslar sergilemişti.

Aralık’ta Frankfurt’ta üç gün üst üste, “Gezi Parkı’nın 19 Günü: Bir devrimin hayali ve travması” adlı iki saatlik bir performans sahneleyen Akman ile Gezi’yi, kendi deyimiyle “medyanın yansıttığı ile gerçekte olanlar arasındaki boşluğu tercüme eden” performansını ve Türkiye’de sahnelenmeme nedenlerini konuştuk.

» Gezi’de ve sonrasında Gezi’yle ilgili performanslarınız olmuştu. Park ve direnişle ilişkinizi anlatabilir misiniz?
Yıllardır ekoloji, kent, emek ve benzeri alanlardaki mücadelelerin bir parçası olarak Gezi’yle ilişkilenmem kaçınılmazdı. Gezi Parkı öğrencilik yıllarım ve sonrasında dostlarla gerek grup çalışmaları, buluşmalar yaptığımız, gerek sadece durup nefes aldığımız, bazen kalabalıktan kaçış olarak kullandığımız ve hatta konakladığımız bir alandı. Öyle ki doğaçlama gibi bazı dersleri okulda yapmaz, hava koşulları uygunsa parkta yapmayı tercih ederdik. Hem konumu, işlevselliği hem de elbet duygusal bir yeri ve anlamı vardır benim hayatımda.

» Dış ortamlarda performanslar yapan bir sanatçı olarak sokak ile olan ilişkinizi nasıl tarif edersiniz?
Sokakta performans yapmaya çok erken yaşlarımda başladım. Bir derdi, fikri, tepkiyi bir bilet alınarak izlenebilen, İtalyan veyahut farklı biçimlerdeki sahne olarak kullanılan zamanı ve alanı sınırlı mekanlara sığdırmaktansa, halka açık ve tepkisel, fikri özgürlüğümü sınırsızca paylaşabileceğim alanlarda yani sokakta yaşamayı dert edinmişimdir. Kamusal alan tartışmalarına da böylelikle erken vakit dahil oldum. Ali İsmail Korkmaz için yaptığım performans, Ali’nin ölüm haberini aldığım anda gelişti. O gün için birkaç arkadaş işgal teması üzerinden Taksim Meydanı’nda buluşup çağdaş sirk sanatları bazlı performanslar gerçekleştirecektik. Ölüm haberini aldığım gibi gelecek olanları aradım ve bunun bu pratikle mümkün olamayacağını ama yine de katılmak isteyenlerle farkındalık yaratmak adına bir işgal yapmak istediğimi belirttim. Dostum Ayşe bu konuda bana destek oldu ve trafik ışıklarında hazırladığımız pankartlarla işgale başladık. Amacım görebildiğimiz herkesin gözlerinin içine bakıp “Bugün ne oldu biliyor musun? Ali İsmail Korkmaz katledildi!” diyebilmekti. Bir taksici arabasını üzerimize sürdü, taksiciye tepki gösterenler oldu, haberlere yansıdı. İnsanlar böylesine bir saldırıya tepkisiz kalamadılar.

» Son performansın ortaya çıkış sürecini anlatabilir misiniz?
Ocak 2014’te bir drama sınıfının öğrencileri olan göçmen arkadaşlarla hareket atölyesi yapmak için Frankfurt’taydım. Başka bir proje için bağımsız dans sanatçıları topluluğundan bir sanatçı ve bu projenin prömiyerini gerçekleştirdiğimiz tiyatro topluluğu ile görüşme halindeydik. Görüşmeler ve toplantılarda konu Türkiye’deki koşullara, sanatçıların durumlarına ve üretimlerine oradan da benim ne yaptığıma, sokağa, direnişe ve Gezi Parkı’na geliyordu. İstanbul’a dönüşümün ardından ortağım Tobias Winter beni arayıp Almanya’da konuştuğumuz kişilerin heyecanla benden ve Gezi’den bahsettiğini, protestolar üzerine de bir enstelasyonun bulunduğu Almanya-Karlsruhe ZKM’deki sergiye gittiklerini anlattı. Gezi’yi anlatırken, sözcüklerimle ve bedenimle sanki olan biten her şeyi yeniden yaşıyor ve yaşatıyor halimden çok etkilendiğini, bunu sahnede denemenin nasıl bir şey olacağını büyük bir merakla hayal etmeye başladığını söyledi. Bahsettiği proje çok fazla özel alanıma dair bir metinden oluşuyordu ve ben tereddütlüydüm. Öncelikle neden hep biz diye anlatıyorsun, sen ne yapıyordun o günlerde dedi. Benim için cevabı oldukça zor bir soruydu. Gezi’de “ben” yoktu ki ortada, en azından bu soruyla karşılaşana kadar. Uzun uzun tartıştık. Öncelikle Gezi’de kaç gün durduğumun cevabını bulduk. Metni yazmak için elimde olan materyaller hafızam, telefonumdaki mesajlar, e-postalarım, sosyal medya hesaplarımdaki yazışmalar idi. Bunların dışında Gezi protestoları süresince kanıt toplamak üzere çekmiş olduğum binlerce fotoğraf ve video vardı. Uzun ve çetrefilli bir çalışma sonrasında metni yazmayı başardım. İnanın ki prömiyer gününe kadar baştan aşağıya korkudan tir tir titriyordum. Özel olan politiktir dedik, kolları sıvadık.

