Sermaye talanı her yerde, direniş de!

‘Mega proje’ler için Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede gördüğümüz doğa talanı, bu sefer Meksika’da halkı isyan ettirdi. Xochicuautla yerlileri direniyor

MEK31.07.2015

Meksika’nın başkenti Meksiko yakınında yaşayan Xochicuautla yerlileri, yeni bir otoyol için atalarının kutsal ormanından geçecek otoyola karşı ayaklandı. “Barışçıl bir direniş yapmak istiyoruz” diyen köylülerin sık sık emniyet güçleri ve özel güvenliklerinin şiddetine maruz kalması bölgedeki gerilimi artıyor.

Uydu görüntülerinden net bir şekilde görülen orman katliamı, İstanbul'un kuzey ormanlarındaki orman katliamını andırıyor

Uydu görüntülerinden net bir şekilde görülen orman katliamı, İstanbul’un kuzey ormanlarındaki orman katliamını andırıyor

Türkiye’de 3. Köprü ve Yeşil Yol, Brezilya’da devasa barajlar gibi pek çok devlet onaylı doğa talanından tanıdık olduğumuz saheler yalnızca gelişmekte olan ülkelere özgü bir durum değil. Fransa gibi gelişmiş kapitalist bir ülke de son iki yıldır artan şekilde havaalanı ve baraj gibi projelerle doğasını rant için şirketlere kurban ediyor. Küresel kapitalizmin krize girdiği 2008 yılından beri güçlenen bu doğa talanı eğilimi o kadar güçlü ki, Fransa polisi bu barajın yapılmasını sağlayabilmek için ülkede onyıllardır ilk defa bir protestocu öldürmüştü.

Meksika’daki hikaye de, devletin başkent Meksiko’nun hemen güneybatısında kalan bu bölgeden yeni bir otoyol geçirme planıyla başlıyor. Yıllardır proje aşamasında olan bu otoyol, tıpkı Meksiko’nun güneydoğusuna yapmak istediği yeni büyük havaalanı gibi geçen yıl uygulamaya geçirilmek istendi. Ve tıpkı havaalanı için kutsal ormanlarının kesilmesine izin vermeyen yerliler gibi Xochicuautla yerlileri de direnişe geçti.

MEKSMEKSİKAÖnce yasal yolları kullanarak başladılar direnişlerine. Otoyol projesine karşı dava açtılar ve geçen yıl mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıkarmayı başardılar. Fakat yürütme durmadı. 2015 başlarından itibaren bölgede inşaata ve orman kesimine devam eden şirketlerle köylüler arasındaki gerilim arttı. Her seferinde kolluk ve özel güvenlik güçleri, inşaatı durdurmak isteyen köylüleri ormandan kovdu, her seferinde direniş büyüdü.

MEKSİArtık bu inşaata bir yasal kılıf uydurmak gerektiğine karar veren Meksika Başkanı Nieto tarafından, bir kararname ile ormanın mülkü köylülerden alındı ve kamulaştırıldı. Geçen ay verilen bu karar yerlileri iyice öfkelendirirken orman çevresindeki direniş büyüyor. Son olarak geçen hafta Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) de projesi sekiz yıl önce başlayan Toluca-Nuacalpan otoyoluna karşı direnen Xochicuautla halkına destek mesajı yayınladı. “Katil Enrique Pena Nieto tarafından verilen bu kamulaştırma kararı kabul edilemez” diyen EZLN, ormanın köylülerdeyken zaten kamuya ait olduğunu fakat kamulaştırmayla birlikte şirketlere verileceğine dikkat çekti. Zapatistalar açıklamalarında “Meksika’nın bu ölüm projesini uygulamaya geçirmesine izin vermeyeceğiz. Xochicuautla halkını bu mücadelelerinde yalnız bırakmayacağız” dedi.

