Karşı Sanat’taki heykel sergisi tartışmalar yaratan Caner Karakaş BirGün’e konuştu: Türkiye’de insanların kendini ifade etmesi zorlaştı. Sanatın her türü de buna dahil. Televizyonlardaki filmler bile sansür dolu. Bu sansürlere dur demek için ben de bu işleri ortaya koydum.
Heykeltıraş Caner Karakaş’ın kişisel sergisi 2 Kasım’da İstanbul Beyoğlu’ndaki Karşı Sanat Galerisi’nde açıldı. Kimilerine göre ilham verici, kimilerine göre tahrik edici, kimilerine göre ayıp heykeller var bu sergide. O ise “Evet, tahrik etmekse herkesi tahrik ediyorum. Daha da ötesi yok bunun” diyor. Caner Karakaş ile bu heykellerle anlatmak istediğini, gelen tepkileri ve Türkiye’deki muhafazakar atmosferi konuştuk:
>> Bu serginde beden üzerine eserlerini görüyoruz. Neden bedeni seçtin?
Önceki sergimde de beden üzerine çalışmıştım. Bu sefer çalışmalarımı bir adım öteye taşımak istedim. Ben bedeni kent yaşamı içindeki halleriyle vurgulamaya çalıştım, bunu öne çıkarmak için ironiyi de kullandım.
Günümüzde kentlerdeki modern yapıların çoğu lanetlenmiş gibi bir görünüme sahip. Estetikten, sanatsal kaygılardan çok uzak, bir konserve kutusunu andırıyor. Böyle bir ortamda yaşayan insanlar da istiflenmiş hissediyorlar. Küreselleşen dünya kent yaşamını bu hale getirdi.
>> Bu lanetlenmiş ortamın insan bedeni üzerindeki etkilerini anlatıyorsun yani.
Evet. Kent ortamındaki monotonlaşma, sosyal ilişkilerin kopuşu, yalnızlaşma ve uzaklaşma hali bende taşa dönüşür bir imge yarattı. Bu imge de insan bedeninin kapalı ortamlar içindeki deneyimlerini, hallerini gün ışığına çıkartma olarak işe dönüştü.
Kirletilmiş, yalnızlaştırılmış bireylerin durumunu anlatıyorum. Kümes hayvanları gibi insanları da belli çitler içinde toplayarak dışarı çıkmalarına izin vermiyor devlet. Artık yaşamlarımız kurgulanır hale geldi. Kentsel dönüşüm süreci, bir noktaya yığılmalar, gettolaşmalar, sınıf farkının daha da belirginleşmesi… Hangi caddeden kimler geçecek, hangi semtler hangi çevreyolundan gidecek… İnsanların neyle karşılaşıp neyle karşılaşmayacağını belirleyen bir sistem var. Bunların bende yarattığı oluşumu izleyiciye aktarmaya çalıştım.
>> İktidarlar her zaman beden üzerinde tahakküm kurmak için uğraşır. Günümüzdeki muhafazakar hükümette de insan bedenini gizleme, ayıplama gibi eğilimler gözleniyor. Böyle bir atmosferde bu sergiyi yapmak kolay olmasa gerek. Ne gibi tepkiler aldın?
Ben kent yaşamının insan üzerindeki etkisini vurgulamaya çalıştım. Burada koyduğum tepki muhafazakar kesimin sanat, mimari ve yoketme anlayışına karşı koyduğum bilinçli bir tepki. Günlük kent yaşantısından akşam eve yorgun dönen bedenlerin zihninde kalan imgeler bunlar. Yalnızlaşma, kendi içine dönme, kendi içine dönen insanın ruh hali, dili. Patlıcanı kendi bedeniyle deneyimlemesi, ellerini vücuduyla deneyimlemesi. Bütün gün boyunca taktığı maskeyi akşam eve dönünce çıkartıp bir kenara koyması ve kendini yeni güne hazırlaması. Hepimiz gün içinde roller üstlenmek zorunda kalıyoruz. Sermayesi beden olan insanın sabahtan akşama kadar gezdirdiği bedeninin açlığını doyurmasını kapalı, istiflenmiş beton yığınları arasında gizlice yapması. İnsanlar dokunmaktan ve kendilerini kurgulamaktan korkar hale getirilmiş.
