Askerlikten soğutmamız suç olarak tanımlanamaz

Vicdani retçi Avukat Mehmet Ali Başaran, internet sitesine soruşturma başlatılan "Askere gitmeyin" kitabı hakkında konuşurken.

Vicdani retçi Avukat Mehmet Ali Başaran, internet sitesine soruşturma başlatılan “Askere gitmeyin” kitabı hakkında konuşurken.

Vicdani Retçiler Günü kapsamında bir basın toplantısı düzenleyen Vicdani Ret Derneği üyeleri, retçilere yöneltilen halkı askerlikten soğutma soruşturmaları ve GBT uygulamasının kendilerini sindiremeyeceğini söyledi

16.05.2015 ONUR EREM @onurerem

Vicdani Ret Derneği, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü kapsamında dün İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyerek yaşadıkları hak ihlallerini ve son dönemde artan ‘halkı askerlikten soğutma’ suçlamalarını anlattı.

Uluslararası Af Örgütü’nde düzenlenen etkinlikte UAÖ temsilcisi Ece Milli tüm dünyada vicdani ret hakkının tanınmasını ve Türkiye’de de seçimler öncesinde siyasi partilerin bu hakkı anayasaya eklemesi için bir kampanya başlattığını anlattı: “Bizim için vicdani retçilere ceza vermek düşünce mahkumu yaratmaktır. TCK’nın 318. maddesindeki halkı askerlikten soğutma suçlaması uluslararası anlaşmalarla uyumsuzdur, kaldırılmalıdır”.

Vicdani Ret Derneği (VR-DER) üyesi Ercan Aktaş ise “Biz vicdani retçiler olarak 1990’lardan itibaren halkı askerlikten soğutma suçlamalarıyla boğuşuyoruz. İnsan hakları etkinliklerindeki konuşmalara, gazetecilerin köşe yazılarına ve haberlerine soruşturma başlatıldı. Sadece bu maddeden 21 yılla yargılanarak yurtdışına kaçmak zorunda kalan gazeteciler oldu. Ama bizler halkı askerlikten soğutmaya devam ediyoruz, bu bir suç olamaz” dedi.

‘Bir Müslüman olarak rahatsızım’

Vicdani retçi Mehmet Ali Başaran da 2014 yılı başında yayınlanan Askere Gitmeyin kitabının internet sitesine Genelkurmay Başkanlığı’nın şikayeti üzerine geçen ay açılan ‘halkı askerlikten soğutma’ soruşturmasını anlattı. Kamuoyunda tepkiyi azaltmak için kitap yerine kitabın internet sitesine soruşturma açıldığını anlatan Başaran, “Bu kitabı bir sivil itaatsizlik eylemi olarak ortaya çıkardık. Ben bir Müslüman olarak iktidarın Müslümanları temsil ettiğini iddia ederek Müslümanları manipüle etmesinden rahatsızım. Eğer samimi olsalar bu soruşturma kitaba yazan 380 kişiye açılması gereken soruşturma yalnızca bana açılmazdı. Ama biz en başından itibaren bu olası sonuçları göze aldık. Sivil itaatsizliğin ‘Kırmızı Kitap’a girmesi ile birlikte bu soruşturmadan ceza alacağımı düşünüyorum. Bizi terör örgütü kapsamına bile alabilirler” dedi.

VR-DER avukatı Davut Erkan ise İnan Mayıs Aru’ya geçen ay açılan halkı askerlikten soğutma soruşturmasını hatırlattı. “Aru, hakkında tutulan ‘yoklama kaçağı’ tutanağını vicdani reddin bir hak olduğunu ve askere gitmeyeceğini yazarak imzaladı. Tutanağı internetten paylaştığında ise hakkında soruşturma başladı” diyen Erkan, kendisinin de ‘Her Türk bebek doğar’ sloganı attığı için yargılandığını söyledi.

Dernek üyesi ve eski eşbaşkanı Oğuz Sönmez, 2009 ve 2012’de yapılan yasal değişikliklerin ardından vicdani retçilerin GBT uygulaması ile yurt genelinde aramasına başlandığını, bu uygulamanın mağduriyet yarattığını söyledi: “Biz buna karşı ‘Hiç kimse zorla asker yapılamaz’ diye bir kampanya başlattık 2013’te. Yoldaki bir polis çevirmesinde, kaldığı otelde, yurtdışına çıkarken yakalanıp 24 saat içinde sizi askerlik şubesine teslim etmek zorunda, mesai saatleri dışında ise sizi serbest bırakmak zorunda. 15 gün içinde askere gitmediğiniz durumda hakkınızda dava açılıp para cezası kesilebilir. Fakat bu da AİHM veya AYM’den dönecektir”.