Xochicuautla yerlilerinin uluslararası dayanışma çağrısının ardından gelen destek mesajlarının hükümet üzerinde yeterince baskı kurarak projeyi iptal ettirip ettiremeyeceği ise şimdilik meçhul.

Haber içinde yayınlandı | , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

‘Hayvan deneyleri yasağı göstermelik’

Sağlık Bakanlığı’nın geçen hafta yaptığı yönetmelik değişikliğindeki kazanımın çok küçük olduğunu söyleyen hayvan hakları savunucuları, bu değişikliğin deneyleri yasaklamadığını anlattı

hayvan28.07.2015 ONUR EREM @onurerem

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Kozmetik Yönetmeliği’nde geçen hafta Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan değişikler basına “hayvanlar üzerindeki testler yasaklandı” diye yansısa da hayvan hakları savunucuları bunun gerçeği yansıtmadığını, kazanımların çok küçük olduğunu söylüyor.

‘Türkiye deney taşeronu’

Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Burak Özgüner, yönetmelikle yalnızca daha önce denenmiş ve piyasaya sürülmüş kozmetik ürünlerinin hayvanlarda denenmesinin yasaklandığını, yeni ürünler için deney yapılmasının önünde bir engel olmadığını söylüyor. “Avrupa Birliği ülkelerinde bu konuda yüksek standartlar var, Türkiye’de yeterli yasal çerçeve ve denetim olmadığı için bu ülkelerden pek çok şirket deneylerini Türkiye’de yaptırıyor” diyen Özgüner, yeni yönetmelikle ürünlerin hayvanlar üzerinde denenip denenmediği bilgisinin etikette görünür olmak zorunda olduğunu, bundan başka da kazanım olmadığını ifade ediyor.

İnsan öldürenlere söylemek

Hayvan Hakları Federasyonu’ndan (HAYTAP) Betül Candan da bu değişikliğin göstermelik olduğunu söylüyor. “Hayvan deneylerine karşı tepkileri susturmak için böyle bir yasa çıkardılar” diyen Candan, yalnızca kozmetik sektöründe değil, özel hastanelerde ve ilaç sektöründe de deneylerin yasaklanması gerektiğini söylüyor: “Ama bu ülkede iktidar insanları öldürüyor. İnsanları öldürenlere ‘Hayvanları öldürmeyin’ demek çok komik olur.”

Haber içinde yayınlandı | , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Düşünce Suçları Müzesi’ni uluslararası bir ağa dönüştürmek istiyoruz

Şanar Yurdatapan, geçen yıl internet üzerinden açtıkları Düşünce Suçları Müzesi’ni uluslararası bir ağa dönüştürmek istediklerini söylüyor

yurdatapan

28.07.2015 ONUR EREM @onurerem

Düşünce Suçu(?!)na Karşı Girişim’in kurduğu Düşünce Suçları Müzesi’nin açılmasının üzerinden bir yıl geçti. Yıllar önce İzmir’de bir müze olarak kurulmaya çalışılan fakat çeşitli sebeplerle hayata geçirilemediği için geçen yıl internette, dusuncesuclarimuzesi.net adresinde kurulan müzenin kurucularından Şanar Yurdatapan ile müzenin kuruluşunu ve gelecekte yapmak istediklerini konuştuk:

>> Düşünce Suçları Müzesi nasıl bir fikirle kurulmuştu?

1995’te Yaşar Kemal, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandığında ifade özgürlüğünü kullandığı için başı belaya giren kişilerin yazılarının altına hep birlikte imzamızı atıp kendimizi savcılığa ihbar edelim dedik. Bu girişimle yayımladığımız ve yargılanan bir kitabımız oldu. Sonrasında yasaklanmış kitaplarla ilgili bir müze yapmak istedik. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de bu müzeye mekan sağlayacaktı. Fakat o dönemki yönetim Kürt meselesi de işin içine girdiği için yan çizdi. O dönemde İzmir’de bir avukat grubunun da benzer bir planı vardı. 1997’de İzmir’de, birisinin babasından kalma eski bir binada, müze açmanın formalitesi farklı olduğu için sergi olarak açıldı. Çok da güzel oldu. Açılışında polis engellemesin diye Türkiye-AB Karma Parlamentosu Başkanı’nı çağırmıştık.

