Türkiye’de vicdani ret hakkı: Var ama vermem!

Türkiye’de vicdani ret hakkı: Var ama vermem!

15 Mayıs Uluslararası Vicdani Retçiler Günü’ne girerken vicdani reddin Türkiye’deki durumu tam bir muamma: Anayasa’ya göre hak, uygulamada değil. Bu hafta Vicdani Ret Derneği kuran retçilere İtalya 5 yıllık siyasi sığınma hakkı veriyor, Türkiye’de kısa süreli tutuklulukta artık işkence değil özel ilgi gösteriliyor ama AKP nihai çözümü üretmek istemiyor

ONUR EREM onurerem@birgun.net

15 kirik tufek 06Ey Yüce Tanrımız, bombalarımızla onların askerlerini kana bulayıp lime lime etmemize yardım et; güler yüzlü ovalarını kahraman ölülerinin solgun yığınıyla kaplamamıza yardım et; silahların sesini yaralıların iniltileriyle boğmamıza yardım et; bir ateş fırtınasıyla o mütevazı evlerini yerle bir etmemize yardım et; yılmaz dullarının yüreklerini çaresiz bir acıyla kavurmamıza yardım et; onların küçük çocuklarıyla birlikte perişan topraklarda harabeler arasında kimsesiz, aç, susuz, paçavralar içinde orta yerde yuvasız kalıvermelerine yardım et; yazın yakıp kavuran sıcağının, kışın buza kesen rüzgârlarının yardımıyla umudunu yitirmiş, acıdan bitap düşmüş, sana bir mezarın huzuru için yalvarsınlar ve sana tapan bizim adımıza onları reddet; umutlarını havaya uçur, hayatlarını karart, bu acı yolculuklarını uzat, adımlarını ağırlaştır, yollarını onların gözyaşlarıyla sula, bembeyaz karı yaralı ayaklarının kanıyla lekele! Sevginin ve merhametin kaynağına, ıstırap çekenlerin yegâne dostu ve sığınağına yakarıyor, aciz ve nadim yüreklerimizle aman diliyoruz. Dualarımızı kabul et, Yüce Tanrı, kabul et ki bütün methüsenalar, zafer ve şeref sonsuza dek senin olsun. Amin.

– Mark Twain, Savaş Duası

İktidarlar yüzyıllardır çıkarlarını korumak, daha çok güç sahibi olmak veya silah şirketlerine daha çok para kazandırmak için kendi insanlarını ölüme yollarken her zaman vicdanını dinleyen ve savaşa karşı çıkanlar oldu. Bazen asıldılar, bazen sürüldüler ama verdikleri mücadelelerin ardından 20. yüzyılda demokratik ülkelerde inanmadıkları bu savaşlara katılmama hakkı kazandılar. Artık bir isimleri vardı: Vicdani retçiler. Bugün Uluslararası Vicdani Ret Günü.

Savaşların tarihi kadar eskiye gitmese de, üzerinde yaşadığımız topraklardaki vicdani ret hareketi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. 19. yüzyılda Ezidiler 2. Abdülaziz’in kendilerini askere almak istemesi üzerine 14 maddelik bir bildiri yayınlamışlardı. Bildiride orduya katılmalarının dini pratiklerine ve inançlarına aykırı olacağını belirten Ezidiler, padişahın istediği 15 bin askeri göndermemişti.

Bu topraklarda o günlerin üzerinden Balkan Savaşları ve Dünya Savaşları geçtikten sonra karşımıza çıkan bir diğer ret de Nazım Hikmet’in reddiydi. Askeri birlikte öldürüleceğini düşünen Nazım Hikmet, 50 yaşında olmasına rağmen kendisini asker yapmak isteyen devlete direnmiş ve SSCB’ye kaçmıştı.

muhammed ali

1967 yılında Vietnam Savaşı döneminde zorunlu askerliği reddeden dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali “Benim Vietnamlılarla ya da Viet Cong ile bir sorunum yok. Onlar hiçbir zaman derimin rengi nedeniyle bana hakaret etmedi” demişti. Muhammed Ali açıklamasının ardından tutuklandı, 4 yıl boyunca boks müsabakalarına katılmasına izin verilmedi.

Türkiye’de ordu yıllar içinde değişti, İslam düşmanlığı ve Türk-İslam senteziyle bezenmiş faşist bir yapı arasında gidip geldi. Ama her zaman değişmeyen en büyük özelliği ülkenin aydınlarına, ilericilerine ve işçi sınıfına düşman olmasıydı. NATO’nun, dolayısıyla ABD’nin emrinde olan bir ordudan başkasını beklemek de zaten abes olurdu. TSK, kurduğu ve beslediği karanlık yapılarla yıllar boyunca faili meçhul cinayetler işledi, toplu katliamlar yaptı, altyapısını kendi hazırladığı darbeler yaptı.