‘Sömürü ilişkilerini reddediyorum’

Vicdani Ret Derneği ve Uluslararası Af Örgütü üyesi Mehmet Lütfü Özdemir kendisinin de, Bursa Kitap Fuarı’nda kaldığı otelde sabah 5’te polisler tarafından uyandırıldığını anlattı. “Vicdani reddimi açıkladıktan sonra devlet denen aygıt pek çok yerde karşıma çıktı. Ama bu baskıya göğüs geriyorum. Çünkü devrimci bir anarşistim” diyen Özdemir zorunlu askerliğin de dahil olduğu tüm sömürü ilişkilerini reddettiğini söyledi.

20150516_162233

Basın toplantısının ardından vicdani retçiler Galatasaray Meydanı’na giderek toplu vicdani ret açıklamasında bulundu. Anarşist Gençlik ve Lise Anarşist Faaliyet üyelerinin de katıldığı açıklamada vicdani ret ilan edenler ve açıklamaları şöyle:

Ben Özgür Taylan Sarıçayır, 31 Mayıs 1996 yılında İstanbul’da doğdum. Hatırlamıyorum o zamanları ama bana direkt mavi giydirmişler, sen erkeksin demişler, buralarda ya erkek ya da kız doğulurmuş, bana sormamışlar başka ihtimal yokmuş. mavi bir tane de kimlik vermişler türk ve müslüman olmuşum bu ülkede öyleymiş devlet öyle istemiş bana hiç sormamışlar. Oyuncaklar verdiler büyüdükçe elime, erkekler silahlarla oynar dediler, bizim için oyundu, resmi rakamlara göre ise her yıl en az üç yüz bin çocuk gerçekten savaşıyormuş.. Bin km doğumda çocuklar oyun oynamazlarmış askerden kaçarlarmış. Onların köyleri yakılırmış sonradan öğrendim. Ben şanslıydım galiba İstanbul da doğduğum için. Ama bana da her şey çocukluktaki kadar basit olmadı. Nedenini bilmeden bir okula başlatıldım. Çünkü çocuklar okula gidermiş. Neden diye sorduğumda ise büyük insan olmak için dediler. Sonradan öğrendim ki büyük insanlar başkalarını ezmeden büyük olamazmış. 14 yıldır okula gidiyorum yeni yeni farkediyorum insanlık hapsolunmuş durumda. Sistem işine yaramayan insanları hep bir yerlere hapsetmiş. Tımarhanelere okullara cezaevlerine ve de kışlalara. Okumalıymışım iyi okullar bitirmeliymişim sonra askere gitmeliymişim. Erkekler askere gidermiş. Okula neden gittiğimi bilmiyordum askere neden gidiceğimi de bilmiyordum. Ama artık farkındayım. Okula gitmeliyim ki sistemin herhangi bir kısmında kalifiye köle olarak sisteme canımı vermeliydim. Askere de gitmeliydim çünkü bu sistemi korumak için birileri canını vermeliymiş Gerçekten can mı veriliyor yoksa can mı alınıyor? Sonradan farkettim, sistem içine alarak canını alamadıklarının yada karşısında olanların da canını alırmış. Kapitalizm ve devlet her yanımı sarmış durumda. Bunların normal olan şeylermiş gibi gösterip bize dayatmakta. Ben sistemin istediğini her yapmak istemediğimde karşımda bana yol gösteren dik kaşları buldum. Farkettim ki burada emir çok tek özgürlüğün kralını seçmekte. Bana dayatılanları istemediğimi her haykırdığımda, devlete kapitalizme her karşı çıkışımda her isyanımda sokağa çıktım. Sokakta ise onların koruyucusu miltirazmin sert tokatıyla ile karşılaştım. Jop, tazyikli su ciğerlerim dışarı çıkıncaya kadar gaz kelepçe işkence gözaltı. Ama galiba ben gene biraz şanslıydım. berkin elvan gibi 14 yaşımda başımdan gaz kapsülüyle vurulmadım ceylan önkol gibi 13 yaşımda havan topuyla vurulup bedenim paramparça olmadı, uğur kaymaz gibi 12 yaşımda 13 kurşunla minicik bedenim taranmadı. Zafer işareti yaptım diye nihat kazanhan gibi polisler kafamdan vurmadı. Roboskide yitirdiğimiz 34 canımız gibi TSK üstüme bombalar yağdırmadı. Bugüne kadar kürdistanda yüzlerce köy yakıldı 6binden fazla köy boşaltıldı. Onbinlercemiz öldürüldü. 17bin500 kişiye ne olduğu hala bilinmiyor. Dünyadaki savaşlarda şimdiye kadar adını anamadığımız milyonlarca çocuk öldürüldü. Resmi rakamlara göre 3 milyar 360 milyon insan öldürülmüş. Ve binlercemizi öldürmek için dünyada silah sanayine yılda 1 trilyon dolar yatırım yapılıyor. Sermayenin zengileşebilmesi içinse somalar Ermeneklerde torunlar inşaatta biz katlediliyoruz. Her yıl on binlerce canımızı işçi katliamlarına veriyoruz. Sisteme parayı biz kazandırıyor, sanayilerinde silahları biz yapıyoruz sitemde bizi o silahlarla zorla birbirimizi öldürttürüyor. Sistem direkt öldürmezse de çocuk yaştan beri zihinlerimize tecavüz ederek onu korumak zorundaymışız gibi baskılayıp dolaylı yoldan öldürüyor. Başta kader ortakkaya özgecan aslan olmak üzere adını hatırlayamadığımız binlerce kadın bu ataerkil sistem yüzünden katledilmekte. Gene bu durumun karşısında duranlar ise birkaç gün önce bahadır grammeşin gibi nuh köklü gibi eli sopalı bıçaklı palalı kendini sistemin koruyucusu zanneden faşistlerce katledilmekte. Tebrik edelim her tarafımız örülmüştür… Ben 1915ler Trakyalar ağrılar zilanlar dersimler 6-7 eylüller çorumlar maraşlar Sivaslar gaziler Roboskiler 17.500 ler daha hatırlayamadığımız nice katliamlar olmasın diye asla militarizmin silahını tutmıyacağımı, Zonguldaklar somalar ermenekler ve daha nice işçi kıyımları olmasın diye kapitalizmin kölelik sisteminin bir parçası olmıyacağımı, erkeklikse her ay 50 kadının ölmesi birdaha özgecan aslanlar kader ortakkayalar ferinazlar ölmesin nevin yıldırımlar olmasın diye istediğiniz gibi ataerkil ve erkek olmıycağımı, bunların hepsinin baş mimarı ve düzenleyicisi olduğunu bildiğim devletin hiçbir kademesinde kalem tutmayacığımı söylüyor, vicdani ve total reddimi açıklıyorum.