Fakat daha sonra garip bir şey oldu, Kemalistlerden bir hücum geldi. Nazım Hikmet’in kitapları da var, Mızraklı İlmihal de var. Yasaklanmış kıyafet olarak sarık da var. İskipli Atıf Hoca’yı idam etmişler sarık giymeye devam ettiği için, şakası yok bu işin sonuçta. Ben laik bir görüşteyim diye bunu görmezden gelemezdim. Ama bu konuların etrafında çıkan tartışmalar nedeniyle oradaki arkadaşlarımız ikiye bölündü, müze devam ettirilemez hale geldi. Çok güzel malzemeler toplamıştık ama yalnızca 10 gün açık kalabildi.

>> Daha sonra bu müzeyi internete taşımaya nasıl karar verdiniz?

Müze açmak için devletten izin almak gerektiğini, bugün izin verse bile yarın iptal edebileceğini bu vesileyle görmüş oldum. Ayrıca sonraki yıllarda Kerinçsiz ve arkadaşlarının 6-7 Eylül ile ilgili bir sergiyi basıp etrafa zarar verdiklerini gördük. Bu da müzeyi fiziksel olarak kurmanın başka bir riskiydi. Pek çok kişinin yıllarca uğraşarak topladığı malzemeleri bir grup insanın mahvetmesi çok kötü olurdu.

Yıllar geçtikçe bu müzeyi internette kurma fikri çıktı. Erişimi engelleyebilirlerdi ama materyalimize zarar veremezlerdi.

İki yıl önce hazırlığına başladık. IFAX adlı uluslararası ifade özgürlüğü kuruluşundan kaynak bulduk ve siteyi yazdırmaya başladık. Sonra da sitenin içini kolektif çabayla bugünden geçmişe doğru doldurmaya başladık.

>> Site bir yıldır açık, ziyaretçi sayınız nasıl? Müzeye eklemeyi planladığınız yenilikler var mı?

Daha önceki projelerden öğrendiğim bir şey var: Ziyaretçi sayısına bakmamak. Çünkü o rakamlar insanı bir süre sonra yönlendirebiliyor. Sitede bir şey yaptığınızda ziyaretçi sayısı artınca bu sefer hep öyle şeyler yapmaya yöneliyorsunuz. Böyle bir şey olsun istemedik.

Sitemizi tamamen açık kaynak kodlu yaptık. İsteyen aynı kodları alıp hiçbir para ödemeden kendi müzesini yapabilir kendi görüntülerini kullanarak. Lübnan ve Batı Afrika’dan ilgi gösterenler oldu.

Hayalimiz pek çok ülkede aynı şekilde müzelerin olması, birinden tek tıkla diğerine geçebilmek. Örneğin bizim müzemizde Nazım Hikmet’in odasını gezerken odadaki bir resme tıklayarak Şili’deki insanların hazırladığı müzenin Pablo Neruda odasına geçilebilecek. Müzenin içinde bir mezarlık kısmı var, dünyanın farklı bölgelerinde ölmüş insanların mezarını bir arada görebiliyorsunuz. Hiçbir müzenin sunamayacağı bir imkanlar bunlar. Bu şekilde milyonlarca link kurulabilir, ortak dil İngilizce ile tüm müzeler gezilebilir.

>> Şu an müzeyle ilgilenen kaç çalışan var?

