Normalleşme mümkün mü?

Armenian_woman_kneeling_beside_dead_child_in_field

Tehcir sırasında bir Ermeni kadın, cansız bedeni tarla üzerinde bırakılmış bir çocuğun yanında.

22.04.2015 ONUR EREM @onurerem

Sözünü kimseden sakınmayan ve kooperatif yapısı sayesinde eleştirel yayın politikasını sürdürmeyi başaran Almanya gazetesi Taz, geçen hafta Türkiye ve Ermenistan’dan sekizer gazeteciyi Berlin’e davet etti. İki toplum arasındaki etkileşimi artırmayı ve Almanya’nın Yahudi Soykırımı’yla yüzleşmesinde izlediği yöntemlerin, Türkiye’nin kendi geçmişiyle yüzleşmesinde örnek alınıp alınamayacağını tartışmaya açmayı amaçlayan bir haftalık seminerde en çok sorulan soru, “Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme mümkün mü?” oldu. Bu sorunun cevabını vermek için normalleşmenin önündeki engelleri incelemek lazım.

İktidarın dilinde ‘normalleşme’ olarak tanımlanan, sınırların açılması ve ticaretin artması, 2008’de Türkiye-Ermenistan Avrupa Kupası maçı vesilesiyle başlayan ‘futbol diplomasisi’ sırasında tartışıldı, ancak AKP’nin dış politikasındaki sayısız hamle ve iç politikasındaki pek çok ‘açılım’ gibi bu da sonuçsuz kaldı. Azerbaycan’ın bu yakınlaşmaya gösterdiği sert tepkinin ardından Türk hükümeti, Azerbaycan-Ermenistan savaşı bitmeden sınırların açılmayacağının güvencesini verdi ve süreç rafa kalktı.

Azerbaycan’ın tepkisi göğüslenemez miydi? Geri adımın ardından Türkiye’de Azerbaycan’ın ekonomi ve doğalgaz açısından ne kadar önemli bir partner olduğu yazıldı ana akımda. Oysa Türkiye’nin doğalgaz ithalatında yüzde 10’dan az paya sahip olan ve 2013 verilerine göre Türkiye’nin dış ticaret hacminde yaklaşık yüzde 1’lik bir yer tutan Azerbaycan’ın tepkisinin yaratacağı ekonomik sonuçlar, bu konuda gerçekten istekli bir hükümet tarafından göğüslenebilirdi. Fakat bugün AKP’nin gerçekten istekli olduğu tek bir konu var: İktidarda kalmak, ne pahasına olursa olsun. Bu nedenle, “bir milletin ikinci devleti” olarak tanımladıkları Azerbaycan’la böyle bir sorun yaşamak, AKP için ekonomik olmasa da siyasi bir kriz yaratarak partinin her dönem ihtiyaç duyduğu milliyetçi oyları ve dolayısıyla iktidarı kaybetmesine yol açabilir.

Normalleşme yalnızca iktidarın kullandığı gibi, sınırların açılması mı demektir? Bugün Almanya Yahudi Soykırımı’nı reddetseydi, Yahudilerle Almanlar normal bir ilişki kurabilir miydi? İkinci sorunun cevabına evet diyebilecek kimse olduğunu sanmıyorum. Aynı şekilde Ermenilerle Türkler arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için, sürecin başında olmasa da sonunda hakikatle yüzleşmemiz lazım. Bugün Kürtlerin de nihai bir çözüm için hakikat komisyonu talep etmelerinin altında aynı neden yatıyor. Hakikatle yüzleşilmez, suçlular cezalandırılmazsa normal bir ilişki kurmak mümkün olmaz, benzer suçların tekrarlanmayacağından emin olunamaz. Anadolu’da 1915’ten günümüze kadar işlenen çok sayıda katliamın arkasındaki güçlerin rahatlığı, yargılanmayacaklarını bilmelerinden kaynaklanıyordu.

