Tüm dünyanın dikkat kesildiği Londra’daki 2012 Olimpiyatlarının ardından, modern Olimpiyatların küresel seyircilere sunulan idealleri değil kapitalist sporun nihai zaferini temsil ettiğini hatırlatmakta fayda var. Olimpiyatlar, kendilerine Olimpiyatlar diyen diğer bütün oyunları ve hareketleri yok ederek tek bir evrensel Olimpiyat yaratan Uluslararası Olimpiyat Komiyesi (UOK) adlı özel, elit bir örgüt tarafından yönetiliyor. UOK “Olimpiyat” kelimesinin kullanım hakkını elinde bulundurduğundan, UOK’un kontrolünde olmayan hiçbir etkinlik Olimpiyat adını kullanamıyor – kullananlar ise isim hakkını koruyan hukuk sisteminin büyük yaptırımlarıyla karşılaşıyor.
UOK’un tarihine baktığımızda özellikle son 20 yılda sayısız skandala ve ötekileştirmeye yok açtığını görebiliriz. Taki ki dünyanın dört bir yanından atletlerin kendi ülkeleri veya seçtikleri başka bir ülke adına yarışmak için bir araya gelmesi kutlanması gereken bir durum. Bu atletler performanslarının zirvesine çıkmak için yıllarca uğraşıp, hedeflerine ulaşmak için çok çalışan insanlar. Yine de her seferinde en çok madalyayı kazanan ülkelerin aynı ülkeler olması sizi şaşırtmamalı.
ELİTİST
Modern Olimpiyatlar Fransız Baron Pirre de Coubertin’in vizyonu sonucunda başladı. İngilizlerin yarışmalarına hayran olan Coubertin 1890 yılında Much Wenlock [Ç.N.:İngiltere-Galler sınırında bir kontluk] oyunlarını ziyaret etmişti. Much Wenlock oyunlarının tarihine baktığımızda 1850 yılında Dr. William Penny Brookes tarafından, “Wenlock kentinde ve mahallelerinde yaşayanların ahlakî, fiziksel ve entelektüel gelişimlerini teşvik etmek” amacıyla başlatıldığını görüyoruz. 1868 yılından itibaren profesyonellerin de katılımına izin veren turnuva, 1869 yılında handikaplı yarışlar düzenlemeye başlamıştı.
Bu turnuvadan epey etkilenen Coubertin antik Yunan’daki Olimpiyat Oyunları’nı tekrar canlandırmak istemiş ve 1894 yılında ilk Olimpik Kongre’yi toplamıştı. Kongrenin kararıyla ilk modern Olimpiyatlar, 1896 yılında oyunların doğduğu ve adını aldığı yerde, Yunanistan’da gerçekleşti.
Much Wenlock ve diğer bölgesel, eski olimpiyatların aksine modern Olimpiyatlar elitist, amatör ve sadece erkeklerin katılabildiği; Avrupa’nın erkek aristokratları ve diğer sosyal-ekonomik elitleri tarafından düzenlenen bir yarışma olarak ortaya çıktı. O dönemde amatör kelimesi, günümüzdeki gibi sporu para karşılığı yapmayan, profesyonel olmayan insanlar anlamında değil, sınıf ayrımcılığı yaparak bazı sınıfları dışlamak amacıyla kullanan bir kelimeydi.
1890’da spor organizasyonları sınıf meselesiyle çalkalanıyordu. Futbol ve ragbi birliği gibi bazı sporlar açık profesyonelliği benimserken ragbi ligi ve Olimpiyatlar amatörlüğü benimsemiş, hatta kriket ve bazı diğer sporlar amatör-profesyonel karışık örgütleniyordu. Bütün bu sporlar erkek egemenliğinde olsa da az sayıda kadın Olimpiyatlara katılmaya başlamıştı.
19. yüzyıl boyunca yoksul köylülerden ve kentli işçi sınıfından erkekler, toprak sahibi soylulardan ve burjuvazi sınıfının sporlarından izole bir şekilde kendi sporlarını yapıyorlardı. Bu spor müsabakalarının bazılarında yüklü miktarda ödül kazanılabiliyordu, özellikle de yürüyüş ve kürekte. Futbol sokaklarda, köylerde ve çiftliklerde genç erkekler tarafından yaygın bir şekilde oynanıyordu. Bazı fabrika sahipleri ve özellikle de konfeksiyon endüstrisindeki işverenler işçilerinin spor ve diğer fiziksel aktivitelere katılmasını özellikle teşvik ederken bazı işverenlerse yaşanabilecek sakatlıkların işleri yavaşlatacağından endişeleniyordu.
İŞÇİLERİN SPORU
İşçilerin spor örgütlenmeleri 20. yüzyılın ilk onyıllık diliminde gittikçe popülerleşti. İşçiler kendi spor klüplerini kurmaya başladılar. Örneğin Woolwich Arsenal işçilerinin kurduğu spor klubü günümüze Arsenal F.C. olarak geldi. Sosyal demokratlar, şçilerin kurduğu takımlar arasında yarışmalar düzenlemek için 1920’de İsviçre’nin Lucerne kentinde Uluslararası İşçi Spor örgütünü (SASI) kurdu. Sosyal demokratlardan geri kalmak istemeyen komünistler de 1921’de Çekoslovakya’nın Prag kentinde Uluslararası Kızıl Spor örgütünü kurdu.