Düşünce Suçu(?!)na Karşı Girişim’in kendi ofisi var ve oradaki projeleri yürüten bir yapı, bir ekip var. Müze de bu yapının üstüne oturdu. Bu projelerde yer alan ekibin dışında müzeyle bilfiil ilgilenen üç kişi var. İkisi aynı zamanda sosyal medya işini de yapan ve evden çalışan insanlar. Üçüncüsü ise karikatürlerimizi çizen bir arkadaş. Gündeme göre müzede neredeyse her gün değişiklikler yapılıyor, ona göre karikatür çiziliyor. Örneğin utancımız bölümünde ifade özgürlüğüne karşı çıkan veya açıklama yapan insanlar, güncellik sırasına göre yer alıyor. En öne en güncel utancımızı koyuyoruz. Örneğin şu anda en güncel kişi Başbakan Davutoğlu. Ama bugün İstanbul Valisi Vasip Şahin, Barış Yürüyüşü’ne karşı yaptığı “Benim gösterdiğim yer dışında ve izin almadan yürüyüş yapamazsın” açıklamasıyla en öne geçecek.

Aynı kişi tekrar açıklama yaptığında yine sıranın başına gelecek, fakat bu sefer futbol takımlarının şampiyonluk sayısına verilen yıldızlar gibi yıldızlar olacak büstünün altında.

>> O zaman başbakan ve cumhurbaşkanının yıldızları kısa sürede ekranı kaplayabilir…

Evet öyle bir risk var. ABD bayrağındaki gibi yıldızları nereye sığdıracağız diye uğraşmamız gerekebilir!

Düşünce ve ifade özgürlüğünü hiç çekinmeden savunan insanlar da bu büstlerin karşısında yer alacak, gururumuz bölümünde. Bu bölümü yaratmaya da Havva Ana’yı gördüğümüzde karar verdik.

Söyleşi içinde yayınlandı | , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Savaş yangını

Bölgedeki ekolojistler orman yangınlarının Kürt halkına karşı yürütülen operasyonlarla birlikte arttığına dikkat çekerken HDP’li Ziya Pir yangının helikopterler tarafından çıkarıldığını ve konuyu meclise taşıyacağını söyledi

cudi_halk_yangin27.07.2015 ONUR EREM @onurerem

PKK’ye karşı operasyonların yoğunlaştığı bir dönemde Diyarbakır, Dersim ve Şırnak’ta günler süren orman yangınlarının çıkması dikkatleri bölgeye çekti. Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki yangının ardından bölgeye giden HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, yangının askeri helikopterlerden çıkarıldığını söylüyor: “Yangının olduğu bölgeye giderken üzerimizden 4 helikopter geçti. Helikopterin birinden atılan bir şeyin yere düştüğünü, düştüğü yerde yangın çıkardığını gördüm. Konuştuğumuz köylüler de yangınların helikopterlerden atılan maddelerle başladığını anlattı. Diğer milletvekili arkadaşlarımız da benzer şeyler gördüklerini söyledi”. Pir, bu gözlemlerini bölgedeki diğer vekillerle birlikte raporlaştırıp mecliste araştırma önergesi olarak verecek: “Genel Kurul’da hükümet yetkilileri bizim yüzümüze nasıl bakacak çok merak ediyorum”.

Hozat ve Lice’de aynı

Ziya Pir, yangınların çıkma şeklinin de bu gözlemlerine uygun olduğunu, bir noktadan yayılan bir yangın değil farklı farklı noktalarda küçük öbeklerle yangının başladığını anlatıyor. Üstelik yalnızca Lice’den değil, Dersim’in Hozat ilçesinden de aynı gözlem geliyor. “Hozat’ta yangınlar öbekler halinde çıkıyor. Bir öbek söndürülüyor, sonraki gün o noktadan uzak başka bir yerde başka bir öbek yanıyor. Hozat Belediye Başkanı yangına müdahale ederken bu öbeklerde top kalıntıları durdu” diyor Dersim Ekoloji Meclisi’nden Özen Meral Uç. Bugün de Dersim’in Çığı köyünde askeri mühimmat patlaması nedeniyle bir yangın çıktığını anlatan Uç “90’larda da Dersim’de çok yangın çıkıyordu. Ne zaman olaylar yükselse benzer şeyler görüyoruz. Bu coğrafyada tarih tekerrürden ibaret olmuş.”