20150516_162526Ben Burak Çiçek Eli kanlı liderlerin heykellerinin ve onların omuzlarında bir arma olarak taşıdıkları sembolleri dalgalandıran bayrakların gölgesinde, ölüm ve katliam haberlerinin sakince izlendiği oturma odalarında, yapılmayan ödevlerin bir bedeli olarak dayak yediğimiz okullarda, üç kuruş için erken yaşta çalışmak zorunda kaldığımız iş yerlerinde, öğretmenlerin, müdürlerin,patronların, polislerin, babaların, annelerin, akrabaların,, heykellerin, büstlerin, otoriter bakışları altında ezilmiş bir neslin parçasıyım ben de. Bir Anarşist olarak çocukluğumuzdan itibaren kendi otoritesini, terörünü bizim gözümüzde meşru kılıp bizim de bunların bir parçası olmamız için bizi yozlaştırmak isteyen devletlerin silahlarını tutmayı, üniformalarını giymeyi, bayraklarının altında marş söylemeyi, emir komuta zincirinin bir parçası olmayı, devletlerin katliamlarla çizdiği sınırların bekçiliğini yapmayı ve tüm bunların propagandasını yaşantımda yaşatmayı, hayatımızın her yerine girmiş militarizmi özgür bir yaşama olan inancımla reddediyorum.

