27 HAZİRAN 2013
Hükümetin tamamen kontrol edemediği her şeye öfke duyduğunu söyleyen Doç. Dr. Erkan Saka, sosyal medya yasası tartışmalarına dair AKP’nin ifade özgürlüğü karnesini hatırlatıyor: Eğer bir yasa hazırlarlarsa kesinlikle kısıtlayıcı olacak
Türkiye basın ve ifade özgürlüğünde gerilemeye devam ederken sosyal medya insanların ülkedeki toplumsal olaylar hakkında bilgi alabildiği en önemli mecra haline geldi. Hükümetin Avrupa Birliği’nden uzaklaşıp Şangay İşbirliği Örgütü’ne yaklaşma açıklamasının insan hakları alanında etkisini gösterdiği bir dönemde tartışılmaya başlayan ‘sosyal medya yasası’, hükümetin internetle mücadelesi, dijital aktivizm ve sosyal medyayı kullanmayan insanların toplumsal hareketlerin neresinde olacağını Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde dijital medya üzerine de dersler veren Doç. Dr. Erkan Saka ile konuştuk:
> YouTube’un en popüler site olduğu bir dönemde onu yıllarca kapalı tutan hükümet bugün de Erdoğan’ın ‘başa bela’ dediği twitter’ı kapatmayı düşünebilir mi?
Düşünebilir tabii ki. Eminim bunu konuşmuşlardır, lafı geçmiştir. Ama YouTube’dan sonra hükümet epey bir prestij kaybına uğradı. Bugün ‘Biz dik dururuz, istediğimizi yaparız’ deseler bile çok daha büyük bir kriz yaşamadıkça twitter’ı kapatacaklarını sanmıyorum.
Dahası YouTube engelliyken nasıl girdiysek, yine twitter’a da girecek yollar bulurduk. Zaten twitter dışında başka mecralar da var halkın kullanabileceği, eylemlerin en yoğun olduğu günlerdeki yarım saatlik twitter kesintisinde insanlar hemen alternatifleri konuşmaya başladılar.
> AKP’nin internet ile ilginç bir geçmişi var. YouTube yasağı döneminde insanların YouTube’a erişmek için kullandığı siteler AKP seçim reklamı vermiş, Tayyip Erdoğan ‘Ben giriyorum, siz de girin’ demişti. AKP-internet ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP’nin ilk döneminde, internet bu kadar yaygınlaşmamışken AKP interneti en çok kullanan partiydi. İnternete özel bir düşmanlıkları yoktu, her mecra gibi bunu da kullanmak istiyorlardı. Sonradan Erdoğan’ın sert söylemleri oldu ama bir yandan kendileri de kullanıyorlar. AK Gençlik sosyal medya eğitimi veriyor açıkça, trending topic kampanyaları başlatıyorlar.
AKP’nin internetle ilişkisinde en dikkat çeken nokta, sosyal medyayı kontrol edememelerinden gelen rahatsızlık. Medyayı tamamen kontrol altına aldılar hatta bakanlardan biri “Medya iyi bir sınav verdi” dedi. Sosyal medyayı kontrol altına almak istiyorlar ama bu çok zor. Bu yüzden sosyal medyaya epey bir laf edecekler gibi geliyor.
‘TEK YARATICILIKLARI KOMPLO TEORİLERİ’
AKP kendi sosyal medya kullanıcılarını yetiştirmeye çalışıyor ama sosyal medyanın bir doğası var, ruhu var. Hem bireysel hem kolektif olan, her şeyin örgütlü olarak ilerlemediği bir yer. Örneğin AK Gençlik bir trending topic çalışması yapabiliyor ama gelen yanıtlara, karşıt kampanyalara aynı yaratıcılıkta cevap veremiyorlar. Bu süreçte de AKP’lilerin en yaratıcı olduğu şey komplo teorisi üretmekti. Çok yoğun, acayip komplo teorileri döndü ve insanlar buna inanmaya hazırdı. AKP şu anki politikalarıyla sosyal medyanın doğasına uygun değil, o yüzden sosyal medya savaşını kaybetmeye mahkumlar. Sosyal medyayı kısıtlama isteği de kaybetmeye mahkum olmalarından kaynaklanıyor.
