“Avrupalı sosyalistler Suriye konusunda ne yapacağını bilemiyor”

HOLLANDA’DA SOSYALİST PARTİ’NİN GENEL SEKRETERİ HANS VAN HEIJNINGEN: YÜZDE 10 OY SOSYALİSTLER İÇİN AZ

Avrupa’daki sosyalistlerde Irak savaşı dönemindeki savaş karşıtı hareketin Suriye’deki savaş süresince oluşmamasını medyadaki haber kirliliğine bağladı: “Eskiden böyle durumlarda Türkiye’li sosyalistlerle hemen biraraya gelip strateji geliştirirdik, artık o eski bağ kalmadı”

ONUR EREM – Lahey/Hollanda – onurerem@birgun.net

DSC_0205Hollanda’da 1953 yılında doğan Hans van Heijningen 1979’da sosyoloji bölümünü bitirdi. Nikaragua’da devrimle iktidara gelen Sandinista rejimini desteklemek için 1984 yılında Nikaragua’ya gitti. 1992 yılına kadar burada kalan Heijningen siyasi danışmanlık ve gazetecilik yaptı. 2002 yılında Hollanda’da muhafazakarların ve aşırı sağın yükselmesine tepki olarak çok sayıda radikal demokrat, aktivist, sosyalist ve ilerici insanla birlikte Sosyalist Parti’ye katıldı. 2005 yılından beri Sosyalist Parti Genel Sekreteri görevini yürüten Heijingen ile Hollanda’daki sosyalistlerin gücü, ekonomik kriz ve AB-Türkiye müzakereleri üzerine konuştuk:

>> Sosyalist Parti Genel Sekreteri olarak şu anda gündeminizde neler var? Parti içinde daha çok nelerle uğraşıyorsunuz?

Öncelikle partinin iç yapısıyla ilgili sorumluluklar bana ait. Sosyalist bir parti olarak iç örgütlenmemiz ve parlamento çalışmalarımız kadar sokaktaki eylemliliğimizin de önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle bütün işçi mücadeleleri, grevler ve azınlık gruplarının protestolarını yakından takip ediyor, hepsine destek veriyoruz.

Örneğin Sadet Karabulut ile bugünkü görüşmemde bir süper market zincirinde greve giden işçilere verdiğimiz destek ve yeni eylem planları üzerine konuşuyorduk. Partinin toplum içindeki eylemleri benim sorumluluğumda. Sendika liderleri ile iletişim de benim sorumluluğumda. Bir olay karşısında nasıl bir eylem yapacağımıza, bütün örgütümüzü eyleme geçirip geçirmeyeceğimize ben karar veriyorum. Parti resmi olarak destekleyecek mi, yoksa bireysel ilişkiler üzerinden mi destek vereceğiz. Bütün bu koordinasyon sürecinden ben sorumluyum. Strateji toplantıları düzenliyoruz.

>> Son seçimde yüzde 10 oy ile 15 milletvekili sayınızı korudunuz. Bu bir başarı mı, başarısızlık mı?

Partimizin çok ilginç bir durumu var, yılın 51 haftası anketlerde önde giderken seçim haftası geri düşüyoruz (gülüyor). Bizim için bir hayal kırıklığıydı seçim sonucu. Seçim kampanyamız daha iyi olmalıydı, lâkin farklı sebeplerden ötürü son haftalarda istediğimiz gibi gitmedi. Oy sayımızı koruduk, ancak bir sonraki seçimde yüzde 15-20 oy alabileceğimiz bir taban olduğunu biliyoruz. Hollanda’nın en karizmatik liderlerinden birine sahibiz ve çok güçlü bir parti örgütlenmemiz var. Koalisyon ortağı İşçi Partisi’nin aksine bizim söylemlerimizle yaptıklarımız birbirine uyuyor. Önemli olan doğru kampanya ile bu insanları ikna edebilmek.

>> Hollanda’da şu an iktidarda merkez sol – merkez sağ koalisyonu var. Sizce merkez solun merkez sağ ile girdiği koalisyonlar, merkez solun iktidar arzusuyla sola ihanet mi, yoksa ülke politikalarında solun da etkisi olması için önlerindeki fırsatı kullanmaları doğru mu? İşçi Partisi’nin politikalarına baktığınızda hangi tanıma uyuyor?

İşçi Partisi kesinlikle iktidar için sola ihanet etti. Seçim kampanyasında bizim vaatlerimizi kullandılar, ancak iktidara geldiklerinde neo-liberal politikalar izlediler. Oy verenler pişman oldu.