Akademik çalışma olmuştu

O coğrafyanın yakın tarihinde siyasi nedenlerle orman yakmalar olduğunu akademisyenler de doğruluyor. Beş araştırmacının bir araya gelerek yazdığı “Türkiye’nin Kürdistan bölgesinde bir kontrgerilla stratejisi olarak çevre yıkımı” adlı makalede “1991 ve 94 yılları arasında Tunceli’deki yangınlar üzerine yaptığımız araştırmada uydu görüntülerini kullanarak görgü tanıklarının anlattıkları yangınları doğruladık. Bu yangınlar rastgele bir şekilde çıkmış yangınlar değil, savaş ortamını dönüştürmek için Türk ordusu tarafından bilinçli bir şekilde uygulanan stratejinin parçasıydı” ifadeleri yer alıyor.

Halkın 90’larda çok büyük acılar, göçler ve katliamlar yaşadığını, şimdi de o dönemlere dönmekten endişe ettiğini anlatan Meral Uç, “Dersim Ekoloji Meclisi olarak biz bu süreçte karşımıza doğa tahribatlarının çıkacağını biliyoruz. Dersim’de yangınların artması bizi şaşırtmayacak” diyor.

90’ların karanlık günleri

Ziya Pir, Lice’de toplam 12 köye ateş sıçradığını, bir kısmında evlerin yandığını tespit ettiklerini söylüyor: “Bu bir rövanştır. Neyin rövanşıdır? Seçim yenilgisinin mi, iktidar kuramamanın mı, başkan olamamanın mı bilmiyoruz. Batıda diğer sol gruplara ve Alevilere, burada da Kürtlere yönelik saldırılar var. Bütün bunlar 90’ların karanlık günlerine dönüştür. Küçük hesaplarla bir halkı topyekün cezalandırma duygusu ancak kabile devletlerinde olabilir”.

HDP Şırnak Vekili Faysal Sarıyıldız da 20-30 yıldır süren çatışmalarda bölgenin doğasına çok büyük zarar verdiğini söylüyor. “Doğaya dönük tahribatlar ve yıkımlar en büyük vandallıktır, insan canı almaktan daha barbarcadır” diyen Sarıyıldız, savaşlarda tarafların birbirlerinin coğrafyalarındaki doğaya bilinçli olarak zarar verdiğini anlatırken “Ama doğa insanlığın ortak varlığıdır. Hiçbir halka, partiye ait değildir, tüm insanlığındır. Bu yüzden doğaya zarar verenler tüm insanlığa zarar verir” diyor. Türkiye’nin batısında orman yangınlarına gelişmiş aletlerle müdahale edilirken doğusunda halkın kendi bölgesindeki yangınları söndürmesinin bile engellendiğini vurgulayan Sarıyıldız, iki hafta önce Cudi Dağı’ndaki yangına dair şunları söylüyor: “Bölgedeki bir köylüden duyduğumuz, askerlerin ‘Bu dağlarda tek bir silahlı adam kalmayıncaya kadar burayı yakacağız’ dediği. Oradaki doğayı bir halkın, mücadele eden bir kesimin barınma alanı olarak görüp yok etmek gerektiğini düşünüyorlar. İnsansızlaştırdıkları bölgeleri de yeraltı kaynaklarını çıkaran şirketlere veriyorlar. Buna karşı halk doğasına sahip çıkarak mücadele etmeli. Tüm dünua bölge doğasının devlet eliyle yakıldığını görüyor”.

