Dünyanın bir tarafında çocuklar keyifle çikolata yerken, diğer tarafındaki çocuklar kakao üretimi için zorla çalıştırılıyor. İşte Afrika’daki çocuğun elinden çıkıp market raflarımıza gelen çikolata ve kakaonun insani boyutu:

120.000 – Fildişi Sahili’nde kakao üretiminde köle gibi çalıştırılan çocukların tahmini sayısı
Çikolata, çukolata veya çokolata. Çocukluğumdan beri herkesin farklı bir şekilde söylediğine tanık olsam da, yemekten vazgeçemediğim şeylerin başında gelir çikolata. Ortaokuldayken kendisinden bolca yiyip, jelatinini çekilişe yollayarak bir PlayStation 2 kazandığım için onunla özel bir ilişkim olduğunu söyleyebilirim. Çevremdeki herkesin sevdiği ender yiyeceklerdendir, muhtelemen siz de çevreniz için aynısını söyleyebilirsiniz. Fakat büyük bir zevk alarak yediğimiz bu gıda üreten insanların nasıl koşullarda çalıştırıldığı hakkında hiç düşündünüz mü?
BİR YANDA KEYİF, BİR YANDA KÖLELİK
Batı ülkelerinin çocukları birbirinden farklı çikolataların tadını çıkartırken dünyanın başka bir köşesindeki çocuklar, bu çikolatanın üretimi için kabus gibi bir hayat yaşıyor. İnsan inanmak istemese de, çocuklarla ve çocuklukla özdeşleşen çikolatanın üretiminde çocuklar birer köle olarak çalıştırılıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı tahminlerine göre sadece Fildişi Sahili’nde kakao tarlalarında çalıştırılan çocuk sayısı tam 110 bin! Bu rakama göre Batı toplumlarının mutluluk hormonlarını harekete geçirmek için, Fildişi Sahili’nde 25 ülkenin nüfusundan daha fazla sayıda çocuk kötü şartlarda çalışmaya zorlanıyor. Uluslararası Kakao İnsiyatifi’ne göre Fildişi Sahili, dünyadaki kakao üretiminin yüzde 40’ını gerçekleştiriyor. İkinci büyük üretici ve Fildişi Sahili’nin komşusu olan Gana ise toplam üretimin yüzde 20’sini gerçekleştiriyor. İki ülkenin de çok düşük gelire sahip olması bu ülkelerdeki çocuk köleliğinin başlıca nedeni. Bu ülkenin çocukları ve gençleriyle yetinmeyen insan tacirleri Mali ve Burkina Faso gibi ülkelerden çocukları ve gençleri yasadışı olarak Fildişi Sahili’ne sokarak onları da çalışmaya zorluyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bu çocukların sayısının da 10 bin civarında olduğunu tahmin ediyor.
2001 yılında bu gidişe dur demek için Kakao Protokolü imzalansa da bu protokolün de etkisiz kaldığı gözüküyor. Zaten yoksulluğun getirdiği sorunların bir protokolle çözüldüğü nerede görülmüş ki?
ÇOCUKLARIN YARISI İŞ KAZASI GEÇİRMİŞ
Tulane Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Fildişi Sahili’nde 5-17 yaş arası çocukların dörtte biri son 12 ay içerisinde kakao tarlasında çalışmış. Bu çocukların yüzde 94’ü tehlikeli aletlerle çalışmak zorunda bırakılırken yüzde 80’i bir çocuğun taşıyabileceğinden çok daha ağır yükler taşımaya zorlanmış. Sonuç olarak bu çocukların yarısı iş kazası geçirerek yaralanmış.
ILO’nun verilerine göre, köle olarak çalıştırılan çocuklar aynı zamanda dayak ve cinsel istismar başta olmak üzere çeşitli kötü muamelelerle de karşı karşıya. Böylesine zor bir hayat sürerken okula gitmeye fırsatları olmadığı, eğitim haklarının elinden alındığını da hatırlatmak lazım. Toplam nüfusun sadece yarısının okuma yazma bildiği Fildişi Sahili’nde, kakao tarlalarında çalıştırılan çocuklar arasında okuma oranı çok daha düşük.
