“Türkiye’yi özgürleştirip dünyayı kurtaracaktık. Sonra işte 80 darbesi oldu”

Dut Ağacı Kolektifi, yayınladığı Öykülerle 12 Eylül kitabıyla darbe öncesi ve sonrasında, çeşitli sol örgütlerde yer almış veya sempatizanı olmuş insanların hapishane içinde ve dışında yaşadıklarını aktaran önemli bir sözlü tarih çalışmasına imza attı

ONUR EREM | onurerem@birgun.net

Öykülerle 12 Eylül elime aldığımda bırakamadan, aralıksız okuyarak bitirdiğim bir kitap oldu. 12 Eylül öncesinde PKK, Dev-Genç, Dev-Sol, Dev-Yol, Halkın Kurtuluşu, TÖB-DER, İlerici Gençlik Derneği ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları; darbe sonrası yıllarda ise DTP-BDP, ÖDP ve Yeşiller gibi farklı örgütlerin/partilerin içinde yer alan veya onların sempatizanı olan insanların kişisel hikayelerini anlattığı kitap Dut Ağacı Kolektifi tarafından hazırlandı ve geçen ay basıldı. Kitabın içindeki hikayeler kadar dikkat çeken bir özelliği daha var: Dağıtım şekli. İlk baskısı 1.000 adet basılan Öykülerle 12 Eylül kitapçılara gönderilmek yerine 5 Mart Pazar 15-18 saatleri arasında İstanbul Beyoğlu’ndaki İsmail Beşikçi Vakfı’nda başka kitaplar karşılığı takas edilerek dağıtılacak. Toplanan kitaplar, takas etmeye gelen okuyucularla bir arada yazılacak kartlar ve mektuplarla birlikte cezaevlerindeki mahkumlara gönderilecek.

5429_552557014783905_34383252_nÖykülerle 12 Eylül’ün içeriğine dönecek olursak, kitabın ilk hikayesi sürpriz bir isimden: BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak. Sürpriz diyorum, çünkü mecliste grubu olan bir partinin (eş)başkanının bağımsız bir sözlü tarih projesine kişisel hikayesini ayrıntılarıyla anlatması alışık olduğumuz bir durum değil. Grev pankartlarının evin doğal bir parçası olduğu bir ailede büyüyen Kışanak’ın Diyarbakır Cezaevi’nde dönemin İç Güvenlik Komutanı Esat Okay Yıldıran’a karşı mücadelesi kitapta ayrıntılarıyla yer alıyor. Kışanak 1988 yılında Yıldıran’ın öldürülmesinin ardından istemsiz attığı sevinç çığlığına dair “Türkiye 12 Eylül’ü yargılayınca işte böyle bir rahatlama yaşayacak”.

Kitapta öykülerini anlatan diğer insanlar ise şöyle:

– “12 Eylül’e kadar gecekondularını yapıyorduk, ama 13 Eylül’de bizi ilk ihbar edenler o insanlar oldu. Demek ki günübirlik iş yapmışız, geleceği örgütleyememişiz. Onlara sadece bu ev senin, bunun taşına toprağına biz sahip çıkacağız, sen içeride uyu demişiz, hiçbir şey anlatmamışız” diyen, 12 Eylül’ün ardından işkenceler nedeniyle karnındaki bebeği düşüren ve 12 Eylül döneminde yaşadığı işkenceyi o dönemde doktor raporuyla ispat etmeyi başaran Mine Nazari.

– Cinselliğini ve İstanbul’un gece hayatını keşfetmeye başlarken darbeyle birlikte cezaevine giren, cezaevinde aşk hikayeleri yaşayan, eşcinsel olduğu için hapisteyken İlerici Gençlik Derneği’nden ihraç edilen ve 1990’larda ÖDP’ye katılan Demet Demir.

– Darbenin ardından Fatsa davasından 4 yıl yatan, BirGün’de çalışırken Dış Haberler Şefi ile anlaşamaması üzerine gazeteden kovulan Cemile Çakır.

– Babasının Sıkıyönetim Komutanlığı’na “Benim kızım Marksist-Leninist hem de Maoist komünisttir” diye dilekçe vermesinin ardından yıllarca kaçak yaşamak zorunda kalan Ayşe Yılmaz.