‘Siz de bir ucundan tutun’

Dersim’den Özen Meral Uç, bölge dışında yaşayan insanların da mücadeleye destek verebileceğini söylüyor: “Burada mermer ocaklarından HES’lere kadar çok ciddi mücadeleler veriyoruz. Bölge dışındaki insanlar da buraya gelip direnişe katılabilir, kendi bölgelerinde kamuoyunu bilgilendirebilir, insanlara anlatabilir. Son dönemde bazı insanlar yalnızca sosyal medyada paylaşımlar yaparak kendini tatmin ediyor. Öyle olmayın, siz de mücadelenin içinde yer alıp bir ucundan tutun”.

Haber içinde yayınlandı | , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

İtiraz sonuç verdi, WordPress açıldı

Gölbaşı Sulh Ceza Hakimliği’nin popüler blog sitesi WordPress’e erişimi engellemesine yapılan itirazdan bir gün sonra site tekrar erişime açıldı. Ancak siteyi erişime açan mahkeme değil, süreç hukuka uygun işlemiyor

30.07.2015

Ankara Gölbaşı Sulh Ceza Hakimliği’nin geçen hafta aralarında sendika.org ve DİHA da olmak üzere pek çok haber sitesiyle birlikte erişimi engellediği kararına akademisyenler Kerem Altıparmak ve Yaman Akdeniz ile BirGün muhabiri Onur Erem itiraz etti.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) 96 farklı siteye erişimi engellemesi kararının Gölbaşı Sulh Ceza Hakimliği tarafından 25 Temmuz’da kabul edilmesine itiraz edilirken, başvuruda WordPress ve Blogspot sitelerinin kullandığı IP adreslerinin engellenmesinin yalnızca istenen sitelere değil, pek çok bloğa erişimi engellemek anlamına geldiği mahkemeye açıklandı.

29 Temmuz’da verilen dilekçede bu uygulamanın ifade özgürlüğü, bilgi edinme hakkı ve haber verme hakkının ihlali anlamına geldiği ifade edilirken Anayasa Mahkemesi’nin Youtube yasağına karşı verdiği karara ve AİHM kararlarına atıfta bulunuldu.

Mahkeme kararı yok

İtirazın ardından 30 Haziran’da engellenen WordPress ve Blogspot’un IP adresleri tekrardan erişime açıldı. Fakat bu açılma mahkemenin herhangi bir kararı olmadan gerçekleşti. Durumu BirGün’e değerlendiren Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yaman Akdeniz şunları söyledi: “Wordpress’in kapatılmasına verilen tepkiyle TİB yanlış bir iş yaptığını anladı. Erişim engeli talebi geldiğinde TİB idari tedbir kararıyla erişimi engelleyip mahkemeye başvurmuş, mahkeme de engellenmesi yönünde karar vermişti. Bu noktadan sonra erişim engelini kaldırma yetkisi olan mahkemedir. Ancak mahkemenin bu yönde bir kararı olmadan erişim tekrardan açıldı”.

Bu durumun sansürün çok kolay olduğunu ancak sansürü kaldırmanın daha uğraşlığı olduğunu gösterdiğini söyleyen Akdeniz, bu tür sansürlerin gelecekte gerçekleşmeye devam etmemesi için uğraştıklarını anlattı.

Vikipedi’nin bir sayfası açıldı

Öte yandan Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başka bir başvuru sonucu 7 Haziran Genel Seçimi öncesi YSK’nin tedbir kararıyla erişimi engellediği 90 sayfaya erişim tekrar açıldı. Seçimlere dair haber sitelerinden haberler ve Vikipedi’deki 2015 Genel Seçimleri Anketleri sayfasının da dahil olduğu 90 sayfanın açılmasını yorumlayan Akdeniz “Bu sayfalar hakkında tedbir kararı verilmişti. Ama tedbir kararı süreli olmalı, 7 Haziran’da oy kullanım süresinin bitmesiyle sonlanmalıydı. Tedbir kararını süresiz verdikleri için biz başvuru yapana kadar kaldırılmadı” dedi.

Haber içinde yayınlandı | , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın