Baltimore neden yanıyor?

02.05.2015 Kevin Powell* Çeviri: Onur Erem

Ben varoşlardan geliyorum. Hayatımın ilk 13 yılı Jersey City’nin en kötü varoşlarında geçti. Bu mahallelere gelirseniz bizim ne kadar hoşgörülü ve makul insanlar olduğumuzu görürsünüz: Para, kaynak veya herhangi bir kamu hizmeti olmadan, dökülmekte olan okullara rağmen dayanışma içinde yaşarız. Tacizci polisler, rüşvetçi siyasetçiler ve hilekar din adamlarına rağmen imkansızlıklar içinde imkanlar yaratırız. Çok çalışır, çok partiler, çok güler, çok içeriz. Buna karşı iktidar ise varoşları tecrit eder, buradaki sorunları diğer insanlar için duyulmaz ve görülmez kılar.

Benim bütün dünyam içinde yaşadığımız blokun etrafındaki 5-6 bloktan oluşuyordu. Uzun yolculuklara yalnızca kent merkezine gideceğimiz zaman çıkar, diğer siyah ve Latin anneler ve çocuklarıyla birlikte kent merkezinde yoksulluk maaşlarımızı çeker, gıda karnelerimizle manavlardan meyve sebze alırdık. Şanslıysak, bu özel günün hatırına fast food restoranlarından menü bile alabilirdik.

15 yaşımdayken bir çocukla herhangi bir silah kullanmadan kavga ederken, gelen polis tarafından feci şekilde dövülmüştüm. Derisi beyaz olan diğer çocuk ise polis tarafından nazikçe otobüse götürülmüştü. Bu eşitsizliğe itiraz ettiğimde ise polis tüm gücüyle yüzümün ortasına bir yumruk çakmıştı. O günden sonra, çocukluğumuzdan beri bize öğretilen “polis arkadaşınızdır” sözüne inanamadım.

Polis Baltimore eylemleri sırasında barışçıl bir eylemcinin yüzüne yakın mesafeden biber spreyi sıkarak gözaltına alırken

Yoksul olduğum için üniversiteye yalnızca aldığım burs sayesinde gidebildim. Yıllar sonra ABD’nin tüm eyaletlerindeki varoşları gezdiğimde, her yerde aynı sorunların olduğunu gördüm. Terk edilmiş, yanmış binalar, mobilya kiralama dükkanları, çok sayıda kilise, hapishaneleri andıran okullar, cam kırıkları ve uyuşturucu-kullanılmış prezervatif ikilisiyle dolu çocuk parkları… Bütün varoşların görüntüleri birbirine benziyor.

Bugün ABD’nin ilk siyah başkanı görevde olsa da ülkede siyahları avlama sezonu açılmış gibi bir hava var. 100 yıl önce siyah ABD’lilerin linç edildiğini, ağaçlarda sallandırıldıklarını, beyazların ise bunu eğlenceyle izlediğini görebilirdiniz. Aradan geçen 100 yılda Hollywood ve medya eliyle ırkçılık başka bir hal aldı. 24 saat boyunca televizyonlar sansasyon yaratmak için ırkçı bir perspektifle yayın yapıyor. Yüz yılın ardından linç fotoğraflarının yerini polisin, arkasından beş-on el ateş ederek öldürdüğü siyahların videoları aldı.

Kendini dünyanın en muazzam demokrasisi ilan eden ülkede polisler her yerde, gün ortasında, kameralar kayıttayken siyahları vuruyor. Birkaç istisna haricinde hiçbir polise ceza verilmiyor. Her seferinde aynı filmi görüyoruz: Beyaz olmayan bir insan polis tarafından öldürülür, polis yeterli soruşturmayı yapmadan hemen suçu vurulan kişiye atar, vuran polisler maaşlarının bile kesilmediği ‘idari izin’e çıkarılır. Medya ise kişinin öldürülmesini meşrulaştırmak için kamuoyu yaratmakla meşguldür. Düzenlenen eylem ve yürüyüşlerin karşısına askeri teçhizatlı polisler getirilince gerilim artar, provokatör sivil polisler ortaya çıkar, halk gözaltına alınır. Sonunda medya dikkati cinayetten “vandal, çapulcu ve yağmacıların şiddeti”ne yönlendirir. Gücü elinde bulunduran beyazlar siyahlara ‘sakin ve barışçıl’ olmalarını söylerken aynısını asla polise söylemez. Ülkedeki tüm varoşları bir saatli bombaya çeviren baskı, marjinalleştirme, çevreleme ve görülmez kılmanın da dahil olduğu feci koşullar hakkında da hiçbir söz söylemezler. Bu insanlar, “değerli” vakitlerini yoksullarla hiçbir zaman geçirmemişlerdir. Eğer varoşlardan değilseniz, varoşlarda zaman geçirmemişseniz varoşları anlayamazsınız.

