UMAC1: Batı Demokrasisinin İfade Özgürlüğüyle Savaşı: Ses silahı, acı ışını ve sessiz gardiyan
ONUR EREM/BirGün 26 Şubat 2012
Oakland’da limanı işgal eden işçiler
Kaliforniya’daki Oakland şehri yoksulluk ve işsizliğin kol gezdiği bir yer. 2010 verilerine göre nüfusun yüzde 17’si, çocukların da dörtte biri yeterli beslenemiyor. Yüzde 8 ise açlık sınırının da altında mutlak yoksullukta yaşıyor. Şehrin çoğunluğunu oluşturan siyahîler arasında işsizlik yüzde 20’den fazla.
Böyle bir şehri yönetirken size harcamak için 675 bin dolar (yaklaşık bir milyon TL) verilse bunu nasıl kullanırdınız? Yoksul halka ücretsiz barınma imkânı, gıda yardımı veya sebze bahçesi vererek? 2010 Haziranında Oakland Belediyesi bunlardan çok farklı bir karar aldı ve halkın vergilerini kullanarak 300X model bir Uzun Menzilli Akustik Cihaz (UMAC) ses silahı satın aldı.
‘Liberal’ Oakland Belediyesi’nin, milyonlarca dolar açık veren şehir bütçesinin acıklı halini, işten çıkarmaları, sosyal kesintileri ve halkın yoksulluğunu dikkate almadan bu harcamayı yapmasının nedeni ise 2009 yılında bir siyahînin trende polis tarafından vurulması sonucu açılan davada polisin beraat etmesinin ardından halkın ayaklanması korkusuydu.
KURŞUNSUZ SİLAH UMAC
UMAC, ‘savunma’ sanayisinin son on yılda geliştirdiği kurşunsuz silahlardan biri. UMAC ve benzeri cihazlar ses dalgalarını belli bir bölgeye odaklayarak insanların dayanamayacağı yükseklikte ses çıkartma prensibiyle çalışıyor. ‘Öldürmeyen silah’ olarak lanse edilse de belli koşullar altında ölümlere yol açabilen UMAC’lar kulak zarına kalıcı zararlar verebilir veya zarı tamamen parçalayabilir. Odyologlara göre 130-140 desibel arası sesler kulakta anında hasar bırakırken, 145-151 desibel arası ise kulakta anında kalıcı hasar bırakıyor. 143 desibel ses üreten bu silaha maruz kalan insanlarda yan etki olarak baş ağrısı ve baş dönmesi görülüyor.
SİLAH DEĞİL İLETİŞİM ARACI!
2009 sonbaharında American Technology Corporation adlı şirket UMAC’ların birer silah olarak değil ‘kitle iletişim aracı’ olarak patentleşmesini sağladı. ABD’nin 1989’daki Tiananmen Meydanı katliamından beri silah ambargosu uyguladığı Çin de patent oyunu sayesinde bu silahlardan satın almayı başardı. Çünkü patente göre bu bir silah değil, iletişim aracıydı!
UMAC’ın ABD’deki en ünlü kullanımlarından biri 2009’da Pittsburgh’daki G-20 toplantılarında gerçekleşti. Bu protestolarda kulağında kalıcı hasar oluşan Missouri Üniversitesi İngilizce profesörü Karen Piper’ın açtığı dava halen devam ediyor. Eski teknolojiye sahip ve daha az ses çıkartan bu cihazın kullanımdaki hali şuradan izlenebilir:
İsrail’de polisin protestoculara karşı kullandığı UMAC’lar geçen yıl başlayan küresel işgal hareketlerinde New York ve Boston gibi şehirlerde protestoculara karşı sıkça kullanıldı. İşgalcilere iletişim için megafon kullanmayı bile yasaklayan polis, kendi ‘iletişim’ silahını işgalcilere karşı kullanmaktan çekinmedi. ABD, Irak’ta bu silahı aktif olarak kullanırken kendi ülkesinde de Katrina kasırgasında zarar gören halkın protesto eylemlerinde kullandı.
Geçtiğimiz 5 yıl içinde ise Britanya, Gürcistan, Tayland, Polonya, Honduras, Japonya gibi birçok ülke protestocuları bu ses dalgalarıyla dağıtmayı başardı. Kanada hükümeti 2010 yılında Toronto’daki G-20 protestocularına karşı UMAC kullanmak istediyse de Kanada Sivil Özgürlükler Birliği’nin açtığı dava sonucu devlet bu silahı kullanamadı.