» Performansın ortaya çıkan metnini nasıl anlatırsınız peki?
Metin, otobiyografik yoğunluğu olan bir metin elbette ama 19 gün boyunca olan, uluslararası medyada dahi konuşulan/çizilen, dünyanın dört bir yanındaki direnişlerde yaşanan, erişebildiğimiz, ulaşabildiğimiz, hafızamızın yardım ettiği kadarıyla katabildiğimiz objektif bir bakışa ve söyleme dair cümleleri de büyük ölçüde içeriyor, görüntü ve görsellerle destekleniyor.

“Türkiye’de gerçekleştirmek şu an mümkün değil”

“Türkiye değil bütün dünyanın hâlâ taze taze gündeminde duruyor Gezi. Günümüzde devam eden birçok direniş ve biçimleri Gezi ile karşılaştırılıyor. Sebebi; proje fikrinin burada doğması, bir nevi insanların anlatılanlara verdikleri tepkilerden kaynaklı olduğundan, anaakım medyadan ve internette bulabildikleri sınırlı bilgi dışında başka materyale ulaşamadıklarından, bu sayede öğrendikleri yepyeni sorular/cevaplar doğurduğundan, projenin özünde herhangi koşulda ve yerde paylaşabilmenin öneminden dolayı ve bir de şu an projelerimizi prova mekânımızın ve dahası maddi/manevi desteğimizin burada olması nedeniyle Almanya’da yapıyoruz.

Talep olmasına rağmen bu projeyi Türkiye’de gerçekleştirmeyi şu an için düşünmüyoruz, çünkü koşullar burada uygun değil, en azından şimdilik.Yoksa tabii ki Türkiye’de oynamak isterdik. Sahneler tekelleşmiş ya da kapanmış durumda. Açıkçası Türkiye’de prodüksiyon yapmak için bütçe bulmak da oldukça zor. Görüş olarak da kolay destek bulabileceğimiz günlerde değiliz. Sahne kurulumu da ciddi bir lojistik gerektiriyor, Türkiye’de tüm bunları şu an baştan yapmak mümkün değil. Oyun da hedef kitle olarak Avrupa izleyicisi için yazıldı. Metnin şu anki kurgusuna göre orada oynamaya devam etmek durumundayım. Oyunun ana temalarından birisi “çeviri/tercüme”, gerçekte olan biten ile medyanın yansıttıkları arasındaki boşluk. İnsanlar Türkiye’nin siyasi/politik gelişmeleriyle ilgileniyor ama doğal olarak bilgiyi yoğun olarak medya aracılığıyla ediniyorlar. Bu oyun izleyici ile gerçeğin bire bir aktarımı olan bu metnin kişisini karşı karşıya getiriyor. Yani olmakta olan şey tam olarak sahnede izledikleri kişinin tabi kaldığı durumdur. Bu da bir yüzleşmeye vesile oluyor.

Almanya’da zorlama olmayan bir ilgi var ve programımızda şu an orada devam etmek var. Katılım çok yüksekti. Gazete ve radyoların ilgisi motive edici ve izleyicilerin de ilgisi çok samimiydi. Turne planında mayıs ve temmuz ayı boyunca Braunschweig, Berlin, Hamburg, Marburg, Köln, Bremen gibi aşağı yukarı kesinleşmiş şehirler var. Tiyatrolarla görüşülüyor, tarihleri belli olunca en kısa sürede duyurusunu yapacağız.”

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Söyleşi içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s