Ben Okan Özduman, Amed’de doğmuş orada yaşamış biri olarak devletin militarist baskısına yıllarca Kürdistan topraklarında maruz kaldım. Çocukluğumun geçtiği Amed sokaklarında F-16 sesleri duymak silah sesleri duymak oynadığın topun panzerin altında ezilmesi gibi durumlar artık sıradan hale gelmişti. Çünkü militarizm her an her dakika insan öldürmeyi bombalamayı imha ve inkar etmeyi kısacası katletmeyi sürdürüyordu. Devlet, her geçen gün birbirinden yeni silahları üretirken ve kullanırken dünyayı git gide daha da yaşanılmaz hale getiriyor ve yaşamlarımızı çalıyor. Dünyayı katleden, her geçen gün daha da yaşanılmaz hale getiren devletlere karşı, onların dünyasını tersine çevirmek için özgür bir yaşama olan inancımla reddediyorum.

Ben Aylin Sal. 20 yaşında Kürt bir kadın olarak vicdani reddimi açıklıyorum. Kadının varoluşunu, yaşamını, kimliğini yok sayan ve bunu meşrulaştıran militarizm sadece savaş demek değildir. Savaş dışında da şiddet, hiyerarşi, cinsiyet ayrımcılığı, itaat günlük yaşamın bütününde mevcuttur. Özellikle savaş süreçlerinde askerlikle erkeği hedef almış gibi görünse de bunun görünmeyen diğer bir yüzünde kadınlar vardır. Cinsiyetçi politikalardan, militarist söylemlerden beslenen algılarla kadınlar ailede, okulda, evde, sokakta, hayatın her alanında erkek egemen sistem ve onu var eden yasalar tarafından yok sayılıyor, tacize tecavüze maruz kalıyor, iktidarlar tarafından hapsediliyor. Anarşist bir kadın olarak; erkeğin orduya, kadının da erkeğe köle olduğu bu ataerkil militarist anlayışı ve bunun bir yaşam biçimi olarak dayatılmasını, özgür yaşama olan tüm inancımla reddediyorum.

Ben Zeynel Çuhadar; Devletlerin yaşamını tektipleştirmeye, hizaya sokmaya, egemenliği altına almaya, katliamlarına ortak etmeye çalıştığı bireylerden yalnızca biriyim. Nefes almaya başladığım günden bu güne, kanlı gözlerini üzerimden çekmeyen, kendine meşruiyet zemini yarattığı her an yaşamıma ve yaşam alanlarıma saldıran iktidarlara isyan eden anarşist bir bireyim. Devleti, en küçük kalıntısına dek yeryüzünden silmek, kökünü kazımak için mücadele verdiğim yaşantımda, militarizme ve onun itaat kültürüne yer yok. Ezilenlerin özgürlük mücadelesinde her zaman ezilenlerin safında yer alan devrimci anarşist, anti-militarist bir birey olarak devletlerin ordularında özne olmayı reddediyor, özgür bir yaşama olan inancımla vicdani reddimi açıklıyorum.

Ben Baran Yıldırım Devrimci Anarşist bir bireyim. Aynı zamanda sanayide çalışan bir çırak. Ben militalizmi sadece askerlikte değil aynı zamanda ustamın enseme attıgı şaplaktada gördüm. itaat etmedigimde, doğru bildigimi savundugumda sırtıma yedigim levyede. Bu güne kadar militalizmi hayatımın her alanında yaşayan ben, bunun en somutlanmış hali olan askerliği ve militalizmi reddediyorum. Silah tutan her asker elindeki silahları o topraktaki halkları devletlerin ve kapitalizmin çıkarında katletti. Ben yapılan bu katliamlara ortak olmayacağım, göz yummayacagım, silah tutmayacagım, asker olmayacagım. Vicdani reddimdir.

Dilara Yaman

Militarizm sadece kışlalarda değil, stajda, okulda, evde, sokakta yaşamımızın her alanında. Okul üniformalarından "rahat-hazır ol"lara hepimiz tektipleştirilip, geleceğin askerleri olarak yetiştiriliyoruz. Militarizm evde babanın kuralları, stajda patronun emirleri olarak çıkıyor karşımıza. Sürekli maruz kaldığımız militarizm hayatlarımızı çalıyor. Devlet Kürdistan da ve coğrafyanın dört bir yanında çıkarları uğruna kardeşlerimizi terörist ilan ediyor, bombalıyor, katlediyor. Ben Dilara YAMAN devrimci anarşist bir kürt kadını olarak; yaşamımızın her alanına sızmış militarizmi, devleti, her türlü baskı ve otorite aracını reddediyorum. Devrime ve mücadeleme olan inancimla vicdani reddimi açıklıyorum.