Geçmiş özlemi içinde olmamızın nedeni de budur, sosyalleşemememiz, kendi sorunlarımızı anlayamamamız. Son zamanlarda idam konusunun geri gelmesi utanç kaynağı. Modernleştiğini iddia eden bir ülkede korkuya halkı dizginlemeye çalışıyor. Bugün açlık grevleri yapılıyor mesela, bu insanları bu hale itenin ne olduğunu umursayan yok. Halk özgürlük ve demokrasi istiyor. Demokrasi arayışını idamla, korkutarak dizginlemeye çalışıyorlar. Eğer bu sorunlar idamla, öldürmeyle, korkuyla çözülecek olsaydı bugüne kadar çoktan çözülmüştü.
Türkiye’de insanların kendini ifade etmesi zorlaştı. Sanatın her türü de buna dahil. Bir sergi geziyorsun, cami resmi, hat sanatı var sadece. Sanatta tutucu bir tavır takındıkları için bizim işlerimiz istenmeyen, ayıp oluyor. Oysa sanatın amacı bir kesimin çıkarlarına hitap etmek, sadece belli şeyleri güzel göstermek değildir.
Televizyonlardaki filmler bile sansür dolu. Film bittiğinde yönetmenin söylemek istediği ile izleyicinin aldığı arasında dağlar kadar fark olabiliyor. Bu sansürlere dur demek için ben de bu işleri ortaya koydum. Gerçek bir demokrasinin oluşması için toplumdaki sansürleri kaldırmamız lazım.
>> Sergini gezecek insanlara ne söylemek istersin?
İzleyicinin kendi hikayesi var orada. Herkesin ilk sevgilisi bedenidir. İlk tanıdığı, yalnızlığını paylaştığı şey bedenidir. Herkes kendine bir pay çıkaracaktır, herkes kendiyle yüzleşecektir. Ahlak kavramını tartışmamız lazım. Bu sergide insan bedeninin çeşitliliğine, zorunlu mahremiyete ve samimiyetsizliğe vurgu yaptım. Bu da beden halleriyle taşa dönüştü.
Yapay gündemler yaratarak, birilerini mutlu edecek heykeller yapmak çok basit. İktidar ve dönem neyi gerektiriyorsa onun peşinden giden çok var. İstenilen şekilde heykel, müzik, haber yapıyorlar. Bundan da ekmek yiyorlar.
Tarih boyunca iktidara, baskıcı rejimlere karşı çıkanlar bedel ödediler, özellikle de Türkiye’de. Ben de heykellerim nedeniyle müthiş tepkiler alabiliyorum. “Bu da neydi şimdi, ne gereği vardı” diyenler oluyor. Ama bunu bir şekilde birilerinin üstlenmesi gerekiyordu.
>> Sergine neden özel bir isim koymayıp sadece Caner Karakaş 2012 Kişisel Sergisi demeyi tercih ettin?
Herkesin, sıradan insanların bakıp algılayabileceği gerçeklikle uğraştığım için isim yazmama gerek olmadığını düşünüyorum. Eğer bir şey yapılıp altına metin yazılıyorsa izleyiciyle sanatçı arasında bir kopukluk oluyor. İzleyicinin algısını istemdışı da olsa yönlendirmiş oluyor sanatçı. Bense sergilerimde eserlerle izleyiciyi buluşturduğumda onları istediğim noktaya yönlendirmektense onların işlerime bakarak kendi yönerini bulmasını tercih ederim.
Sen bir sanat eserine bakıp bu eserden bir şey algılayamıyorsan onun eser olması tartışılır. Hikayeler anlatılsın, masallar yazılsın, insanların kafaları uyuşturulsun istiyorlar. “Heykel mi yapacaksın, o zaman öyle bir şey yap ki kimse anlamasın, algılayamasın” diyorlar. Bu politika sadece Türkiye’ye özgü değil, günümüzde küresel sistem böyle işliyor. Dinlediğimiz müzikten eğlence ritüellerimize kadar her şey böyle oluşturulmuş. Buna karşı hepbirlikte mücadele etmeliyiz.
Caner Karakaş’ın heykel sergisi 15 Kasım’a kadar İstanbul Beyoğlu’ndaki Karşı Sanat Galerisi’nde, 17-24 Kasım arasında ise TÜYAP’ta gezilebilir.
Caner Karakaş ile yaptığım ilk röportaj için:
https://onurerem.com/2012/08/25/bu-ulkeyi-yonetenler-tukururum-oyle-heykelin-icine-diyebiliyor/
Geri bildirim: “Bu ülkeyi yönetenler ‘tükürürüm öyle heykelin içine’ diyebiliyor” | Onur Erem