Ekvatorun 20 derece üzerinde ve aşağısında yetiştirilebilen kakaonun yüzde yetmişi, biraz da ucuz iş gücünün en bol olduğu bölge olması sebebiyle Batı Afrika’da yetiştiriliyor. Dünya Kakao Vakfı rakamlarına göre dünya genelinde yıllık hasat değeri beş milyar doları aşan kakao sektörünün hâlâ bu kadar çok çocuk işçi çalıştırması ise bütün dünyanın ortak olduğu bir ayıp.

Çocukların yaşadıklarını daha iyi anlamak için 2010 yılında çekilen Danimarka yapımı “The Dark Side of Chocolate” izlenebilir.
TAŞERON SİSTEMİYLE ‘SUÇSUZUM’ DİYORLAR
Kakao üretimi, küresel kapitalizmin vahşi etkisinin en açık gözlemlendiği alanlardan biri. Milyarlarca dolarlık kakao ticareti yapan çok uluslu şirketler, en düşük fiyatta alım yapmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Ancak bir yandan da batı ülkelerinde “çocuk işçi çalıştıran şirket” imajını oluşturmak istemiyorlar. Bu yüzden en etkili yöntem olan taşeronluğu kullanıyorlar: çocuk işçi çalıştıran tarlalar ürünlerini ara alıcılara satıyor, Cargill gibi firmalar da kakaoyu bu ara tüccarlardan temin ediyor. Böylece çocuk işçilerin sorumluluğunu üzerlerinden atarak bütün suçu ara tüccarlara yüklüyorlar. Çocuk işçi çalıştıran tarlalardan ürün almadıklarını iddia eden kakao şirketleri ve çikolata markaları bile, kakaoları aldıkları ara tüccarları ve tarlaları açıklamadıkları için inandırıcılıklarını yitiriyorlar.
MÜCADELE MÜMKÜN
Ancak bu duruma bakıp, ‘bütün bunlar küresel kapitalizmin suçu’ diyerek umutsuz bir şekilde oturmak kolaya kaçmak olur. Şu anda Fildişi Sahili ve bölgedeki diğer ülkelerde yaşanan trajedinin sonlanması için iki yol olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, işçilerin örgütlenerek çalışma koşullarına, çiftçilerin de örgütlenip uluslararası şirketlerin belirlediği alım fiyatlarına karşı gelmeleri. Lâkin nüfusunun yarısının okuma yazma bilmediği, işçilerin önemli bir kısmının çocuk ve genç olduğu bu ülkede böyle bir örgütlenme beklemek tam bir hayal olurdu.
İkinci yol ise batı toplumlarının tüketicileri olarak çikolata üreticilerinden şeffaflık talep eden kampanyalar düzenlemek. Çocuk işçilerle bağlantısı olduğu ortaya çıkan çikolata markalarının boykot edilmesi, bu markalar üzerinde büyük bir baskı oluşturacaktır. Aslında 2001 yılında imzalanan Kakao Protokolü’nün ortaya çıkış amacı da buydu. Çocuk işçilerle bağlantısı olmayan firmaların ambalajlarına “Bu ürünün üretilmesinde çocuk işçi çalıştırılmamıştır” logosu koyulacaktı, ancak şirketlerden gelen yoğun baskılar üzerine bu karardan vazgeçildi. Yine baskılar yüzünden, 2005 olarak belirlenen uygulama başlangıcı önce 2008’e, ardından da 2010’a ertelendi. 2011’in sonuna yaklaştığımız bu günlerde de değişen bir şey yok. Şirketler fiyatları düşük tutma yarışında her yolu denemeye devam ediyor. Oysa batı toplumlarındaki çoğu insan maliyeti yüksek olan ama hiç bir çocuğun çalıştırılmadığı bir çikolataya daha fazla para vermeye hazır. Sizce de aradaki fiyat farkı, 100 binden fazla çocuğun hayatına değmez mi?