Normalleşme için Türk ve Ermeni devletlerin uzlaşmasından daha önemli olan şey ise halkların birbirini anlaması. İki toplum arasında son yıllarda artan karşılıklı ilişkiler bu açıdan önemli bir gelişme. Fakat Almanya’daki Yeşiller Milletvekili Ekin Deligöz’ün Almanya’nın geçmişiyle yüzleşmesini anlatırken değindiği gibi, yüzleşmeye dair tüm çabalar eğitim sisteminde başlamak zorunda. Türkiye’deki eğitim sisteminde, okul kitaplarında Ermenilerin yaşadıkları acılara dair bir iz bulmak imkansız. Aksine bu kitaplarda, onlarca akademisyen ve yazarı geçen yıl bir imza kampanyası başlatmaya itecek kadar nefret söylemi var, Ermenilere karşı. Bu kitaplarla büyüyen öğrenciler için Ermeniler “Düşmanlarla iş birliği yapan, ülkeyi bölmek isteyen, Müslümanları ve Türkleri öldüren” bir halk.

Öte yandan Almanya’da Yahudi Soykırımı’ndan kurtulmayı başaranlar, bugün ilkokullarda derslere girip çocuklara kendi hikâyelerini birinci ağızdan anlatıyorlar. “Çocuklar okuldan eve geldiğinde ailelerine, dedelerinin Soykırım döneminde ne yaptığını soruyorlar” diyordu Deligöz, “Ataları Nazi olanlar dürüstlükle açıklıyor geçmişlerini çocuklarına.”

Aradan geçen yüz yıl nedeniyle Ermeni Soykırımı’ndan kurtulanların hikâyelerini artık okullarda kendi ağızlarından dinlemek mümkün değil. Yalnızca hikâyeler değil, tanıklıklar da yok oluyor. Ben de bilmek isterdim o dönemde atalarımın neler yaptığını. Fakat yaş itibariyle bunu sorabileceğim kuşak olan dedelerimin dedeleri artık hayatta değil.

Tek amacı iktidarını korumak olan AKP’nin milliyetçi oyları kaybetmeme ihtiyacı nedeniyle geçmişle yüzleşme konusunda adım atmasını beklemek hayalci olur. Peki ya diğer partiler? CHP ve MHP, bir ay önce iç güvenlik yasasını geçirmek için kendilerine tekme tokat saldıran AKP ile geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nun Soykırım kararını kınamak için ortak bildiriye imza atacak kadar kendilerini bu gerçekliğe kapatmış durumda. Sınırın karşı tarafındaki ırkçıların Türk düşmanı söylemleri, milliyetçilerin “Ermenistan’a toprak iadesi” gibi talepleri, Türkiye’de çözümü istemeyen partilerin elini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor. TBMM’deki partiler arasında yalnızca HDP (ve öncülleri) Soykırım’ı tanıdıklarını, Kürtlerin rolü nedeniyle Ermenilerden özür dilediklerini belirten açıklamalar yapmıştı. Fakat onların da kısa vadede hükümetin başına geçme ihtimali yok.

Normalleşmenin önündeki engellere rağmen yine de gelecek için umutluyum. Soykırım’ı “emperyalistlerin ülkemizi bölmek için uydurduğu bir yalan” olarak tanımlayanların karşısında bu gerçekliği açıkça tartışan ve konuşan insanların sayısı her geçen yıl katlanarak artıyor. Almanya’daki seminerde Ermeni meslektaşlarımız, karşılarında Türkiye’den gelmesine rağmen Soykırım’ı reddeden insanlar olmadığına şaşırmıştı. Su, Hrant Dink’in açtığı yolda, çatlağını bulacak. Bir gün gelecek ve emperyalizmin uydurduğu yalanın Ermeni Soykırımı değil, ulusçuluk olduğunu anlayacak, Osmanlı’nın çöküş döneminde Balkanlar’daki Müslümanlardan Anadolu’daki Hristiyanlara, sonrasında ise Almanya’dan Sudan’a kadar geniş bir coğrafyada yaşanan soykırımların nedenini görüp, Einstein’ın tanımıyla bu “insanlığın çocukluk hastalığından” kurtulacağız. Kurtulacağız, çünkü tek yol bu. Aksi takdirde, çocukluk hastalığını yenemeyerek kendi kendini yok eden bir tür olarak dünyanın fosil kayıtlarına geçeceğiz.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Yazı içinde yayınlandı ve , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s