Aslında bu süreç on yıllardır devam eden bir süreç. Sosyal demokratlar 25 önce, klasik sosyal demokrasiyi çağ dışı buldukları için ideolojik değişikliğe gittiklerini, bundan sonra toplumsal adalet ve bireysel özgürlüklere odaklanan liberal bir program izleyeceklerini açıkladı. Bu değişiklik, günümüzde krizin faturasını zenginler yerine orta sınıfa ve yoksullara ödeten İşçi Partisi’ne giden yolu açtı.

Kendini solda tanımlayan bir partinin neo-liberal ekonomik politikalar uygulaması kabul edilemez. Bu politikalarla kendi sonlarını getirecekler. On yıllardır onlara oy veren seçmenler ile aralarında bir bağ oluştuğu için şimdilik oy almaya devam ediyorlar. Ancak seçmenleri her seçimde onlara oy vermek için bir neden bulmakta zorlanmaya başladı. Son seçimde genç, karizmatik liderlerini ve Sosyalist Parti’nin vaatlerini kullanarak oy almayı başardılarsa da seçmenlerini uzun süre kandırmayı başarabileceklerini sanmıyorum. Önlerindeki tek çıkış yolu, iktidarları süresinde krizin dış gelişmelerle sonlanması ve bunu seçmenlerine “krizi biz bitirdik” diye anlatabilmeleri.

>> Ekonomik krizin günümüzdeki durumunu sosyalist perspektiften nasıl değerlendiriyorsunuz? Hollanda’daki durum nasıl?

Hollanda, Güney Avrupa’daki ülkeler kadar kötü etkilenmedi krizden. Ancak krizin oluşmasına yol açan yapısal problemler çözülmedi. Spekülasyon yapmak istemem, krizin en kötü zamanının geride kalmış olmasını dilerim ancak içinde bulunduğumuz durumu analiz ettiğimizde pek de öyle olmadığını görüyoruz.

AVRUPA BİRLİĞİ HALKLARIN TALEPLERİNİ DİNLEMEZSE ÇÖKER

DSC_0202

>> Avrupa için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?

Geçmişe baktığımızda Avrupa’nın on yıllardır bir istikrar içinde olduğunu görüyoruz. Bu sayede gelişti. Ancak kendini kapitalizme satmış yöneticilerin yıllar boyu uyguladığı politikalar kıtayı yıkıma götürdü. Bugün öyle bir noktadayız ki, 6 ay sonra AB’nin bütün kurumları yıkılsa kimse şaşırmaz. AB’nin bir iki yıl sonra Güney Avrupa ülkelerinde hiçbir otoritesi kalmayabilir.

Geleceği öngörmenin çok zor olduğu bir dönemdeyiz. Avrupa geriliyor ancak bu böyle devam eder mi bilmiyoruz. Klasik Marksist geleneğe sadık kalarak “günümüzdeki somut koşulları bunlardır ve bu durum gelecekte şunu doğurur” diyemiyoruz, çünkü çok fazla alternatif senaryo mümkün.

Ben şu ankinin tam tersi işleyen bir AB hayal ediyorum. Zenginlerin ve bankaların çıkarını koruyan değil, Avrupa halklarının refahı için mücadele eden bir AB. Sermayenin üzerinde ciddi denetleme mekanizmaları olan bir AB.

>> Sizce AB’nin bugünkü kurumsal yapısı böyle bir dönüşüme izin verir mi? AB’nin başından beri liberal öze sahip bir kurum olduğu, bu nedenle varlığının bile böylesine bir değişimi olanaksız kıldığı söyleniyor.

Avrupa Birliği, bu liberal yapısıyla devam eder, halkın taleplerini dinlemez ve değişime izin vermezse kendi üzerine çöker, yıkılır. Bu süreçte önemli olan, Avrupa sosyalistleri olarak bu sisteme alternatif bir sistem hazırlamamız olacaktır. Avrupa Birliği ya bizim taleplerimizi dinleyecek, ya da biz ona bir alternatif yaratacağız.

AVRUPA’NIN TÜRKİYE’YE BAKIŞI DEĞİŞTİ, ÜYELİK DAHA ZOR

>> Bir yanda, merkez sağ ve ırkçı partilerin Türk karşıtı söylem ürettiği, Almanya-Fransa ekseninin Türkiye ile AB’nin yönetimini paylaşmak istemediği için müzakereleri tıkayan bir AB, diğer yanda demokratik reformlar yapmak yerine ülkeyi bir tek adam dönüştüren Erdoğan varken Türkiye-AB müzakerelerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Son 10 yılda çok şey değişti. Bir yanda Türkiye ekonomisi hızla büyürken diğer yanda Avrupa krizden çıkamadı. Bu bağlamda bağımlılık ve ihtiyaç ilişkileri değişti.