MİLİTARİST SİSTEMİN PİYONU OLMAYI REDDEDENLER

1980’lerin sonundan itibaren asker olmayı reddeden insanlar Türkiye’de de düşüncelerini açıkça ifade etmeye başladı. Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’in ilk vicdani ret ilanlarının ardından bugüne kadar yüzlerce kişi vicdani reddini ilan etti. Kimi uzun süre hapis yattı, kimi işkence gördü, kimi ise yıllarca yeraltında sivil ölümü yaşadı.

Askerin toplum üzerindeki gücüyle savaşacağını, ülkeye demokrasiyle yetinmeyip ‘ileri demokrasi’ getireceğini, işkenceye sıfır tölerans göstereceğini iddia eden AKP ilk başta vicdani retçilerin durumu için bir umut gibi gözükse de sonradan anlaşıldı ki AKP’nin askeri hegemonyayla değil, “kendisine karşı olan askeri hegemonya” ile sorunu vardı. Orduda kendisine tehdit olarak gördüğü unsurları safdışı bırakan AKP sivil-askeri yargı ikiliğini ortadan kaldırmak, ordunun geçmişteki katliamlarını ve cinayetlerini aydınlatmak, vicdani ret hakkını tanımak gibi konuların yakınına bile yaklaşmadı.

VİCDANİ RET OLMAYAN BİR ÜLKEDE DEMOKRASİ YOKTUR

Vicdani retçiler AKP döneminde de çok ağır işkenceler görmeye devam etti. Örneğin geçen yıl röportaj yaptığım vicdani retçi Necip Fazıl Kocaoğlu’nun çektiği işkence sadece askeri birliğinde sınırlı kalmamış, sivil hayatı da bir işkenceye dönmüştü. Askeri birliğe geri götürülme endişesiyle işe giremiyor, sokağa çıkamıyordu. Bu yıl hastalandığında tutuklanma ihtimali nedeniyle hastaneye gitmemek için günlerce direnmiş, evde acı çekmek zorunda kalmıştı. Necip Fazıl yaşadıklarını “Üstte şenlik yapılan bir geminin altında kırbaçlanan kürekçiler gibiyiz. Üsttekilerin hiç mi vicdanı yok?” sözleriyle anlatmıştı. Böylesine mağduriyetlere duyarsız kalabilen ender insanların hepsi Bakanlar Kurulu’nda toplanmış olmalı ki, Türkiye hâlâ eline silah almak istemeyen insanlara işkence etmeye devam ediyor.

AİHM 2011’deki Bayatyan kararı ile vicdani reddin reddedilemez bir hak olduğunu ilan etti. Bu karar, uluslararası anlaşmaların anayasadan üstün olduğunu belirten Anayasa’nın 90. maddesine göre Türkiye’de vicdani reddin bir hak olduğu anlamına geliyordu. Ancak Avrupa Konseyi Türkiye’yi yaptırım uygulamakla tehdit etmesine rağmen Erdoğan hükümeti bu kararları görmezden geldi.

15 vicdani ret 06

İtalyan sokak sanatçısı Blu, Campobasso kentindeki sanat eseri ile askerliği böyle eleştiriyor.

ASKERLİKTEN SOĞUTMAK İNSANLIĞIN GEREĞİ

Meşru olmayan iktidarlar, hegemonyalarını sürdürebilmek için kendini eleştirilere kapatmak, ‘kral çıplak’ diyenleri cezalandırmak zorundadır. Bu yüzden Türkiye’de askerliği eleştirmeyi yasaklayan çok sayıda yasa var. Ama bu yasalara karşı gelmek insan olmanın bir gerekliliği. Eskiden yasalarda “halkı askerlikten soğutmak” suçtu, şimdi hafifçe makyajlanmış. O zaman yeni yasanın ‘suç tanımı’ ile söyleyeyim. Askerlik hizmetini yapanları firara sevk ediyor, askerlik hizmetine katılacak olanları da bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik ve telkinde bulunuyorum: Bu ordu ne işçi sınıfının devrim için katılacağı ordu, ne Müslümanların dahil olup cihat edeceği ordu, ne milliyetçilerin daha üstün bir Türkiye için savaşacağı ordu, ne de Kürtlerin ulusal çıkarlarını savunacağı ordudur. Bu ordu yalnızca sermayenin çıkarlarına, ABD’nin politikalarına ve Türkiye’de iktidarın kendini yeniden üretmesine hizmet eden bir ordudur. Bu ordunun askeri olmayı reddedin!

TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİ: ASKERLİK YAPMAK DEĞİL ASKER OLMAK

TSK’nin amacı insanların ‘askerlik yapması’ değil, onların ‘asker olmasıydı’. Ülkeyi yönetenlerin, sermayenin çıkarları için savaşacak askerler sadece zorunlu askerlik süresince değil, sivil hayatları boyunca da birer asker olmalarıydı. ‘Türk milleti’, efendilerinin emrini sorgulamadan yerine getiren asker bir millet olmalıydı.