Sarp Can Bilgili

Doğduğumuzda hastanede 11 haneli rakamlardan oluşan etiketleri bileğimize takarak, çocukken pamuk şekerciden aldığımız boncuklu tabancayla, oyun oynayacağımız yaşta bayrak töreninde hizalandığımızda girdi hayatımıza militarizm.

Her sabah sıraya dizilerek, kışlaya gider gibi kıyafet kontrolüyle girdiğimiz okullarda, öğretmenlerin itaat arzusu, müdürün sorgulanmayan otoritesi, emir komuta zinciri, hiyerarşiyle çıktı militarizm karşımıza.

Ders kitaplarındaki resimlerden öğretmenlerin öğretmenlerin ve bizden yaşça büyüklerin tavırlarından, söylemlerinden, tanınan ayrıcalık ve güçten; önce “erk” sonra “erkek” olmayı eğitti okul. Bu sefer ataerki olarak çıktı karşımıza militarizm.

Beden eğitimi derslerinde rahat hazır ol emirleriyle, milli tarih derslerinde katlettikleri halkları övüne övüne anlatarak, coğrafya dersinde kanla sulanmış mayın tarlalarındı çaldıkları yaşamları jiletli tellerle birbirinden koparılan köyleri anlatarak eğdiler, eğittiler bizi militarizme.

Sonra öldürecek bizi militarizm kışlada kalekollarda havan toplarıyla G3 mermileriyle tank ateşi altında öldürecek militarizm annelerimiz parçalara ayrılmış bedenlerimizi eteklerine toplarken devletin katliam olduğunu gören bir genç daha intihara sürükleyecek kendini nöbet klübesinde. Kürdistanda kendi yarattığı çetelerle katletmeye çalışacak halkları. Evde, okulda, sokakta asker olmayı. Ceylan’ı Uğur’u Berkin’i Nihat’ı katletmeyi emredecek bize militarizm.

Sınırları, duvarları yaratan devletin, militarizmin bir parçası olmayı kardeşlerimi katletmeyi reddediyorum.

Ben Sarp Can Bilgili Liseli bir Devrimci Anarşist olarak vicdani reddimi açıklıyorum.

Devrim Varol

Zulüm ve katliamla kurulmuş devlet Kan ve kemikle örülmüş duvarları Ve keskin sınırları vardır Uğruna ölmemizi istedikleri sınırları “Kadın” gibi korunması gereken toprakları

Asker nedir, nasıl olmalıdır? Andımızla nasıl işkence yapılır? Bir toprak parçası için neden ölünür? Savaşları kim çıkarır? Savaşları kim çıkarır biliriz Biz kadınlar İyi biliriz savaşın kanlı yüzünü Postallar bedenlerinizi çiğnerken Benliğimizi işgal ederken askerler, biliriz.

Biz kadınlar Topla tüfekte olmayan savaşları biliriz Benliğimizi yok etmeye çalışanlara karşı bir savaş. Savaşın araçları hep değişir Coğrafyalar çağlar değişir Savaşın kanlı eli hep boğazımızdadır

Yüzyılların isyanını taşıyoruz yüreğimizde Sahip olduğumuz her şeyi çalanlara kardeşlerimizi öldürenlere. Kazanlarda yakanlara Toprağa gömüp taşlayanlara Güzelliğimizi kara bir çarşafa Yada 36 bedene hapsedenlere Ağzımızı bağlayanlara, dilimizi yasaklayanlara Postallarıyla bedenimizi çiğneyip Benliğimizi parçalayanlara inat İsyanı örgütlüyoruz!

Ellerimle geleceği dokuyorum, yaşamı yaratıyorum Ez jinim, ez jiyanim Baharın renklerini, isyanı yeşertiyorum Zılgıtlarımla, dokuduklarımla haykırıyorum Biz iktidarsızlar var oldukça İsyan dalga dalga yayılacak yeryüzüne Asıl bahar iktidarlar yok olduğunda gelecek

Ben Devrim Seyma Varol, devrimci anarşist bit kadın olarak devletsiz, iktidarsız, savaşsız bir dünya için

Vicdani reddimdir.

Varlığım tüm devletlerin yok oluşuna armağan olsun.

