01.05.2015 ONUR EREM @onurerem
1 Mayıs sabahında Taksim Meydanı’na ulaşmak herkesin hayaliydi. Sarı basın kartımın sayesinde polis barikatlarından oluşan labirentlerin arasından geçerek meydana ulaşabilen az sayıdaki kişiden biriydim. Polislerle güvercinler geçen yılki gibi meydanın tek sahibiydi sabahın erken saatlerinde.
Meydanda beklerken “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” sloganları duyduğumda polis barikatı yarıldı diye heyecanlandım bir anda. Fakat sesler yaklaştıkça gördüm ki, “sembolik” bir gruptu: 100 kişilik Türk-İş grubu. Kazancı’ya karanfil, Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bıraktıktan sonra demokrasi taleplerini anlatan bir konuşma yaptılar ve dağıldılar. Ben de Beşiktaş’ı izlemek üzere meydandan ayrıldım ve böylece Komünist Parti’nin “meydan zaferini” kaçırdım.
Beşiktaş meydanda, sabahın erken saatlerinde gelmiş birkaç yüz kişiyle karşılaştım. Lâkin, geçen yılki 1 Mayıs’ın aksine, her geçen dakika insanların sayısı artmıyordu. Yıldız’a vardığımda bunun nedenini anladım, polis gelen gruplara saldırıp Fulya’ya doğru yönlendiriyordu. Polis saldırısından kaçarak yakınlardaki Elektrik Mühendisleri Odası’na sığınan insanları da tehdit etmeyi unutmuyordu Özel Tim: “Binadan çıkarsanız gözaltına alırız, binanızı da basarız”.
Saatler 12:00’ye yaklaşırken, Beşiktaş meydanında “Polis ne zaman saldıracak” bekleyişi vardı. Aralıksız çekilen halaylar, polislerin bir anda gaz maskelerini takmasıyla sonlanıyor, birkaç dakika bekleyişin ardından devam ediyordu. Kitle halaylarla meşgulken, sendika ve parti başkanları ise polislerle uzun bir müzakereye girmişti. Polis, eylemcileri yıldırmak için müzakereleri uzatıyor, önce 300, sonra 500 kişinin Taksim’e çıkmasına izin vereceklerini söylüyordu temsilcilere. Ama temsilcilerin kimseyi arkada bırakmaya niyeti yoktu.
13:30 civarında, temsilciler son müzakerelerinin ardından basın açıklaması yapmak isterken bir anda başladı polis saldırısı. Kalabalığın içinde seçemediğim bir kişi polise pet şişe fırlatmıştı. Bu, polislerin saatlerdir aradığı bir bahaneydi ve anında saldırıya geçtiler.
Sivil polisler, vahşi köpek sürüleri gibi eylemcilere saldırırken üniformalılar da ortalığı gaza boğdu. Yaklaşık 15:30’a kadar ara sokaklarda devam eden saldırılarda polis gerçek yüzünü gösterdi, yakaladığı insanların kafalarını yerlere, duvarlara vurdu. Gözaltı otobüsüne kafası vurulan bir genci görüntülemeye çalışırken ben de polisin vahşetine maruz kaldım. Bir anda üstüme yürüyen dört sivil boğazımı sıktı, kameramı elimden almaya çalışıp tartakladı.

Polisler gözaltna aldıkları bir Mücadele Birliği üyesinin kafasını aracın parmaklıklarına vururken fotoğraf çektiğim için solda yaklaşan sivil polisin saldırısına uğradım.
Günün sonunda bir 1 Mayıs’ta daha iktidarın halktan ne kadar korktuğunu gördük. Geçen yılkinden de fazla polisle önlem aldı iktidar. Ama bunu sürdüremeyeceklerini hepimiz biliyoruz. Bir gün gelecek, devrimciler o barikatları yararak tekrardan Taksim Meydanı’na çıkacak. “Bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler”, Nazım’ın dediği gibi, ve elini kolunu sallayarak dolaşacak en şanlı elbisesiyle, işçi tulumuyla, Taksim Meydanı’nda hürriyet.