Ercan Aktaş: “Kitabı okumak istiyorsanız 5 Mart Pazar 15-18 saatleri arasında İstanbul Beyoğlu’ndaki İsmail Beşikçi Vakfı’na herhangi bir kitap getirerek karşılığında Öykülerle 12 Eylül’ü alabilirsiniz. Toplanacak kitaplar cezaevlerindeki mahkumlara gönderilecek”

Ercan Aktaş: “Kitabı okumak istiyorsanız 5 Mart Pazar 15-18 saatleri arasında İstanbul Beyoğlu’ndaki İsmail Beşikçi Vakfı’na herhangi bir kitap getirerek karşılığında Öykülerle 12 Eylül’ü alabilirsiniz. Toplanacak kitaplar cezaevlerindeki mahkumlara gönderilecek”

– Darbenin ardından hapishanelere görüşe gelen ailelerin gözlerinin önünde mahkumlara yapılan işkenceleri, davalar sırasında bu işkencelerin anlatıldığı hakimlerin arkalarını dönüp ağladığını gören, darbenin ardından yaşadıkları nedeniyle hiç gülemeyen, bir gün arkadaşına sahte bir gülüş atması üzerine 2 yaşındaki oğlunun “Yaşasın! Yaşasın! Benim annem de gülüyor!” dediği, Mazlum Doğan’ın ablası Serap Mutlu Doğan.

– Yerimiz olmadığı için ayrıntılarından bahsedemediğim, ama birbirinden ilgi çekici hikayelere sahip olan Hamit Kankılıç, Rengin Demir, Salih Sezgin ve Kerimhan Bahalı.

12 Eylül döneminde sol örgütlerde yer alan bu insanların hayallerini ise belki de en güzel Cemile Çakır’ın sözleri anlatıyor: “Türkiye’yi özgürleştirip dünyayı kurtaracaktık. Sonra işte 80 darbesi oldu”.

Kitabı okuduktan sonra merak ettiklerimi kitabı yayına hazırlayanlar arasında yer alan Ercan Aktaş’a sordum:

>> Bu kitabı hazırlama fikri nasıl çıktı? 12 Eylül’e dair sözlü tarih çalışması yapacağınız zaman konuşacağınız insanları neye göre seçtiniz? Kişisel geçmişlerine göre mi, yoksa farklı örgütlerin temsili gözetilerek mi?

Dut Ağacı Kolektifi olarak ‘Öykülerle 12 Eylül’ sözlü tarih çalışmamıza bizi sürükleyen en temel etken arada uzunca bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala hayatlarımızın 12 Eylül yasa ve kuralları ile çepe çevre sarılmamızdı. Bizler aslında bir yerde ‘12 Eylül jenerasyonu’ olarak ifade edilen bir grup insanız. Bizleri Dut Ağacı Kolektifi’nden bir araya getiren de 12 Eylül’ün ürünü YÖK ile yönetilen üniversitelerde yeterince nefes alamıyor olmamızdı. Farklı disiplinlerde okumuş, hayatın farklı alanlarında yol almış, ancak hep muhalif çeperlerde/içinde olmuş insanlardık. Kendimizin 12 Eylül’e dair bilgisini üretmek, sözünü geliştirmek için böyle bir çalışmaya başladık. Çalışmaya başladığımızda 12 Eylül’e dair kadın hikayelerinin azlığı dikkatimize çekti. Bizler de çalışma prensiplerimizden olan, ‘daha az görünen’in bilgisini birlikte üretmek için kadın hikayelerinden ağırlıklı bir çalışma yaptık. İki erkek hikayesi var, onlar da darbe sürecini çocuk yaşlarda karşılayan insanlardı. 12 Eylül, ve darbe çalışması olunca hemen cezaevleri gerçeği karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda hikayelerin önemli bir bölümü Diyarbakır, Metris ve Mamak cezaevlerinden süreci yaşayan insanların hikayesinden oluşuyor. Çalışmayı sürdürürken örgüt bazlı bir çalışma yapmadık. Bir şekilde süreci yaşayan insanların hikayelerini çıkarmak istedik.

Sözlü tarih çalışmamızı tamamladığımızda bu hikayeleri bir şekilde paylaşmamız gerektiğini biliyorduk. Bu hikayeler bizde kalmamalıydı. Kaldı ki çalışmamızın temel bir amacı da birlikte ürettiklerimizi aynı şekilde paylaşmaktı. Bu nedenle uzun bir süre alan uğraştan sonra kitap dosyası haline getirdik. Gönüllü çalışan bir grubuz. Kendi imkanlarımız ile bilginin/bilim üretim sürecinin toplumsallığı üzerinden bir şekilde buluşmalar, atölyeler, sözlü tarihi mülakatları yapabiliyoruz. 2004 yılından bu yana sözlü tarih çalışmaları yapan bir grubuz. Sözlü tarih yöntemi ile çalışmalara başlamamızdan bu yana çok değerli bilim kadınlarından önemli bir destek ve de katkı alıyoruz. Bunların isimlerini de paylaşmak isterim; Boğaziçi Üniversitesi’nden Nükhat Sirman, Arzu Öztürkmen, Nazan Üstündağ, Sabancı Üniversitesi’nden Layla Neyzi, Okan Üniversitesi’nden Neşe Özgen. Kendilerini Dut Ağacı Kolektifi’nin ortak emeğinin bir parçası olarak görüyoruz. Bütün süreçleri paylaştık ve elimizdeki kitap çıktı.