> Çin ve İran gibi ülkelerde internet üzerinde büyük kısıtlamalar var. Sizce Türkiye’de de bu ülkelerdeki gibi aşırı kısıtlı internet modeline geçilebilir mi?
Hükümet tamamen kontrol edemediği her şeye karşı bir tepkisellik, bir öfke barındırıyor. İran ve Çin’deki gibi bir modele geçme ihtimalleri her zaman var. Ama Çin’de ve İran’da bile kullanıcılar bu önlemleri aşmayı başarabiliyor, yerel ağlar yaratıyor, muhalefet devam ediyor.
TÜRKİYE’NİN NEO-LİBERAL SİSTEMDEKİ YERİ
Çin ve İran örnekleri konusunda şu var: Türkiye’nin kendini neo-liberal ekonomi politik içinde nereye konumlandırdığına bakmalıyız. Böyle ha deyince olacak bir şey değil. Hükümet İsrail karşıtı söylemlerde bulunurken bir yandan da İsrail ile ticari ilişkilere devam ediyordu neo-liberal sistemdeki yeri nedeniyle. Türkiye AB’ye çok bağlı. Orta Doğu’dan para akışı alıyor olsalar da büyük bir ticari birliktelik var AB ile. Bu yüzden Avrupa’nın yönetim modelini bırakıp Şangay’ın yönetim modeline geçmeyi becerebileceklerini sanmıyorum. Küresel ekonomi içinde konumlandıkları yer buna izin vermez.
> Hükümetin ifade özgürlüğü karnesine bakınca, sosyal medyaya dair hazırlayacakları bir yasanın nasıl olmasını beklersiniz?
Şu anda zaten anamızı ağlatan 5651 sayılı internet yasası var. Burada medya özgürlüğüne bakmamız lazım, sonuçta internet de bir medya. Türkiye medya özgürlüğünde dibe doğru ilerleyen bir ülke oldu. Eğer bu alanda bir yasa yaparlarsa kesinlikle bu kısıtlayıcı bir yasa olacak. Medyaya bakışlarındaki perspektifin bir uzantısı olacak. Şu anda bazı şeyleri yasaklamamış olmalarını lütuf olarak göstermeleri bile onların konumu gösteriyor. Ne demek yasaklamak?
Hükümet sosyal medya yasasında nefret söylemine karşı adım atacağını söyleyebilir ama bugüne kadar sadece kendilerine karşı olan nefret söylemini cezalandırdıklarını, diğerlerine dokunmadıklarını gördük.
‘SOSYAL MEDYAYI KULLANMAYAN GERİDE KALACAK’
> Bundan sonra sosyal medyayı kullanmayanlar, özellikle de orta yaş ve üzeri nesiller toplumsal hareketlerin dışında veya gerisinde mi kalacak?
Benim bir öğrencim tweet atmıştı ‘Teyzelere, amcalara twitter hesabı açılır diye’. Eylemler boyunca 1 milyona yakın yeni hesap açıldı. Olayın orada döndüğünü gören herkes hesap açtı.
ANA AKIM KENDİNİ ÇÖKERTTİ
Eylemlerden önce de sosyal medya kullanımı adım adım farklı yaş grupları arasında yayılıyordu. Eylemler bu süreci çok hızlandırdı. Yakında ‘yeni medya’ demeyeceğiz, medyanın kendisi olacak sosyal medya. Bunda ana akım medyanın da etkisi var, sansür olmasaydı insanlar bir anda sosyal medyaya kaymazdı. Millet artık ana akım medyadan haber alamayacağının farkında.
İnternet ve sosyal medyayı kullanmayanlar geride kalacak ama kimse de geride kalmak istemiyor, bu işleri yavaş yavaş öğreniyor herkes. Farklı araçlar yayılıyor, örneğin streaming. Daha önce parça parça kullanıldığını görmüştüm ama bir kerede bu kadar çok stream yapıldığını ilk defa görüyoruz. İnsanlar internet üzerinde pasif tüketici olmayı bıraktı, internet üzerinde üretiyor.
HÜKÜMET EN KLİŞE DEVLETÇİ YALANLARI KULLANIYOR
> Twitter gözaltılarının, ‘örgüt suçlaması’nın nedeni hükümetin sosyal medyayı anlamaması mı yoksa aksine anlayıp insanları korkutmak istemesi mi?