Ordunun toplum üzerindeki etkisini anlamak için yapılan araştırmaların gösterdiği ortak noktalar şunlar: Askerlik, erkekliği egemen ideolojinin arzusuna göre şekillendiren bir labaratuar görevi görüyor. Asker olan erkeklerin toplum içindeki davranışları da bu deneyimden etkileniyor. Yaratılan “güçlü, otoriter, agresif, ağlamayan, koruyucu, savaşçı erkek” mitinin karşısında toplumdaki kadınlık da “güçsüz, itaatkar, pasif, ağlayan, korumaya ihtiyacı olan” bir kadınlık olarak kurgulanıyor.

Bu toplumsal yapının etkilerine gelince: Toplum genelinde kadına karşı şiddeti önlemek için ‘öfke kontrolü yapamadıkları’ gerekçesiyle silahına el konulan 20 bin kişinin dörtte biri ya asker ya polis. Cinsel ilişkinin karşı tarafın üzerinde tahakküm kurma, cezalandırma anlayışı olarak kodlanmasının da etkisiyle TSK bünyesinde her yıl tecavüz skandalları patlak veriyor. Eşcinseller, transeksüeller hastalıklı olarak görülüyor, ötekileştiriliyor.

Ancak erkeğe biçilen bu rolü oynamak da kolay değil. Bu nedenle çok sayıda erkek psikolojik rahatsızlık yaşıyor, bunlar askerlikten sonra bile etkisini gösteriyor. Askerler arasında intihar etme oranı da toplumun geri kalanına göre 20 kat fazla.

MÜCADELEDE YENİ ADIM: VİCDANİ RET DERNEĞİ

Herhangi bir orduda veya silahlı örgütte yer almayı reddedenler, sadece inandığı değerler için savaşan bir orduda yer almak isteyenler, Anayasa’da belirtildiği şekilde sivil hizmet hakkından yararlanmak isteyenler, sivil hizmet de dahil olmak üzere tüm zorunlu hizmetleri reddedenler, kısaca TSK’de zorunlu bir şekilde yer almak istemeyen bütün insanlar olarak Vicdani Ret Derneği altında örgütleniyoruz.

Vicdani Ret Derneği, bugüne kadar farklı örgütler ve çatılar altında sürdürülen vicdani ret mücadelesini ortaklaştırmak ve büyütmek için önemli bir adım. Bu haftaiçi yaklaşık 100 kurucu üyeyle kuruluşu duyurulacak dernek Türkiye’deki tüm vicdani retçilerle dayanışma amacı taşıyor. Böylece önceki yıllarda gördüğümüz, bazı vicdani retçilerin seslerini duyuramaması, destek alamaması gibi durumların önüne geçilmesi hedefleniyor. Derneğin diğer hedefleri ise TSK bünyesinde yaşanan kötü muamele, hakaret, işkence, tecavüz, şüpheli ölüm gibi olayların üzerine giderek bunları araştırmak, zorunlu askerlik mağdurlarının seslerini duyurup suçluların cezalandırılması için kamuoyu baskısı yaratmak, bu gibi davalarda tarafsız olamayan askeri yargı sistemini sonlandırarak TSK bünyesinde gerçekleşen tüm suçların sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlamak.

Vicdani Ret Derneği’nin tüzel kişilik kazanması, Türkiye’de vicdani retçilere açılan davalar ve vicdani retçilerin AİHM’de açtığı davalara müdahil olma hakkı getireceği gibi retçilerin uluslararası alanda da seslerinin duyulmasını kolaylaştıracak.

PKK İLE BARIŞ SAVAŞIN SONU DEMEK DEĞİL

Hükümetin PKK ile barışma ihtimali her ne kadar Türkiye’de akan kanın durması olasılığını doğursa da Türkiye’yi bekleyen ciddi savaş tehlikeleri mevcut. Nasıl ki AKP’nin “işkenceye sıfır tölerans” döneminde cezaevlerinde vicdani retçiler başta olmak üzere çok sayıda insana işkence edildiyse, “komşularla sıfır sorun” döneminde de Türkiye komşularıyla savaşın eşiğine gelmiş durumda. Cumartesi Reyhanlı’da patlayan bomba, Suriye’de devam eden iç savaş ve AKP’nin Esad düşmanlığı, ABD’nin Suriye’de rejimi devirdikten sonra sıranın İran’a gelecek olması, Ermenistan ve Azerbaycan’ın karşılıklı silahlanma yarışına devam etmeleri kısa vadede Türkiye’yi içine çekebilecek çok sayıda çatışma olduğunu gösteriyor.

Öte yandan devletin açtığı sözleşmeli askerlik kadroları beklenilen ilgiyi görmedi. Yıllar süren iç savaştan bunalan halk, maaşlı asker olmak istemedi. Bu yüzden devlet bölgemizdeki olası çatışmaları göz önünde tutarak vicdani ret hakkını tanımamakta direnebilir. Bu yüzden vicdani ret mücadelesini güçlendirerek devam etmekten başka çaremiz yok.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Yazı içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s