>> 12 Eylül dönemini, öncesini, sonrasını, hapishaneleri dışarısını anlatan çok sayıda kitap yazıldı, insanlar hikayelerini anlattı. Siz bu kitabı hazırlarken bugüne kadar yazılanların anlatmadığı noktalar olduğu için mi bu kitabı hazırlamaya karar verdiniz? Bu kitap, bugüne kadar yapılan çalışmalardan kendini bir şekilde farklılaştırıyor mu?

Evet 12 Eylül’e dair dolaşımda çok kitap var. Ancak biz bunların olmasını da yeterli bulmuyoruz. Özellikle de kadın hikayeleri daha çok dolaşıma sokulmalıdır. Hikaye  paylaşmak, hikayeleri dolaşıma sokmak, bütün bu süreçler birlikte bilgi üretme süreçleridir. Birlikte kendi bilgisini üretmek ve de bunu paylaşmak. Bizim çalışmamızın böyle bir özgünlüğü var. Yaptığımız çalışmada bir şekilde kendi hikayelerimiz de var. Bizler bu çalışma ile çok şey öğrendik ve öğrendiklerimizin bir kısmını bu kitap ile paylaşmak istedik.

>> Burada anlatılan hikayelerde seni en çok etkileyen tek bir olay söyle desem hangisi olurdu?

Diyarbakır anlatıları her defasında olduğu gibi beni çok etkiliyor. Ve okudukça diyorum ki; “bu coğrafyada yaşayan her birey bu süreci mutlaka bilmeli’. Diyarbakır’da nelerin yaşandığını bilemezsek birlikte, birbirimizi anlayarak özgür bir hayat kurmamız mümkün değildir. Bu anlamda Gültan Kışanak, Hamit Kankılıç ve Salih Sezgin hikayelerinin özellikle de şimdiye kadar okumamış insanlar için ‘mutlaka okunmalı’ derim.

>> Kitabın “Yüzleşme” bölümünde sorduğun bir soru var, “12 Eylül’e neden toplu bir direniş olmadı? Olamadı?” diye. Bu sadece solun parçalanmışlığı ya da askeri gücün büyüklüğü ile açıklanabilir mi? Kişisel görüşün nedir?

Çalışmaya başlarken sistem karşıtlığı duygularımız ile başlamıştık. Ancak çalışma ilerledikçe başka bir şeyi daha fark ettik. O da darbe gelmeden aslında bir yerde süreç tamamlanmıştı. 1 Mayıs 1977 ve Maraş katliamları aslında dönüm noktalarıdır. Bu tarihlerden itibaren sosyalist yapılar büyük orandan güç kaybetmeye başlarlar. Sistem karşısında daha etkin ve de örgütlü mücadele etmek yerine oluşturdukları küçük iktidar adacıkları kendileri için çok daha önemli olmaya başlıyor. Diğer yandan örgütler kendi iç çatışmalarından dolayı da sistemin işini kolaylaştırıyorlar diye düşünüyorum. Gerek örgütler içi yaşanan iktidar çatışmaları, gerekse de örgütlerin aralarında kurudukları “kazanılmış” iktidar alanları gerçeği geniş halk kesimlerini bir şekilde hayal kırıklığı yaşatmıştır. Daha iktidar olmadan bu gerçek yaşanıyorsa iktidar olduklarından nasıl bir şey olur diye darbe sürecinden önce böylesi bir duygunun yaşandığını düşünmeye başladım. Yani 12 Eylül darbesi geldiğinde zaten önemli oranda sol/sosyalist, muhalif kesimler ekarte edilmişlerdi. Darbe en sonunda geldi. Geriye kalan ne kadar direniş ve itiraz noktaları varsa hepsini korkunç bir şiddet dalgası ile bastırdı. Ve bizler aslında hala bu darbe ile yüzleşmedik. Bunca kitap, yazı, belgeye rağmen darbenin hala konuşulmamış birçok yanı var.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Haber, Söyleşi içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s