Türkiye’de hükümetin insan hakları performansından hiç mutlu değiliz. Şu an izledikleri politikalar, geleceğe de karamsar bakmamıza neden oluyor. Örneğin, daha önce Türkiye’deki vicdani retçilerle ortak çalışma yürüttüğüm için o konuya hakimim, vicdani ret meselesinde en ufak bir ilerleme bile yok.

Avrupa ülkeleri ise politik alanda sağa kaydı. Eskiden Avrupa Türkiye’nin yalnızca insan hakları ve demokrasi karnesini umursardı, bu sorunlar çözülünce üyeliğe kesin gözüyle bakılırdı. Ancak bugün Avrupa’da yükselen sağ nedeniyle Türk, İslam ve göçmen karşıtı bir itiraz var. Bu yüzden ilişki çok daha sorunlu hale geldi. Artık Türkiye üzerine düşenleri yapsa bile karşısındaki Türk karşıtı sağ iktidarlar yüzünden kabul edilmeyebilir.

>> Peki sizin hayalinizdeki Avrupa’da Türkiye’ye yer var mı?

Bizim iki önceliğimiz var. Biri, Türkiye’nin demokratikleşmesi, insan haklarına dayanan bir ülke haline gelmesi, ikincisi müzakereler sonlandığında Avrupa halkının Türkiye’nin üyeliği için referandum yapması.

>> Avrupa Birliği demokrasi ve insan haklarına çok önem veren bir birlik değil ki. Macaristan’a bakın, Romanları kovan Fransa’ya, teknokrasiyle yönetilen İtalya’ya, Yunanistan’a, Kıbrıs’a bakın.

Bugün Avrupa Birliği’nde Macaristan gibi anti-demokratik bir ülke olsa bile, bu Macaristan seviyesindeki Türkiye’nin AB’ye üye olabileceği anlamına gelmez. Çünkü Macaristan ve diğer bahsettiğiniz ülkeler AB’ye girerken bu kadar anti-demokratik bir ülke değillerdi, öbür türlü üye olamazlardı.

>> Referandum olayına gelelim, bugüne kadar hiçbir ülke için girişte referandum yapılmadı. Bu Türkiye’ye karşı bir ayrımcılık olmaz mı?

Evet, kulağa öyle geliyor. Ancak biz her zaman, bugüne kadar üye olan tüm ülkeler için de referandum yapılması talebinde bulunuyorduk. Bu Türkiye’ye özel bir durum değil.

SURİYE’YE DAİR NE YAPACAĞIMIZI BİLEMEDİK

>> Avrupa’daki sol partiler Irak Savaşı döneminde savaş karşıtı büyük gösteriler düzenlemişti. Ancak bugün ABD ve bölgedeki müttefikleri olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin desteklediği Suriye’deki emperyalist müdahaleye dair o direncin yarısını bile göstermedi Avrupa solu. Esad da bir diktatördü, Saddam da. Aradaki bu fark neden?

Çatışmalarda gerçekler hiçbir zaman tamamen siyah-beyaz olmaz ama Suriye’de olay öncekilere çok daha karmaşık. Batı Avrupalı sosyalistler olarak ne yapacağımızı, Hollanda’nın ya da partimizin Suriye’ye dair nasıl bir tutum izlemesi gerektiğini bilemiyoruz. Bunun nedenlerinden biri de, bölgeden gelen haberlerin kaynaklarının güvenilmez olması. Hangi habere inanacağımızı şaşırdık. Bu yüzden Suriye konusunda siyasal açıdan yapabileceğimiz bir hamle bulamadık, sadece olayın insani boyutunu dikkate alarak mağdurlara yardım edilmesi gerektiğini söyleyebiliyoruz. Eskiden Suriyeli, Türk ve Kürt sosyalistleriyle, ilericileriyle iyi bağlarımız vardı gerek özel ilişkiler olarak, gerek de Avrupa Sol Partisi altında. Bu tarz durumlarda hemen bir araya gelir, olaylar hakkında fikir alışverişinde bulunur, strateji metinleri hazırlar ve ortak kararlar alırdık. Ama artık Türkiyeli sosyalistler ile koptuk. SYRIZA’yı hariç tutarsak, Türkiye dahil olmak üzere Güney Avrupa solu, Avrupa’nın geri kalanı ile iyi bir iletişim içinde değil, modern çalışma prensiplerinden uzaklar. Ekonomik kriz Batı Avrupalı halkların gündeminde Suriye’den çok daha önemli, savaş karşıtı hareketin gelişmemesinde bunun da etkisi var.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Söyleşi içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s