İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Sinclair-Webb: Hükümetin yargıya olağanüstü müdahaleleri nedeniyle hukukun üstünlüğü ilkesi yok edildi
30.01.2015 ONUR EREM @onurerem
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) dört gün önce yayınlanan 2015 Dünya Raporu’nda Türkiye’deki otoriterleşme, denge ve denetleme mekanizmalarının yok edilmesi ve insan haklarındaki gerilemelere büyük eleştiriler getirildi. HRW’nun Türkiye araştırmacısı olan Emma Sinclair-Webb ile bu eleştirileri ve Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri konuştuk:
>> Raporunuzdaki en önemli eleştirilerden biri denge-denetleme mekanizmaları işlevsizleştirilirken ülkenin otoriterliğe doğru kayması. Parlamenter sistem bu haldeyken Erdoğan’ın başkanlık rejimine geçmek istemesi bir tek adam rejimine yol açar mı?
İnsan hakları kurumları genellikle ülkelerin kendi kurumsal düzenlemeleri ve gelenekleri hakkında söz söylemez. Bazı ülkelerde başkanlık, bazı ülkelerde ikili meclis olur, sonuçta her ülkede farklı uygulamalar olabilir.
Ama burada önemli olan denge ve denetleme mekanizmalarının olması. Kuvvetler ayrılığı ve denge-denetleme mekanizmaları olmazsa insan hakları açısından sorunlar yaşanır.
>> Erdoğan’ın küçük esnafı ve bakkaların sokaklarda polislik yapıp asayiş sağlaması gerektiği açıklamaları ve çıkması beklenen iç güvenlik paketine baktığınızda kafanızda nasıl bir rejim canlanıyor?
Siyasetçilerin böyle popülist ve demagojik üslupları oluyor. Ama bir yandan da çok tehlikeli bir açıklama bu. Toplumdaki kutuplaşmayı ve düşmanlığı artıracak bir uygulama olurdu bu.
Türkiye’de polisle ilgili en problemli yasa gelmek üzere: İç güvenlik yasası. Çok kapsamlı bir paket ve bazı maddeler kolluk yetkilerini çok artırıyor. Örneğin yargı denetimi olmadan gözaltı yapılacak, önleyici gözaltı olacak. Molotof kokteyli atanlara karşı silah kullanma yetkisi veriliyor. Bu paketle yargıyı da etkisizleştirilirken inisiyatif polise veriliyor. Çok kötü bir şekilde kullanılabilir bu yasa.
>> Yalnızca HRW değil, Sınır Tanımayan Gazeteciler’den Freedom House’a, Amnesty International’dan Transparency International kadar tüm örgütler son dönemde Türkiye’deki haklarda gerilemeyi ve otoriterleşmeyi eleştiren raporlar yayınladı. Hükümet ise bu raporları yazanları ciddiye almayıp Türkiye’yi karalamakla suçladı. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası arenadaki algısını nasıl etkiliyor?
Türkiye uluslararası alandaki itibarı çok zarar gördü. Hükümetin getirilen eleştirileri kabul etmemesi ise bu zararı artırıyor. Tüm eleştirileri reddetmenin kendilerine de bir faydası yok. Aslında zekice olan bazı eleştirileri kabul etmektir ama bu hükümet onu hiç yapmıyor.
Türkiye’nin uluslararası itibarından daha önemli olan ise Türkiye’de halkın yaşadığı hak ihlalleri. Bu ülkenin yurttaşlarının hakları çiğneniyor, yalnızca muhalif kişilerin değil, AKP’ye oy verenlerin de hakları çiğneniyor hükümet tarafından.
>> Raporunuzda AKP-Cemaat arasındaki gerilimin yargı sistemine yansımasından da bahsediyordunuz. Sıradan insanları nasıl etkiledi bu yansımalar?
Türkiye’de yargı sistemi her zaman politizeydi. Ama son dönemde, özellikle yolsuzluk iddialarının ardından hükümet yargıya olağanüstü müdahaleler yapmaya başladı. AKP ve Cemaat yargıyı birlikte kontrol etmişler, kavgaya başladıktan sonra ise yargı AKP’nin tam kontrolü altına girmiş, bunu gördük. Gerçekten bunları anlatmak bile ne boyutlara ulaştığını gösteriyor. Binlerce kamu görevlisi sürgüne gönderildi, kitlesel bir rotasyon yaşandı. Yeni bir ceza hakimlik sistemi yaratıldı: Sulh ceza. Küçük bir gruptan oluşan bir sistem bu ve soruşturmalarda çok kritik müdahaleler yapabilirler. Bu kişiler gördüğümüz kadarıyla gerçekten hükümet tarafından özenle seçildi ve ona göre karar veriyor. Hükümetin yargı üzerindeki kontrolü hiç olmadığı kadar artırıldı. Özel Yetkili Mahkemeler kalkmışken bunların yeniden kurulması tartışılıyor son günlerde.
Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmadı Türkiye’de. Bu noktadan sonra bu ülkenin insanları nasıl yargı sistemine yeniden güvenebilecek? Normal vatandaşlar bu sistemin güvenilir olduğuna nasıl güvenebilir? Hükümet kendine bunu sormalı.
Hakaret kavramı suistimal edilerek eleştiriler susturuluyor
>> AKP’nin Haziran ayındaki genel seçimlerden güçlenerek çıkması durumunda ülkede ne gibi değişiklikler yapacağını düşünüyorsunuz?
O konuda bir şey demem doğru olmaz ama seçim öncesi süreçte dikkat edilmesi gereken çok şey var. AKP, hükümet gücünü diğer partiler aleyhine suistimal ederek seçim kampanyalarının adil bir şekilde yapılmasını engellememeli. Muhalif partilere propaganda için eşit fırsat verilmeli.
Yerel seçimde bu konuda büyük soru işaretleri oluşmuştu. Ayrıca hükümet son dönemde kendilerini eleştirenleri “hakaret” davalarıyla susturmaya çalışıyor. Seçim sürecinde bunu devam ettirmesi, seçimlerin adil olmadığı yönündeki algıyı güçlendirecektir.
Hakaret davaları ile son dönemde bazı gazeteler çok sık karşılaşır oldu. Örneğin Cumhuriyet yazarı Cüneyt Arcayürek’e Emine Erdoğan’a şişman dediği için ceza verildi. BirGün’e de açılmış çok sayıda hakaret davası var. Bu uygulamalar hakaret cezasının tamamen, acımasızca suistimal edilmesidir. Bu davalarla ifade özgürlüğünü bastırma uygulamalarının sonlanması lazım.