Onları anlamayan büyük STK’ler, büyük konuşmacılar, büyük dini liderler olay yerine ve TV ekranlarına getirilir. Görevleri tabandaki insanların enerjisini kontrol ve muhafaza edip başka bir alana yönlendirmektir. Ama tabandaki insanlar onlara itibar etmez. Arkadaşlarını öldüren polislerin cezalandırılmayacağını bilirler, adalet sistemine güvenmek onlar için çılgınlıktır. Travmalarını, acılarını ve öfkelerini gidermeye dair hiçbir adım atılmamasına rağmen sakin kalmalarının telkin edilmesinin çılgınlık olduğunu bilirler. Haklarında hiçbir fikri olmadan kendilerini analiz eden yorumcuları duymanın, orta sınıf bir hayat yaşayıp iktidarın dilini kullanan siyahların sokaktaki halkı kınadığını duymanın, sözde ilerici insanlardan bu cinayetlere dair tek bir söz bile duymamanın ve medyanın yalnızca bir toplumsal patlama olduğunda ilgi göstermesinin çılgınlık olduğunu bilirler.

Bu insanlar kendi içlerine doğru, kendi topluluklarına doğru patlıyorlar. Varoşlarının dışındaki kitlelere kendilerini duyurabilmek istiyorlar ama mevcut iktidar ilişkileri bunu engelliyor. Bu yüzden öfkelerini, kendi mahallelerini yakarak gösteriyorlar. Onları anlayabiliyorum, çünkü ben onlarım, onlar da ben. Kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar önüne gelen her şeyi yıkabilir. Yaşamına değer verilmediğini, ikinci sınıf yurttaş olarak görüldüğünü hisseden insanların tepkisi daha şiddetli olur. Bizler, acı içinde bir yaşama mahkum olmaktan ve her an herhangi biri tarafından öldürülebilecek birer hedef olmaktan bıktık. İsyanlar birer çağrıdır. İnsanlığımızı görüp bir plan, vizyon, çözüm ve adalet için birilerinin adım atmasına yönelik birer çağrı.

b3Bu insanları kınamak, kendimizi kınamaktır. Yakın tarihte beyazların pek çok spor olayından sonra ABD kentlerini yaktığı olaylar gerçekleşmişken Baltimore’da beyaz olmayan insanlar isyan ettiği için bunu ‘yağma’ olarak tanımlamak ırkçılıktır. Eğer bir ülkede beyazlar ortalığı yaktığında hiçbir şey olmuyor, siyahlar isyan ettiğinde olağanüstü hal ilan edilip Ulusal Muhafızlar bölgeye geliyorsa orada demokrasi yoktur.

Siyahların hayatı, diğer tüm hayatlar gibi önemlidir. Ben barışa, aşka ve şiddetsizliğe derinden inanırım. Tek insan ırkı olarak bir arada kardeşçe ve uygarca yaşamamız gerektiğini düşünürüm. Fakat adalete de inanırım, tüm insanlar için. Ve ABD’de son yıllarda yaşananların adalet ve eşitlikle hiçbir alakası olmadığını da bilirim. Bugün beyazlar polis tarafından böyle avlanıyor olsa nasıl tepki gösterilirdi sizce?

Geroge Zimmerman (2012’de siyah genç Trayvon Martin’i vuran polis, Ç.N.) Florida’da zengin beyazların oturduğu bir sitede beyaz genci öldürseydi, beyazlar çocuklarına küçük yaştan itibaren kendilerini polisten nasıl koruyabileceklerini öğretmek zorunda kalsaydı, annanesinin kanepesinde uyurken ev baskınında polis tarafından vurulan 7 yaşındaki Aiyana Stanley siyah değil beyaz olsaydı neler olurdu? Ülke polis cinayetlerine karşı ayağa kalkardı.

Bugün Baltimore yanıyor çünkü Amerika’nın yüreği ırkçılık, nefret ve şiddet ateşiyle yanıyor. Baltimore yanıyor çünkü pek çoğumuz durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyoruz, olağandışı olağanlaşırken hissizleşmişiz. Baltimore yanıyor çünkü çok azımız ABD’nin en kırılgan ve en çok kuşatmaya alınmış topluluklarına dair tutarlı birer politik, ekonomik ve kültürel strateji geliştirmek için uğraşıyoruz. Onları öldürürcesine polise boğmak çözüm değil. Onları hapislere tıkmak çözüm değil. Ve açıkça, onları yoksaymak çözüm değil.

* Yazar ve aktivist

Kaynak: huff.to/1za3PHB

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Çeviri içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s