Karanfilin dikeni de yok ki
ONUR EREM 23.06.2013
Önceki gün yüz binlerce insan Taksim Meydanı’na elinde karanfillerle gelmeye başladığında ben de oradaydım. Yalnızca Taksim Dayanışması temsilcileri ve sarı basın kartı sahipleri olarak valiliğin özel izniyle, normalde halka açık olması gereken Gezi Parkı’na karanfil bırakmak amacıyla girdiğimizde TD temsilcileri 15 Haziran’ndan sonra ilk defa gördükleri park için “Biz içeride 50 bin kişiyken daha temizdi. Polisler her yere çöp atmış, belediye parkı çamur kaplamış” diyorlardı.
Karanfilleri bıraktıktan sonra meydana döndüğümüzde ise halk şarkılar, marşlar söylüyor, karanfiller atıyordu. Katılımcıların büyük bir kısmı polisin saldırma ihtimalinin olmadığını düşünerek, yanında gaz maskesi vs. olmadan gelmişti. Nereden bilebilirlerdi halkın attığı karanfillere polisin biber gazı ve plastik mermiyle cevap vereceğini?
TRAFİK AKIŞI BU KADAR KUTSAL MI?
Önce o meşhur anonsu dinledik hep birlikte: “Halka açık alanı işgal ediyorsunuz! Trafik akışını engelliyorsunuz!”. Polisin karşısındakini halk olarak görmeyişine alıştık ama trafik akışının engellenmesinin ne önemi vardı? Sürücülerin ara sokaklardan kolaylıkla dolaşabileceği bir yerde, koca bir kitlenin metro çıkışı çevresindeki küçük adacığa sığmasa ne olurdu? Birkaç saat sonra zaten kendiliğinden dağılacak bir kitleyi ‘trafik için dağıtmaya’ gerek var mıydı? Bunca yaralıya, gözaltına, gaz/mermi işkencesine değdi mi? Ya da iktidarın anlayacağı dilde sorayım: Trafik akışı polis mühimmatına harcanan onbinlerce lira, çatışmanın çevreye verdiği hasar, ‘karanfili döven iktidar’ imajınızın oluşmasından daha mı önemliydi?
Bu soruları kendine sormayan yönetimin emriyle önce meydan boşaltıldı, sonra insanlar tekrardan doldurdu meydanı. Polis Sıraselviler ve İstiklal’de bekleyen onbinlerce kişinin üzerine sürekli TOMA’larla gitti. Şaşırtıcı olan, alıştığımız biber gazı bombardımanıyla karşılaşmamaktı. Neyse ki bu şaşkınlık kısa sürdü. Polis güçleri önce birer ikişer ateşlemeye başladı gaz silahlarını, ardından hep birlikte. Şikayet edenler yalnızca direnişçiler değildi. Esnaf da, Cumartesi gecesi arkadaşlarıyla içip dans etmeye çıkmış insanlar da öfkeyle bakıyordu karanfile gaz atan polislere.
‘BULDUĞUNA VUR’ EMRİ
Vahşetin dozu her geçen saat arttı. Restoran önündeki insanlara TOMA saldırısından barların içine gaz atmaya, 2 hafta önceki “gördüğüne yapıştır” emrini andıran şekilde “bulduğuna vur” emrinin verilmesine kadar yükseldi. Mahsur kalan engelli yurttaşlar, panik halinde kaçışan turistler sıradan bir hal almaya başladı. Kısaca, saatler boyunca halk kaçtı polis kovaladı. Polis çekildi, halk geri geldi. Bu döngüyü kıran şey, gece 00:15 gibi polisin tamamen meydana dönmesi oldu.
Polis çekilince kendini güvende hisseden halk tekrardan İstiklal’e çıkarak barikatlar kurdu, ateşler yaktı. Herkes bir müdahale beklerken polis neredeyse 1 saat boyunca İstiklal’e girmedi.
TKP binasının camından barikatları izlerken polisin yokluğu ilk defa huzur yerine endişe vermeye başladı. Bu kadar zaman neden gelmemişlerdi? Fırtına öncesi sessizlik mi yaşıyorduk?
FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK
Tam tekrar sokağa çıktığımda polis orantısız bir güç kullanarak tekrardan İstiklal’e girdi. 1 TOMA ve 50 polis ile dağıtabileceği insanların üstüne 3 TOMA ve yüzlerce polis ile geldi. Galatasaray, Tarlabaşı ve İstiklal civarında her gördüğü sokağı gaz sisiyle kapladı. Sokaklar önümü bile göremeyeceğim kadar çok gazla dolduğunda İmam Adnan Sokak’ta sığındığım bir otelin resepsiyonunda çalışanlar orantısız gazdan çıldırmak üzereydi. İçeride birkaç dakika bekledikten sonra aceleyle Tarlabaşı Bulvarı’na çıktığımda ise TRT’den Taksim’e doğru gelen polislerin her sokağa topluca biber gazı sıkışına şahit oldum, 1 dakika önce geçtiğim sokak da dahildi buna.
REVİRE GAZ ATMA RİTÜELİ
Taksim Meydanı üzerinden Sıraselviler’e geçerken her zamanki gibi MMO’nun alt katına kurulan reviri polisin unutmadığını, son dönemde her eylemde olduğu gibi gaz attığını öğrendim. Görüntü almak ve doktorlarla konuşmak için oraya gittiğimde bu sefer polisin hızını alamayarak camı da kırdığını gördüm. Atılan fişekler ise içeride, düştüğü yerde duruyordu. Gece boyunca 30’u gaz, geri kalanı plastik mermi ve darp şikayetiyle gelen 50’den fazla hastaya baktıklarını anlatan doktorlar polis saldırısının ardından reviri tahliye etmek zorunda kalmıştı.
POLİS YOKSA HUZUR VAR
Uzun bir günün ardından eve dönmeye karar verdiğimde İstiklal Caddesi’nde onlarca kişinin gözaltına alındığını öğrendim. Faşizmin kol gezdiği sokaklardan evime döndüğümde kendimi uzun süre sonra güvende hissettim. Artık Türkiye, yalnızca polisin olmadığı yerlerin güvenli sayıldığı bir ülke haline geldi. Şimdilik evlerimizde polis yok, peki ya yarın?