İlker Coşkun

Ben İlker Coşkun

Vicdani ve Total rettimdir .

Ben devletlerin ,sınırların ulusların ve katliamların olmadığı bir dünya için örgütlü mücadele eden devrimci anarşist bir birey olarak ,devletin ve militarizmin yaşamları nasıl katlettiğine yıllarca tanık oldum .

Şimdi ise bana askere gideceksin diyorlar . Yani Berkini ,Alexisisi , Somayı , 301 canı unut diyorlar .Ben ne unutacağım ne de affedeceğim ! Devletin bana dayattığı askere gitmeyecek kardeş kanı dökmeyeceğim.

Meltem Çuhadar

Ben Meltem Çuhadar.16 yaşında anarşist ve anti-militarist bir kadınım.Doğduğum andan itibaren militarizmle karşılaşıyorum.Çocukken erkek arkadaşlarımın ellerindeki oyuncak silahlarla, bayramlarda bayramlık diye giydirilen asker kıyafetleriyle tanıştım militarizmle.Şimdi de okulda her gün tek tip kıyafetlerle sıra olup 8 saat boyunca tıkıllı kalacağım sınıflara sokuluyorum.Bu sınıflarda devletin kanlı savaşlarının anlatıldığı tarih dersleriyle eğitiliyorum.Devlet bizleri bu şekilde itaat edecek askerler haline getirmeye çalışıyor. Ben ise ölmeyi, öldürmeyi, emretmeyi ve iktidarlara itaat etmeyi reddediyorum.Vicdani reddimdir.

Yakup Abbaszade

Mən Yaqub Abbaszadə

Doğumumdan etibarən militarizmle tanış olmam uzun sürmədi . Əvvəl silahlarla oynadığım oyunlarda sonra isə məktəbdə göstərdi mənə yüzünü.Sabah girdiyim sıradan , oxuduğum süni and dan və oturduğum sıralarda tanıdım mən militarizmi .Artıq əsgərə getməm lazımdı.Vatan borcuymuş.Gitmezsem olmazmış…..öldürmek mi vətən borcu! … Yoxsa qardaş qanı tökmək mi ? vicdanım əl vermir qan tökməyə , qətl bir torpaq parçası uğruna .Ne əsgərə gedəcəyəm nə qan dökeceğim..Devrimci anarxist fərd olaraq vicdanı rettimi bəyan edirem .

Ben Melisa Eskizerci,

19 yaşında devrimci anarşist bir kadınım.

Asimilasyon politikalarını sürdüren T.C. devletinin Malatya’dan Maraş’a katlettiği bir Aleviyim.

Emir komuta zincirinde işleyen , ilk önce itaat etmeyi öğreten okullarda bir öğrenciyim.

Erkek egemenliğinin sürdüğü topraklarda, yaşamı gölgede bırakılan bir kadınım.

Devletin kurduğu mülkiyetlere, silahlar aracılığıyla sınırlar çizdiği yeryüzünde ülkelere sıkıştırılmış bir insanım.

Özgürüğüm için;

baskısız, otoritesiz katliamsız bir hayat için;

sınırların olmadığı bir dünya için

Militarizmi reddediyor

Vicdani reddimi açıklıyorum.

Hayatlarımız çalınmadan hayallerimiz buluşmalı.

Devletlerin korku politikaları dâhilinde tutsak edilerek yaşamı çalınan yoldaşım Umut Fırat Süvarioğulları ile dayanışma içerisinde vicdani/total reddimi açıklıyorum.

Ben Hüseyin Civan. Devletler, onlara biat etmeyen, baskıya-zulme-şiddete karşı direnen, mücadele eden herkesi, bugüne kadar gözaltında kaybetti, katletti, duvarlar ardına hapsederek yıldırmak istedi. İktidarlar, kendi çıkarları uğruna çıkardığı her savaşta halkları yerinden yurdundan etti; ezilenleri katletti.

Ben, devrimci anarşist bir birey olarak, iktidarların kendi çıkarları uğruna çıkardıkları her savaşta, ezilenlerin katledilmesini reddediyorum. İrademin gasp edilerek, inanmadığım bir iktidarın boyunduruğuna hapsedilmesini; orduların nice sayısız kardeşimin yaşamını gasp etmesini reddediyorum.