EN KÂRLI İCATLARDAN
İşgal eylemcilerine karşı kullanılmasıyla beraber UMAC üreten şirketlerin hisseleri NASDAQ borsasında yüzde 20’ye yakın oranlarda yükseldi. Böylece UMAC’lar son yılların en kârlı silah yatırımlarından biri haline geldi.
UMAC’lar vergilerle finanse edilen ama kârını kendisine saklayan özel şirketler tarafından geliştirilen tek mermisiz silah değil. BBC’nin beş yıl önce yayınladığı bir haber mikrodalgayla çalışan bir silahı anlatıyor:
“ABD ordusu kalabalık eylemci gruplarını dağıtmakta kullanacağı son teknolojiyi tanıttı. ‘Aktif İnkâr Sistemi’ adlı verilen bu silah gözle görülmeyen yüksek enerji dalgası yayarak, maruz kalan insanların derilerinde yanma hissi oluşturuyor. Silahın ‘tamamen zararsız’ olduğunu söyleyen askeri yetkili Theodore Barna’ya göre bu silahın çok geniş kullanım alanları olacak. 500 metre uzaklıktan bile etkili olan bu silah çalıştığında silahın menzilindeki herkes cildinde bir anda 50 derecelik bir sıcaklık hissetmeye başlıyor. Silahı üzerinde denemeye gönüllü olan bir Reuters muhabiri silahın etkisinin sıcak bir ocağa el sokmaya benzediğini söylüyor: ‘Tek düşünebildiğim şey oradan kurtulmaktı’.”
MİKRODALGA VE SESSİZ GARDİYAN
Britanya’lı muhabir Michael Hanlon’ın anlattığı başka bir silah ise vücuda acı sinyalleri yolluyor: “Sessiz Gardiyan adı verilen bu silah bir aracın üstünde taşınan plazma TV boyutundaki bir alet. Bütün sinir uçlarını uyaran bu aleti denediğimde daha önce hiç hissetmediğim kadar acı hissettim. Yapılan testlerde en ağır eğitimlerden geçen askerler bile bu silah karşısında çaresiz kalıyorlar. Britanya elektrik şoku veren taser’lardan sonra bu silahı da kullanıma sokarak Amerikanlaşma yolunda tehlikeli bir adım atıyor”
Dahası bu tarz cihazlar ‘iletişim aracı’ statüsüne sahip oldukları için özel sektör tarafından da alınabiliyor. ‘Sessiz Gardiyan’ için şimdiden özel sektörden alıcılar çıkmış bile. Geçen yıl yazın ortasında 40 derece sıcaklıkta eylem yapan işçilerinin üstüne ısı lambalarını açan Hyatt Regency gibi şirketler bu tarz silahlara ilgi gösterebilirler.
KİTLESEL EYLEMLER TARİH OLABİLİR
17 ve 18. yüzyıllarda ABD, Fransa ve Britanya’da gerçekleşen devrimler Batı dünyasında bugünkü toplumsal hakların, yasaların, demokrasinin ve ifade özgürlüğünün oluşmasını sağladı. Geniş kitleler halinde ayaklanan halklar sayesinde yaşanan bu gelişmeler, UMAC ve benzeri teknolojiler yüzünden bir daha asla yaşanmayabilir. Batı demokrasilerinde Ortadoğu ve diğer coğrafyalarda sık sık gördüğümüz kanlı baskı araçları kullanılmasa da gizli ve derin baskı yöntemleri tehlikeli bir şekilde artıyor. Halkla ilişkiler, propaganda, medya sahipliği, eğitim müfredatları ve benzer ‘yumuşak’ formlarda karşımıza çıkan kitle yönetimi, Edward Herman ve Noam Chomsky’nin tasvir ettiği kitlesel rıza üretiminin canlı örnekleri. Artık çoğu ülkede ‘serbest kürsü’ ve ifade özgürlüğü alanları şehir dışına taşınıyor. Böylece eylemcilerin ifadelerinin kitlelere hitap etmesi engelleniyor. Ancak bununla da yetinmeyen hükümetler gözetim kameraları ve UMAC tarzı silahlarla yurttaşlarını tam kontrol altında tutmayı hedefliyor. Bu teknolojilerle polisin göstericilere biber gazı veya copla müdahale etmesine gerek kalmazken dayak görüntüsü oluşmadığı için ‘demokratik ülke’ imajına da zarar gelmiyor.