Sosyal demokratlar Ocak 1925’te Almanya’nın Schreiberhau kentinde ilk kış olimpiyatını, Temmuz’da ise Frankfurt’ta ilk yaz olimpiyatını düzenledi. Elemelerine 100 binden fazla sporcunun katıldığı yaz olimpiyatında 12 ülkeden 3 bin atlet yarışmıştı. Hatta Alman kadın sprint takımı burada dünya rekorunu kırmasına rağmen Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF), etkinliği tanımadığını ilan ederek rekoru geçersiz saydı.
İkinci işçi olimpiyatı 1931’de Viyana’da gerçekleşti 17 ülkeden 77 bin atletin katıldığı yarışmaları 200 binden fazla izleyici takip etti. Bu tarihte işçilerin spor klüplerinde yer alan ve SASI’ya üye olan işçilerin sayısı 2 milyonu geçmişti. Bu işçilerin yarısı Almanya’daydı.
1935 yılında sosyal demokrat ve komünist spor örgütleri bir arada hareket etmeye başladı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (UOK) 1936’da Nazi gösterisi haline gelen Berlin Olimpiyatları’na alternatif yaratmak için Barcelona’da bir işçi olimpiyatları düzenlemeye karar verdi. 11 ülkeden atletlerin katılmayı planladığı bu yarışma İspanya İç Savaşı nedeniyle gerçekleştirilemedi. Burada yarışmak için önceden gelen sporcuların büyük bir kısmı ülkesine geri dönmeyerek faşistlere karşı savaşa katıldı.
UOK GÜÇLENİYOR
Faşistler İspanya’yı ele geçirirken faşist liderlerden biri olan Juan Antonio Samaranch, Franco’ya Barcelona Valisi olarak hizmet etmişti. Bu şahsın 1980-2004 yılları arasında Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı olması, UOK’un nasıl bir zihniyete sahip olduğunun en güzel göstergesi.
İşçi olimpiyatları o kadar beğeni topladı ki, Fransa’daki Front Populaire hükümeti 1936 Berlin Olimpiyatları’na katılan atletlerin yanısıra 1936 Berlin İşçi Olimpiyatları’na katılan atletlere de aynı ölçüde maddi yardım yaptı. 1937 yılında sosyal demokratlar ve komünistler Antwerp’te bir olimpiyat daha gerçekleştirdi. 30 bin yarışmacıyı 100 bin seyirci izledi.
2. Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’nin 1952 Olimpiyatları’na katılma kararıyla birlikte Uluslararası Olimpiyat Komitesi konumunu iyice güçlendirdi. Sovyet rejiminin katılma nedeni, üstünlüğünü bütün dünyaya göstermekti. Çoğu Avrupa ülkesinde işçi spor örgütleri savaşla birlikte dağılmış, maddi destek bulamaz hale gelmişti. Uluslararası federasyonların spor için tek bir yönetim yapısı tanıması ile UOK işçi olimpiyatlarının tekrar yükselmesini başarıyla engellemiş oluyordu.
KURUMSAL İŞGAL
1960’lar boyunca dünyadaki insanların çoğunluğu Olimpiyatlar’ı televizyon ortamından takip etti. Artan küresel televizyon yayını ve ulusal hükümetlerin Olimpiyat Oyunlarını geğerli bir halkla ilişkiler etkinliği olarak görmesi nedeniyle Olimpiyatlar gittikçe daha fazla parayla içiçe olmaya başladı. Bunun sonucunda UOK, Olimpiyatlara profesyonel atletlerin katılmasına izin verdi.
1990’lara geldiğimizdeyse artık şehirler Olimpiyat oyunlarına evsahipliği yapabilmek umuduyla milyarlar harcamaya başladı. Küresel çapta reklam yapma, turizmi arttırma, gelecek nesillere bir miras bırakma umuduyla yapılan bu harcamalar öylesine arttı ki, oyunların geliri ve toplam faydası maliyetine yaklaşamaz old.
Bugün Olimpiyatlar, merkezinde elit spor-medya-turizm kompleksinin yer aldığı küresel spor ekonomisi üzerine kurulan neo-liberal küresel kapitalist spor sisteminin zaferini temsil eder. Bu mega-spor etkinlikleri kendi markalarına sahiptir. Demokrasiyi ve insan haklarını devre dışı bırakan, yerel ekonomilere inanılmaz yükler getiren kontratlarla gelirleri önceden garantilenmiştir.
Londra’daki etkinlikten kim faydalandı? Ufak dükkanlar ve yerel tüccarlar mı? Küresel kapitalist kuruluşlar mı? Britanya ekonomisi mi? Atletler mi? Kesin olarak söyleyebiliriz ki Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve kurumsal sponsorlar bu listenin ilk sıralarında yer alırlar. Çağımızda spor her geçen gün popülerleşirken, spora erişmek her geçen gün zorlaşıyor.