Ben tamamen anlamadığını düşünmüyorum. Aksine Gezi Direnişi’ndeki ruhu çok iyi anlıyorlar ama bunu itiraf etmek istemiyorlar. Düşünsenize böyle sivil, barışçıl, şiddete başvurmayan bir topluluk sana karşı çıkmış. Bunu kabul etmek zor bir şey olduğu için üstünü örtmek istiyorlar. En klişe devletçi yalanlarla bunu örtmeye çalıştılar.
Gezi Direnişi ile halk korku eşiğini aştı. İnsanlar sosyal medyada da kendilerini gizlemeden düşüncelerini açıklıyor ve bundan korkmuyor, çünkü yaptığını meşru görüyor. Düzenlenen twitter operasyonları ile bu insanlar sindirilmeye çalışıldı. Çin’deki gibi bir sistemin altyapısını kurmaları çok zor olduğu için böyle bir yönteme gitti AKP, daha etkin bir yöntem bu.
‘DİJİTAL AKTİVİSTLER KLAVYE BAŞINDA KALMIYOR’
> Bir alternatif tarih sorusu: Anketlerde eylemcilerin çoğunun olayları sosyal medyadan öğrenerek geldiği ortaya çıktı. Sosyal medya olmasaydı nasıl bir direnişle karşılaşırdık?
Polisin tamamen barışçıl bir eyleme uyguladığı aşırı şiddeti sosyal medya aracılığıyla öğrendik, bu insanların vicdanını etkiledi. Bir örnek üzerinden anlatayım: ABD’den yeni gelmiş, hiçbir örgütlülüğü olmayan bir tanıdığım 31 Mayıs günü sosyal medyada polisin uyguladığı şiddeti görünce tek başına Taksim’e geldi, polislerin yanına gidip “Ya size de sorulmaz ama, eylemciler ne tarafta onlara katılmaya geldim” dedi. Polislerden “Evet bize sorulmaz ama eylemciler Divan Otel’in önünde” cevabı aldı.
Sosyal medyanın bu kadar öne çıkmasının esas nedeni ana akım medyanın eylemler boyunca haber yapmaması. Bugün hükümeti destekleyenler ‘Sosyal medyada örgütlenerek ayaklanma çıkarıyorlar’ diyor, anlamadıkları şey şu: İnsanlar polisin yaptığını öğrenince zaten isyan edecekti, medya duyurmayınca sosyal medyadan öğrendiler. Hayatım boyunca bu kadar büyük bir medya karanlığı görmedim. Türkiye’nin en büyük toplumsal olaylarından biri olurken onlar yoktu. İnsanda birazcık namus, şeref olur. Bu kadar gizlenir mi gerçekler? Ben uzun zamandır ana akım medyaya güvenmiyordum zaten. Sonraki süreçte de ‘provakatörler’ vs. diyerek bu ayıbı sürdürdüler.
Sosyal medya olmasaydı, bugüne kadar çoğu toplumsal olayda gördüğümüz gibi polis insanları şiddet kullanarak bastırırdı, kitle dağılırdı, orada olmayan çoğu kişinin de haberi olmazdı. Bugüne kadar dalga geçilen sosyal medya aktivizminin de ne kadar önemli olduğunu bu sayede görmüş olduk. Böyle bir potansiyelin olduğu belliydi, insanlar klavye başında kalmadılar. Bu çok önemli bir şey. Dijital aktivizm hayata entegre bir şey. Tam bir kolektif akıl işledi. Bazıları internetten canlı yayın yaptı, bazıları bunları internette yaydı, bazıları parklara giderek yoga öğretti. Herkes elinden gelen desteği verdi. Bu kadar büyük bir akılla karşı karşıya kalan iktidar afalladı.
Sosyal medya sözlü kültürün geri gelmesi bence. Sosyal medya olmadan bu direniş çok zordu. Kulaktan kulağa yayılırdı yine, sosyal medya öncesinde de bir çok hak ihlali başka ağlar, ilişkiler üzerinden, kahvelerdeki sohbetlerden falan yayılmıştır. Ama bu kadar anlık olmazdı. İnsanlar birbirlerine ‘Bak işte polis böyle eziyet etti’ diye kulaktan kulağa anlatırdı.