RÜZGARLAR KENTİNDEN GÖKDELENLER KENTİNE: BAKÜ
Bir yanda Avrupa’nın en başarılı mimarlarının yaptığı gösterişli binalar, öbür yanda yüzde 40’ı yoksulluk sınırı altında yaşayan bir halk. İşte Bakü’nün büyük dönüşümü
NICOLA ZOLIN | BirGün için çeviren: ONUR EREM
Eski çağlarda rüzgarlar kenti denen Azerbaycan’ın başkenti Bakü için günümüzde de rüzgar hızıyla değişen kent diyebiliriz. 10 yıl önce Bakü’ye yolu düşenler bugün kente tekrar gelseler muhtemelen bambaşka bir yere geldiklerini düşünürler.
Marco Polo Bakü’den geçerken şu satırları yazmıştı: “Gürcistan sınırına yakın bir noktada akan bir yağ nehri var. O kadar çok akıyor ki aynı anda 100 geminin ambarını doldurmaya yeter. Ama bu yağ, yenilebilecek türden bir yağ değil – daha çok yakmak için kullanılabilecek bir yağ. Aynı zamanda kaşıntıya ve uyuza karşı merhem niyetine kullanılır. Bu yağdan almak için çok uzak mesafelerden insanlar gelir, nehrin çevresindeki her yer yakacak olarak sadece bu yağı kullanır.”
DÜNYANIN İLK PETROL SONDAJI
Bakü’nün inanılmaz bir hızda büyümesinin yolunu açan da Marco Polo’nun ‘yağ’ dediği bu petroldür. 1848’de dünyanın ilk petrol sondajının yapıldığı yer olan Bakü, 20. yüzyıl başında dünyanın petrol tüketiminin yarısını karşılıyordu.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden 1991 yılında ayrıldıktan sonra 2 yıl boyunca Ermenistan ile Dağlık Karabağ bölgesinin hakimiyeti için savaşan Azerbaycan’ın başkanlığına eski SSCB Başbakan Yardımcısı Haydar Aliyev geldi. Uluslararası yatırımcıları ülkeye çeken Aliyev petrol endüstrisine milyarlarca dolar yatırım yapılmasını sağladı.
Petrolden gelen para Bakü’nün çehresini değiştirdi. Özellikle 2005 yılında 1760 kilometrelik Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının açılmasıyla birlikte ülkenin petrol geliri de arttı. Gürcistan üzerinden Türkiye’ye gelen bu hat, İran ve Rusya’yı by-pass ederken Ermenistan’ı da izole ediyordu.
Petrol gelirlerinin artmasıyla birlikte Hazar Denizi kıyısında etkileyici binalar ve kentsel yapılar inşa edildi. Meclisin olduğu tepenin yakınlarında yükselen Alev Kuleleri, yan yana yükselen alevleri andırırken geceleri de LED ışıklarla bazen Azerbaycan bayrağının rengine bürünüyor bazen de alev animasyonu gösteriyor. Kent merkezinde, eski komünist rejimle özdeşleşmiş toplu konutlar yerlerini Avrupa’nın en iyi mimarları tarafından yapılan gökdelenlere bırakıyor.
‘KARA KENT’TEN ‘AK KENT’E
Şehrin, petrol rafinerilerinin kirliliği nedeniyle “Kara Kent” olarak adlandırılan bölgesi, ultramodern binalarla donatılan bir “Ak Kent”e dönüşürken, Bakü’nün gösterişli tarihi bölgesini banliyölere bağlayan gerçek bir metropol haline geldi. Böylece Bakü, 9.5 milyonluk Azerbaycan nüfusunun dörtte birinden fazlasına ev sahipliği yapmaya başladı.

İnşaatının 2019’da bitmesi hedeflenen Azerbaycan Kulesi, 1050 metrelik yüksekliği ile dünyanın en yüksek binası unvanını alacak.
Geleceğe dair planlar daha da iddialı. Zira Adası Projesi ile Zira’yı fütüristik tasarımlı, çevreye zarar vermeyen, karbon ayak izi küçük olan bir eko-topluluğa dönüştürmeyi hedefliyor. Bakü’nün 25 km. güneyinde ise başka bir inşaat sürüyor. Hazar Denizi’nde inşası süren yapay adaların 2020 ile 2025 arasında bitmesi hedefleniyor. “Yeni Venedik” de denen bu kentin 50 hastane, 150 okul, parklar, alış veriş merkezleri, kolej kampüsleri ve hatta Formula 1 pisti ile 1 milyon insana ev sahipliği yapması bekleniyor. 2019’da inşası bitmesi hedeflenen Azerbaycan Kulesi adlı gökdelenin ise 1050 m ile Dubai’deki Burj Halife binasından yüzde 30 daha uzun olması hedefleniyor.
HALKIN YOKSULLUĞU BAKİ
Ancak Azerbaycan’a petrol satışı ile giren para halkın yaşan koşullarını çok az etkiledi. Bakü’de yaşamak, batı Avrupa ülkelerinde yaşamak kadar pahalı olmasına rağmen halkın ortalama geliri 350 avro (yaklaşık 850 lira). Göz kamaştıran kent merkezinin uzağındaki kırsal bölgelerde de yoksulluk hakim. Halkın yüzde 40’ı yoksulluk sınırı altında yaşarken zenginle yoksul arasında uçurum her geçen gün artıyor. Petrol endüstrisi nedeniyle ülkede başka bir endüstrinin gelişememesi de başka bir ekonomik sorun.
1990’larda dünyanın en çok yolsuzluk olan ülkelerinden biri haline gelen Azerbaycan bu özelliğinden hâlâ kurtulabilmiş değil. Gorbaçov döneminde Pravda gazetesi tarafından yolsuzlukla suçlanan Haydar Aliyev’in oğlu İlham Aliyev de aynı yolda ilerliyor. 2003’te göreve gelen İlham aynı otoriterlikle ülkesini yönetmeye devam ediyor.
Azerbaycan’da rüşvet için kullanılan terim “hürmet”. Sağlıktan siyasete, iş dünyasından eğitime kadar her alana sirayet eden hürmetin toplumdaki yaygınlığı şaşırtıcı. Üniversitelerdeki hocalar bile öğrencilerine iyi not vermek için hürmet talep ediyor. Transparency International’ın 2012 yolsuzluk endeksinde ülkenin Nepal, Pakistan ve Nijerya ile birlikte 176 ülke arasında en kötü 139. olması ülkedeki yolsuzluğun yaygınlığını anlamamız için önemli.
İNSAN HAKLARINDA SON SIRALARDA
Geçen yıl 10 Aralık’taki Dünya İnsan Hakları Günü’nde hükümet karşıtı grupların barışçıl eylemleri bile polis şiddetiyle bastırılmış, eylemin düzenlendiği meydan birkaç dakika içinde eylemcilerden “temizlenmişti”. Uluslararası Af Örgütü’ne göre Azerbaycan hükümeti barışçıl eylemleri bile suç haline getirerek insan hakları alanındaki örgütlenmelerin önüne geçiyor. İnternet televizyonu Kanal 13’ün muhabirine göre “hükümet haber içeriklerini kontrol ettiği için protesto haberleri hiçbir zaman televizyona giremiyor”. Bu nedenle Azerbaycan, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün hazırladığı Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 162. sırada bulunuyor. İnternet üzerindeki sansür ise televizyondakinden daha büyük.
Bütün bunlar bize tekrar gösteriyor: Ekonomik büyüme ve gösterişli kentler inşa edebilmek, halkın zenginleştiği ve özgürleştiği anlamına gelmiyor.