Anarşist yoldaş Durruti’nin İberya’da anarşist devrim mücadelesini verirken kral ordusunda savaşmayı reddederken söylediği “kral ve faşist rejim, kendi ordusunda beni yok saysın!” sözleri gibi, ben de diyorum ki “TC ordusu beni ordusunda yok saysın!”

Dünyanın birçok yerinde, 1936 Devrimi’nde İberya’da, 1920lerde Mahnovist Ukrayna’da, Filistin’de, Chiapas’ta Kürdistan’da, özgürlük mücadelesi verenler iktidarlar tarafından katledilirken, iktidarlar tarafından katledilen tüm ezilenler için vicdani ve total reddimi açıklıyorum.

Ben ilyas seyrek.

Üzerinde yaşadığımız topraklarda özellikle son yüzyılda T.C devletinin Türkleştirme politikaları ile Kürtlere, Alevilere ve Ermenilere asimilasyon, soykırım ve katliam politikaları uygulandı. Devletler çıkar çatışmalarında ve egemenlik mücadelelerindeyken milyonlarca insanı ölmeye ve öldürmeye zorladı. Parası olanlar ölmekten ve öldürülmekten muaf tutulurken yaşamını yitirenler ise hep fakirler oldu. Ayrıca militarizm savaşların olmadığı zamanlarda da kışlalarda intihar adında kendini gösterdi. Devletlerin üzerine kurulduğu ataerki ve militarizm ise günümüz dünyasında, okulda, sokakta, TV ve tüm medya araçlarında kendine geniş yer buldu. Ben iste tüm bu katliam ve politikalardan dolayı, yaşamın her anına sızmakta olan militarizmi ve devleti devrimci anarşist bir birey olarak özgür yaşama duyduğum tüm inançla reddiyor, vicdani reddimi açıklıyorum.

Emre Yılmazoğlu

Ben Emre Yılmazoğlu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne göre 70 küsur milyon tane 11 haneli sayıdan biriyim. Oysa ben o sayıdan çok daha fazlasıyım, devlet bilmez. Örneğin; devlet bilmez benim en sevdiğim rengi, çiçeği, içimden en sık söylediğim şiiri, yıldızlara baktığım akşamlar neler düşündüğümü… Devlet birçok şeyi bildiğini sanır ama aslında bu konuda çok yanılır. Devlet herkesin Talim ve Terbiye Kurulu onaylı kitaplarla yetinebileceğini, daha fazla prim kazanmak ve daha “yüksek” bir pozisyona sahip olmak uğruna bir azınlığın mal varlığını arttırmayı normal karşılayacağını, mutsuzluk kaynağı olarak telefonun internet paketinin bitmesi, beş yıldır arabayı yenileyememek, şu mahalleden kurtulup eli-yüzü düzgün bir sitede kiraya çıkamamak, bankada kredi notunu yükseltememek ya da bunlara benzeyen “sorun”lar tanımlayacağını düşünür. Sıkıştırılmış ve standartlaştırılmış koşullarda insan olmak işte bu kadar kolaydır. Çünkü yaşadığın sürece daha fazla şeye sahip olmalısındır. Sahip olduklarını korumak için de öldürmeyi öğrenmen…

Sistem bize her yerde ölümü gösterirken bunu normalleştirir ve der ki “Şehit olarak ölmek öylesine ölmekten daha iyidir.” Ama ben Şehit Emre Yılmazoğlu adlı bir vapur olmak istemiyorum. Bununla birlikte öldürmeyi öğrenmek de istemiyorum. Birileri bana bir şey öğretmek istiyorsa salça ve turşu yapmayı, mızıka çalmayı, kazak örmeyi öğretsin. Hepi topu bir yaşamım var ve ben katil olmak istemiyorum.

Ben Emre Yılmazoğlu. Şu ya da bu düşünceyle bir canlıyı öldürmeyi reddediyorum ve bunu tüm canlı kardeşlerime ilan ediyorum.

Raser Işıkalan

ez Raser Işıkalan ez anarşisteki ji erdnigariya kürdistané me. 16 salime. Ez hevalen xwe ku bi deste hézén

dewleté hatin kuştın tû caran ji birnakım. ez mirovén ku di komkûjiya roboskiyéda hatin qetilkirin jibirnakım.

jibo berjimendiya dewleté û karderan, mirov kuştıné û bıçekbuné bırıkava reddıkım.

Ben Raser Işıkalan Kürdistan coğrafyasında yaşayan bir anarşistim. Yaşım 16. Ben kürdistanda devletin kolluk kuvvetlerinin öldürdüğü yaşıtlarımı asla unutmayacağım. roboski katliamında ölen insanları unutmayacağım. Devletlerin ve patronların çıkarları uğruna insan öldürmeyi ve silahlanmayı İNADINA REDDEDİYORUM.

Cem İleri

slav jı wera ; ez Cem İLERİ ez anarşîstekî ji erdnîgarîya Kurdistané me û bawer dıkım hemu dewlet kujarın , dewleta kujar û artêşa wi ya kujar di erdnîgarîya ku ez têda dıjim xwîşk û bırayên mın qetılkır. Ez, komkujiya

Roboskî’yê, komkujiya Dersîmê , komkujiya Zeylanê, komkujiya Helepçê, u bi hezaran komkujiyen ku min nejmartiye ji bir nakim.

hemu dewlet bi zore bırayênme dışinın leşkerîyê , fermanan dıdın u dıbén huné iteat bikin. dıbén wxişk u bırayén xwa bıkujın. cihanéda çıqas mirovén hésir hebın sîtemé ser wan bıkın , jıbona çenge erd qetılkırıné dıde nişan , ez hevi dikim ku dewleté kujar tevé artêşa xwaye kujar tınebın, mirov bi hevra şer nekın, hevdu qetılnekın, cihan cihek xweştir be. jı bo wi yekiji terre tûrre dewleté derxıstiye ya leşkeriya pêwisti u tevé tıştén weqevî red dıkım …awe ji tinım ser zıman ku, wijdana mın jı dilfirehe…

merhaba ; ben cem İLERİ kürdistan coğrafyasında yaşayan bir anarşist olarak tüm devletlerin katil olduklarına inanan bir bireyim , benim yaşadığım coğrafyada katil devletin katil orduları kardeşlerimi katletti ; roboski katliamından tut dersim katliamına , zeylan katliamından tut halepçe katliamına kadar daha ismini sayamadığım kadar çok , bir sürü katliam bunların hiç birini asla unutmayacağım …

devletler kardeşlerimizi zorla askere gönderir , emirler verip itaat etmelerini söyler kendi kardeşlerini öldürmeyi yani birlikte yaşadığımız bu dünyadaki mazlum insanlara zulüm etmeyi , bir avuç toprak ve kendi çıkarı için katletmeyi öğretir ;ben ise bu dünyanın katil devlet ve devletin katil ordularıyla değil , insanların birbirleriyle savaşmadan , birbirlerini katletmeden daha güzel olacağına inanıyorum ve bunun için devletlerin yapmış olduğu saçma sapan z(s)orunlu askerlik ve benzeri tüm kurumları red ediyor …. vicdanımın rahat olduğunu dile getiriyorum ….

Enise Dilek Aktaş

Ben Enise Dilek Aktaş. Doğadaki tüm canlılara saldıran militarist sistemi reddediyorum. Bir birey ve kadın olarak benliğimi yok etmeye çalışan,bu sistemin bir parçası olmayı reddediyorum. İnsanları türlü sebeplerle sistemin dişlisi haline getirilmesini reddediyorum. Doğal canlı genetiği ile oynanmasını reddediyorum.

Özellikle İnsan genetiği ile oynanarak vicdan ve adalet duygularının yok edilmesini reddediyorum. 40 yıldır süren bu kirli savaşın, Kürdistan’da sürdürülen katliamları ,imha politikasını,militarist sistemin devamını sağlayan tüm araçlarını reddediyorum.

Bir kadın ve anne olarak toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden yaratılmaya çalışılan kadın rolünü reddediyorum. Dünyadaki tüm canlılar ve insan türünün doğal yaşama gereçleri ile donatılmasını istiyorum.

Çocukların dünyayı eğlenceli bir yer olarak görmesini istiyorum. İnsanların,hayvanların ve doğanın öldürülmediği bir dünya istiyorum.

Annelerin ağlamadığı, ailelerin parçalanmadığı etnik kökeninden dolayı kimsenin öldürülmediği bir dünya istiyorum.

Halkı askerlikten ve sistemin tüm araçlarından soğutmak için Vicdani Reddimi açıklıyorum.

About onurerem

journalist @ birgün newspaper. twitter.com/onurerem
Bu yazı Haber içinde yayınlandı ve , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın